2.Bölüm
Gözlerimi varla yok arası gün ışığına açmıştım. Alarmın çalmasına bir saat vardı. Ve sadece 2 saat önce uyuyabilmiştim. Bütün gece dün öğrendiklerimi düşünüp durmuştum. Mete sonradan yanımıza geldiğinde bir şey anlamaması için oldukça zorlanmıştım. Neyseki o tuhaf hallerimi korktuğuma bağlamama inanmıştı. Aslında korkmuştum. Hala daha korkuyordum da. Korku en baskın duygum olsa da uykusuzluğumun tek sebebi değildi. O kadar çok şey hissetmiştim ki...Korku, endişe, kırgınlık..Mete bana yalan söylemişti. Üstelik anlık bir şey değildi. Okula geldiği ilk günden beri kendine yalanlardan bir düzen oturtmuştu. Bir şeylerin, kötü bir şeylerin patronuydu. Bana söylediği her şey koca bir yalandan ibaretti. Sevgisi, aşkı gibi...Ayağa kalkıp hazırlanmam yarım saatimi ancak almıştı. Henüz alarmın çalmasına yarım saat vardı. Hazır bir şekilde yatağın içinde oturup düşünmeye devam ettim. Bugün beni bıraktıktan sonra Mete'yi takip edecektim. Ancak aklıma gelen yeni fikirle bilgisayarıma oturdum. Eğer bir suçluysa muhakkak hakkında bir şeyler yazardı. İnterneti açar açmaz arama bölümüne Mete Uçar yazdım. Sonuç. Hiç. Hiç bir şey yoktu. Mete Uçar adlı bir gazete yazısı ya da soruşturma metni. Hiçbir şey yoktu. Yaptığım şeyin saçmalığını farkederek bilgisayarı kapattım. Belki de ona neler olup bittiğini sormalıydım. Ellerimle yüzümü kapadım. Bugün geçmeyecek bir kabustu benim için. Alarm çaldığında yanına gittim. Alarmı kapattım. Bugün herşeyin doğrusunu öğrenmek üzere evden çıktım. Buluştuğumuz yere doğru yaklaşırken aklım karman çormandı. Ağacın altında durup dikilmeye ve Mete'yi beklemeye başladım. Aklımda şüpheler varken hiç birşey yokmuş gibi davranamazdım. Ancak mecbur olduğumu da bildiğimden kendimi toplamaya çalıştım. Bu işte bir yanlışlık olduğunu biliyordum. Olmak zorundaydı. O benim sevgilimdi. 2 yıldır gözlerime bakıp beni kandırmış olamazdı. Muhakkak dünkü olayın bir açıklaması vardı. Gergince bekliyordum ki salına salına bana doğru kafası önde gelen Mete'yi gördüm. Kalbim deli gibi çarpmaya başladı. Ancak bu sefer her zamanki gibi sevgiden değil korkudan çarpıyordu. Elleri ceplerinde tembelce yürüyen Mete kafasını kaldırdığında beni görmenin mutluluğuyla sırıttı. Allahım ne olur masum olsun. Kendimi gülmeye zorladım. Yanıma gelince bana sarıldı. “Erkencisin.” dedi. “Bu sefer beklemeni istemedim. “ dediğimde güldü. “Bu nasıl bir kibarlık böyle?” dedi ve burnumu sıktı. Gülerken gözleri de mutluydu. Lanet olsun. Ne olur? Ne olur mantıklı bir açıklaması olsun. Ne olur? Elimi tuttuğunda gerildim. Gerildiğimi anlar anlamaz bana baktı. “İyi misin?” dediğinde gülümsedim. “Evet.” dedim. Ancak ikna olmamış olacak ki önümde durdu. “Ağladın mı sen?” dedi. Kaşları endişeyle çatıldı. Dün gece mi? Evet. Bolca. “Hayır. Bu da nereden çıktı?” dedim. “Ağlamışsın işte. Gözlerinden belli. Şiş ve kızarıklar. Hemde aşırı. Bunlar geceden kalma izler.” dedi. “Mete ne diyorsun aşkım. Ne ağlaması?” dediğimde gözlerime daha dikkatli baktı. “Uyuyamadım sadece.” diyerek bir kısmını itiraf ettim. Kaşları çatıldı. “Neden?” diye sordu. İlgisinin içten olması için dua ediyordum. “Uyku tutmadı.” dediğimde inanmadığını belli eden bir ifade ile bana baktı. Ona yalan söylemeyi hala daha istemediğim için gözlerine baktım. “Dünkü olay kafamı kurcalayıp durdu.” dediğimde gerilen eli ve kasılan çenesi kesinlikle gizledği şeyler olduğunu gösteriyordu. Kaşları çatık ve gözleri donuk bakıyordu. Bu şekildeyken tanıdığım Mete ile alakası yoktu. “Hala mı?” dedi. Kafamı sallayınca çenemi tuttu. “Dün yaşananları unutmanı istiyorum. Aptal sarhoşun biri dayak yiyip okula girmişti. Sen ve diğer savunmasız herkes oradaydı. Ne yapmamı bekliyordun?” dediğinde düz bir sesle ona soru sordum. “Ölümden korkmuyor musun?” dediğimde hafifçe güldü. “O adam beni öldüremezdi.” dedi. “Ben ölümden korkuyorum. Ve senin ölümden korkmamandan da korkuyorum.” dedim. “Merak etme kimse bana zarar veremez. Kimse buna cüret edemez.” derken gözlerinde parlayan parıltı ürkmeme sebep oldu. Korktuğumu anlayınca güldü. “Bu zavallı genç oğlana kim zarar vermek ister ki zaten?” dedi. “Dış görünüşe aldanmamak gerekir öyle değil mi?” dediğimde kaşları çatıldı. “Ne demek bu?” dediğinde bir an ona her şeyi anlatmak istedim. Ancak sonra vazgeçtim. Öğrenirse inkar edebilirdi. “Hiç. Öylesine söyledim. Gidelim mi?” dedim ve elini tutup yürümesi için ona bakttım. Bir süre daha kaşları çatık hesap yapar gibi bana baksa da sonra yürümeye başladı. Okula geldiğimizde kapıdan içeri girerken bir an durdum. Tuhaf bir duyguya kapılmıştım. Sanki...Sanki biri beni izliyordu. Arkamı döndüm. Kalabalık cadde de bir sürü insan vardı. Ancak herkes yolunda yürüyordu. Arabalara baktım. Çoğu park halinde bir kısmı da seyir halindeydi. Mete bana baktı. “Ters bir şey mi oldu?” dediğinde son kez etrafa bakınıp Mete'ye döndüm. “Hayır. Bir şey olmadı.” dedim. Beraber okula geçtiğimizde Merve'yi görmenin rahatlığı ile yanına koşar adımlarla gittim. Ona sıkıca sarılıp destek almak istedim. O da destek istediğimi anlar gibi sıkıca sarıldı. “Hey..İyi misin?” dedi. Dün gece o da uyumamıştı. Beraber sabaha kadar konuşmuştuk. Bu yüzden onun da gözlerinin altı şişti. Gözlerine baktığımı farkedince güldü. “Şu işler bitsin 2 gün güzellik uykusuna yatacağım ki kaldırana aşkolsun.” dedi. Bu durumda bile beni gülümsetebiliyordu. “Sabah kötü bir şey olmadı değil mi?” dediğinde kafamı salladım. “Hayır. Bir şey anlamadı. Bir kaç bir şey sordu ama dün korktuğumu söyleyince ikna oldu. Merve ben ne yapacağım?” dediğimde arkadaşım elimi sıktı. “Bunu beraber aşacağız arkadaşım. Mete kimmiş beraber bulacağız.” dedi. “Ya korktuğumuz kişiyse? Ya tahmin ettiğimiz kişiyse?” dediğimde Merve eliyle yüzümü sıvazladı. “O halde yapılabilecek tek şey var. Polise şikayet etmek.” dedi. Yüzümü elinden çektim. “Hayır. Bunu istemiyorum.” dediğimde anlamayarak bana baktı. “Eğer tahmin ettiğimiz şeyse, duyduklarımız doğruysa o hiçte tekkin bir adam değil Güneş. Böyle bir adamı savunamazsın, koruyamazsın.” dediğinde geri çekildim. Onu her ne yaparsa yapsın seviyordum. “Hayır. Eğer tüm bunlar gerçekse, ki ben gerçek olduğuna inanmıyorum, gerçekse bile onu şikayet etmeyeceğiz. Sadece bu okuldan gitmesini sağlayacağız.” dedim. Merve gözlerini sıkıca yumdu. “İyi. Ne halin varsa gör. İstemiyorsan şikayet etmeyiz.” dedi ve yanımdan ayrıldı. Çantamı sırtımdan alıp yere fırlattım. Ellerimi saçımdan geçirirken bir kaç kişi bana baktı. Bakışlardan rahatsız olunca çantamı attığım yerden alıp sınıfa geçtim. Merve beni anlayan tek kişiydi. Ancak Mete'ye benim gözümle bakmadığı için suçlaması daha kolay oluyordu. Onun için Mete'yi polise şikayet etmek yapılması gereken en doğru şeydi. Oysa ben bu düşüncenin altında eziliyordum. O benim sevgilimdi. Erkek arkadaşımdı. Sınıfta Merve'yi göremedim. Bir yerlerde hıncını çıkarmak için bir kaç kişiyle konuşuyor olsa gerekti. O da böyleydi. Sinirlendiğinde eğer karşısındaki sevdiği biriyse kafasını toplamak için erkeklerle flört ederdi. Ama söz konusu sevmediği biriyse ve sinirlendiyse hakiki bir dövüş için kendini hazırlardı. Kaç kızın saçları elinde kalmıştı sayısını unuttum. Mete sınıfa girdiğinde gerildim. Doğruca yanıma geldi. Sırada tek olduğum için yanıma oturdu. “Merve nerede?” dedi. “Bilmiyorum.” dediğimde gergince sıranın üstündeki kalemi aldı ve oynamaya başladı. Kalemi kusursuzca elinde çevirirken kol kasları kasılıyordu. Sonunda kalemi bıraktı. “Neler oluyor Güneş?” dediğinde anlamamış gibi masumca ona baktım. “Ne oldu ki?” dediğimde gözlerini kapattı. Kendi içinde çelişki yaşıyor gibiydi. “Bir sorun mu var?” dedi. “Buunu da nereden çıkarttın?” dediğimde kalemi sertçe ve beklemediğim bir anda sıranın üstüne koyunca çıkan sesten irkildim. İlk defa böyle davranıyordu. Gözlerinde öfke pırıltıları görüyordum. “Soruma soruyla cevap vermeyi keser misin?” dedi. Sesi kontrollü olsa da gözleri alev alev yanmaya başlamıştı. Uzunca bir süre gözlerime aynı öfkeyle baktı. Ancak sonra gözlerini tekrar kapattı ve derin bir nefes aldı. Kendini kontrol etmekte zorlanıyormuş gibiydi. Gözlerini açtığında yine eski aşık olduğum Mete'yi gördüm. Yavaşça elini sıranın üstündeki elime koydu. “Bir sorun mu var sevgilim?” diyerek az önceki sorusunu tekrarladı. Elinin altındaki elimi çekmemek için kendimi zor tutuyordum. “Hayır yok.” kesin bir şekilde söylediğimde çenesi kasıldı. Elimi tutan parmaklarından biri seğirdi. “Hala dünkü adam yüzünden bana bozuk mu atıyorsun?” dedi. Artık dayanamadım. “Kimdi o adam Mete?” dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı. Ardından güldü. Bu oldukça zorlama bir gülüştü. “Basit bir sarhoştu.” dedi. “O adam sarhoş falan değildi Mete.” dedim. Tekrar öfkeli haline dönmeye başlıyordu. “Kimdi o zaman? Sen söyle. Tüm gece bunu düşündün değil mii? Mete neden o adamın yanına gitti? O adam kim?” diye sordu. Tam cevap verecekken Merve'nin sesi aramıza girdi. “Hayır seni aptal aşık. Bütün gece benim erkek arkadaşlarımla ilgili dertlerimi dinledi.” dediğinde ne yapıyorsun der gibi ona baktım. Mete kafasını tekrar bana çevirince Merve arkasında ağzını oynatarak sakın dedi. Mete'nin onay bekleyen yüüzüne baktım. “Evet...Bu yüzden uykusuz kaldım.” dediğimde Mete biraz daha bana baktıktan sonra ayağa kalktı. “Siz kızlar geceleri daha az konuşun.” dedi. Merve ona dil çıkarttığında gözlerini devirdi ve yerine geçti. Merve yanıma oturduğunda ona ne yaptığını soracaktım ki kısık sesle konuşmaya başladı. “Sakın ona bakma. Kapıdaki güvenlik konuşurken duydum. Dünkü adam okula gizli girmiş. Çıkarkende telefonda konuşuyormuş. Telefonda konuştuğu adama Mete'nin evinde kalacağını söylemiş.” dediğinde inanamayarak arkaya baktım. Mete ona baktığımı görünce gülümsedi. Öylece donuk bir ifadeyle ona bakıyordum. “Biraz daha dik dik bak istersen.” Merve'nin uyarıcı sesiyle gülümsedim. Mete halinden memnundu. Önüme dönüp Merve'ye bakmadan konuştum. “Okulda bir sürü Mete olduğuna eminim.” dediğimde Merve gözlerini devirdi. “O yüzden mi o adamı görür görmez bizim Mete başında bitti. Uyan kızım. Bu adam hiç tekin değil.” dedi. Tekrar arkaya bakacaktım ki merve beni uyardı. “Ona bakmayı kes. Zaten şüphelendi. İyice sorun olmasın.” dediğinde ona bakmaktan vazgeçtim. Merve konuşmaya devam etti. “Takibi falan da unut. Okul çıkışı polise gideceğiz.” dedi. “Hayır.” diyerek itiraz ettim. Sesim biraz yüksek çıkınca önümde oturan Yeliz ve Şura bana döndü. Onlara gülümsedim. Önlerine dönmeleriyle Merve'ye baktım. “Polis yok demiştik Merve.” Merve inanamayan gözlerle bana baktı. “O bu adamın kim olduğunu bilmeden önceydi. Bir suçlu bile olabilir Güneş. Kabul et. Mete kötü adam kızım.” dedi. “Hayır Merve. Hiç birşey belli değil. “ dedim. “Sen aklını mı kaçırdın? Daha neyin belli olmasını bekliyorsun? Gözünün önünde birini öldürürse mi emin olacaksın? Alo? Bu adam tehlikeli. “ dedi. “Merve lütfen. Bugün takip edelim. Sonra söz ne istersen onu yapacağız. Sana söz veriyorum.” dediğimde kafasını iki yana salladı. “Mümkün değil Güneş.” dedi. “Anla beni ne olur? O kim bilmek istiyorum. 2 yıl boyunca koca bir yalanla çıktıysam bunu bilmeye hakkım var öyle değil mi?” dediğimde tereddüt ettiğini gördüm. Bu tereddütünün üstüne yürüdüm. “Lütfen Merve. Buna hakkım var. Aşık olduğum adamın asıl yüzünü görmeye hakkım var. Bunu bana çok görme. Lütfen.” dediğimde pes etti. “İyi. Tamam. Ama yarın polise gideceğiz ona göre.” dedi. “Tamam.” dedim. Bu sırada hoca sınıfa girince konuşmamız kesildi. Günün kalanında Mete'ye bir şey belli etmemeye çalışmak oldukça zordu. Bugün kaç defa bir şey mi var diye sordu hatırlamıyorum. Okul çıkışında Merve ile beraber aşağıya inmiştik. Mete'yi beklerken ikimizde gergindik. “Hala onu takip etme taraftarı değilim.” Merve böyle sızlanınca kesin birşekilde konuştum. “Daha önce de konuştuk Merve. Bugün bu iş bitecek.” dediğimde Merve iç çekti. Bu sırada Mete yanımıza geldi. Tutmam için elini uzattığında tereddüt ettim. O ellere şu anda dokunmak istemiyordum. Ancak elini tuttum. Merve anlayışla gözüme bakıp diğer koluma girdi. Kolumu destek verircesine sıkıyordu. Yolda yürürken Mete sessizliği bozdu. “Ee..Evde ne yapacaksınız bakalım?” dedi. “Ders çalışacağız.” dediğimde güldü. “Eminim öyledir.” dedi. Anlamayarak baktığımı görünce güldü. “Sen değil belki ama Merve'nin ders çalışacağını çok sanmıyorum.” dedi. Merve yüzünü buruşturdu. “Dinime küfreden müslüman olsa ha?” dediğinde Mete güldü. Lütfen gülme. Gülünce gözlerinden nefret ediyorum. Yolda giderken Merve'nin telefonu çaldı. “Annem.” dedi ve telefonu açtı. “Efendim anne.” dedi. Annesi nere olduğunu sormuş olacakki “Güneş'in evine doğru yürüyoruz.” dedi. Annesi bir şey söyleyince Merve elini alnına vurup yüzünü buruşturdu. “Kahretsin. Tamamen aklımdan çıktı. Anne bu seferlik ertelesek.” dediğinde kısa bir sessizlikten sonra tekrar konuştu. “Biliyorum söz verdim ama lütfen..” derken sözü kesildi. “Tamam anne. Geliyorum.” dedi ve telefonu kapattı. Kaşlarım çatık ona baktım. Şu anda gidemezdi. “Annem benim için klinikte randdevu almıştı.” dedi. Merve bir yıl önce göğüs kanseri riski atlatmıştı. Göğüslerinde zaman zaman kitleler nüksettiği için düzenli kontrolleri yapılırdı. Oldukça zor zamanlar atlattıkları için ailesi bu konuda oldukça hassastı. “Gitmen gerekiyor Merve.” dedim. Merve beni kolumdann tutup biraz ileriye taşıdığında Mete şaşırarak bize baktı. Onun duyma mesafesinden çıkınca Merve konuştu. “Gitmek zorunda olmasam seninle gelirdim. Ancak şimdi bu işi yapamayız. Sende yapmayacaksın. Takibi unut.” dedi. Ağzımı açtığımda konnuştu. “Hayır Güneş. İtiraz istemiyorum. Yarın beraber yaparız.” dedi. Bugün onu zor ikna etmişken yarın gelmesi mümkün olmayabilirdi. “Tamam.” dedim. Doğru söylediğimi anlamak istercesine gözlerime baktı. “Söz mü?” dediğinde güldüm. “Kambersiz düğün olmazmış. Sensiz bu gücü keendimde bulabileceğimi sanmıyorum zaten.” dediğimde burukça o da gülümsedi ve bana sarıldı. “Seni seviyorum. Her zaman yanındayım.” dedi. O giderken ben de Mete'nin yanına döndüm. “Ne konuştunuz?” diye sorunca ona baktım. Sorusunun tuhaflığını farkedince gülümsedi. “Özür dilerim. Merve'nin bu hastalığı kızsal değil mi?” dedi. Merve'nin hastalığı ile ilgili konuştuğumuzu düşünmesini bozuntuya vermedim. Elele yolda sessizce ilerledik. Kimse sessizliği bozmuyordu. Kapımın önüne geldiğimizde önüme geçti. Yüzüme düşen bir parça saçı kulağımın arkasına itti. Ardından çenemi tuttu ve dudağıma doğru yavaşça eğildi. Beni öpmek istiyordu. İzin veremezdim. Vücudum alarma geçmişti. Dudaklarının dudaklarımla buluşmasına çok az kalmıştı.Ancak son anda kendimi ondan kurtardım. Gözleri kapalı olduğu için eli havada asılı kaldı. Yüzü hayretle açılmış gözleri ve açık kalmış ağızıyla kaplanmıştı. Rahatsız hissediyordum. Bu hem onun bu halinden hem de sabah ta hissettiğim o aptal izlenme duygusundandı.“Hoşçakal.” dedim ve hızla yanından ayrıldım. Arkamdan baktığına emindim. Apartmandan içeri girdiğim ilk anda içimdeki çelişkilerle savaşmaya başladım. Gitmiş olmalıydı. Apartmanın cam bölmesinden baktığımda onu göremedim. Elim kapıya gitti. Onu takip edersem neyle karşılaşacağımı bilmiyordum ve bu beni korkutuyordu. Ancak takip etmessem de ne ile karşılaşabileceğimi bilmemek beni kahredecekti. Bu gece rahat bir uyku çekmek istiyorsam yapacağım şey basitti. Bu yüzden kararlı bir şekilde apartmanın kapısını açtım. Soğuk hava ile karşılaştım. Mete'yi ilerde görünce kalbim tekledi. Lütfen bana gösterdiği eve gitsin. Mete biraz daha yürümeye başladı. Ana yola çıktığında oradaki bir durağa gitti. Beklemeye başladı. Bu sırada saatine bakıyordu. Neyi beklediğini düşünürken hemen önüne siyah ve oldukça sportif tek kapılı bir araba yanaştı. Arabadan biri indi. Takım elbiseli adam Metenin önüne gelince ceketini düğmeledi. Mete adamın omzunu sıvazladıktan sonra önünde duran sportif aracın sürücü koltuğuna geçip adamı arkasında bırakarak gitti. Lanet olsun. Derhal etrafıma bakındım. Şans bugün benden yana olmalıydı ki bir taksi gördüm. Taksiyi çevirdim. Biner binmez şöfere baktım. “Öndeki spor arabayı takip eder misiniz?” dedim. Vay.. Hep özendiğim bu kelime dudaklarımdan çıktı. Normalde olsa buna gülerdim ancak şu anda oldukça gergindim. Taksici aynasından bana baktı. “Hadi..”dediğimde gaza bastı. Siyah araba son derece hızlı gidiyordu. Ana yoldan otobana girdiğinde taksici aynadan bana baktı. “Ben şehirler arası çalışmam küçük hanım. Ayrıca paranın buna yeteceğini sanmıyorum.” dedi. “Birazdan sapacak merak etmeyin. Ve ayrıca param da var.” dediğimde yavaşladığını gördüm. Gözlerimi devirdim. Çantamı açtım. Taksinin parametresinde 25 tl yazıyordu. Cüzdanımı açtım. Dün kitap almak için annemden aldığım 50 tl ye baktım. Elveda güzel romanlar. 50 tl yi çıkartıp taksiciye uzattım. “Öndeki aracı takip etmeye devam edebilir misin artık?” dedim. Adam parayı alınca tekrar hızlanmaya başladı. Tam Mete'yi kaybettiğimizi düşünerek hayal kırıklığı yaşarken onu oldukça uzak bir mesafede de olsa tekrar yakaladık. Şöför gaza bastı. Tekrar Mete'yi yakalamıştık. Mete bir anda otobandan çıktı ve başka bir yola saptı. Yolun kenarlarında büyük ve zengin evler duruyordu. Daha önce buralara hiç gelmemiştim. Yolun kenarındaki evlere göz ucuyla bakıyordum. Mete arabayı daha sessiz bir yere sürdü. Saptığı yola biz de girdik. Evler gittikçe azalıyordu. Sonunda hiç ev kalmayınca Mete biraz daha arabayı sürdü. Her iki tarafımızda ormanla kaplıydı. Yolda ara yola saptığında hemen peşindeydik. Ara yol mucurluydu. Mete arabasını durdurunca bizde durduk. Bu mesafeden onu rahatça görüyordum ancak o beni göremiyordu. Taksici bana baktı. “Sanırım geldik.” diyerek arabadan inmemi bekledi. Bende yavaşça arabadan indim. Taksi geri manevra yapıp tekrar yola döndüğünde arkasından baktım. Sonra dikkatimi tekrar Mete'ye verdim. Ağaçların arasında gizlenerek Mete'yi izlemeye başladım. Oldukça büyük bir alanı olan kocaman bir evin önündeydi. Ben daha ne olduğunu anlamadan etrafını takım elbiseli adamlar sardı. Hepsi ceketini düğmelemişti. Mete adamlarla kısaca konuştuktan sonra bir tanesiyle beraber içeri girdi. Diğer adamlar da etrafa dağıldılar. Arkasında saklandığım ağacın dibine oturdum. Merve haklıydı. Mete tehlikeli biriydi. Beni kandırmıştı. 2 yıldır beni yalanlar üzerine kurulu hayatına ikna etmişti. Gözlerime bakıp beni sevdiğini söylerken, benden başka her şeyin yalan olduğunu söylerken...Her şey yalandı. Koca bir yalan. Peki ama neden? Neden böyle bir şeye ihtiyaç duymuştu? Neden herkesi kandırmıştı? Neden yalan söylemişti? Neden ben? Dibinde oturduğum ağaçtan destek alarak ayağa kalktım. Gözlerim dolmuştu. Beni kandıran bir adama aşıktım. Ancak şimdi değildi. Şimdi ağlamayacaktım. Cevaplara ihtiyacım varken ağlama lüksüm yoktu. Belki herşey bittiğinde hüzünlü bir filmin sonuymuş gibi ağlardım. Ama şimdi değil. Yavaşça eve doğru yürüdüm. Eve daha yakın bir ağacın arkasına geçtim. Etrafta adamlar vardı ve sürekli göz gezdiriyorlardı. Hava kararmaya başlamıştı bile. Telefonuma gelen kısa mesajla irkildim. Hemen telefonu açtım ve sessize aldım. Yakalanma riskini göze alamazdım. Mesaj Merve'dendi. “Sonunda annem beni saldı. Napıyorsun?” mesajı okuyunca evde oturduğumu yazmayı düşündüm. Ancak eğer bir şey olursa birinin nerede olduğumu bilmesi gerekirdi. “Mete'yi takip ettim. Şimdi onun evinin önündeyim. Herşey koca bir yalanmış. Mete bambaşka biriymiş.” diye kısa mesaj attım. Daha mesaj yeni gitmişken anında cevap geldi. “DELİRDİN Mİ SEN? HEMEN GERİ DÖN GÜNEŞ HEMEN!! SANA GİTME DEMİŞTİM!!” Büyük harfler Merve'nin kızgın sesini kulaklarıma taşımaya yetmişti. “İçeri gireceğim. Mete kimmiş öğrenmem gerek.” diye yazdım. Mesaj gecikmedi. “HAYIR GÜNEŞ. DERHAL ORADAN UZAKLAŞ. ALLAHIM. HEM TEHLİKELİ DİYORSUN HEM DE TANIMAK İSTİYORUM DİYORSUN. CİDDEN ORADAN UZAKLAŞMAN GEREK GÜNEŞ!!” Mesajı okuduktan sonra cevap yazdım. “Anlamıyor musun gerçeği öğrenmeek zorundayım.” diye cevapladım. “LÜTFEN GÜNEŞ YALVARIYORUM ÇIK GEL. YARIN BUNU HALLEDERİZ.” mesajı okuduğumda cevap yazmadan telefonu cebime attım. Pekala operasyon başlasın ha? Evin etrafındaki adamlara baktım. 4 kişi ön taraftaydı. Dikkatlerini bir yere çekmem gerekiyordu. Düşünmeye başladım. Etrafıma baktım. Hava iyice kararmış ve ay çıkmıştı. Ay ışığı. Hemen çantamı kurcaladım. Burada bir yerde küçük bir el aynası olmalıydı. Aynayı bulduğumda gülümsedim. Bu onları çekecekti. Evden uzak olan ama görünmeyecek kadar da uzak olmayan bir yere vardığımda aynayı koydum ve açısını ayarladım. Ay ışığı aynaya çarpıp parlak bir ışık saçıyordu. Ancak görmeleri için yeterli değildi. Etrafıma bakındım. Küçük bir taş buldum. Taşı aldım. Aynaya taşı bir kaç kez vurduğumda ayna parçalandı. Geri dönüşte de aynı metadu kullanmak için kırıklardan bir kaç parçayı elime aldım. Ayırdığım parçaları bir kenara koyduktan sonra taşı yere koydum. Kırık parçalardan birini taşın önün dik bir şekilde yerleştirdim. İşte buydu. Kırık parça ay ışığını alıp büyük eve doğru yansıtıyordu. Eve baktım. Adamlar ışığı anında farketmişlerdi. Hızla oradan uzaklaştım. Koşarak tekrar evin önündeki büyük ağaca yaklaştım. Evi gözetlemeye devam ettim. Adamlar toplaşmış aynanın olduğu tarafı işaret ediyordu. Onlara dikkatimi vermişken yine o tuhaf izlenilme duygusuna kapıldım. Arkamı dönüp taksi ile geldiğim yola baktım. Etraf karanlık olduğu için hiç bir şey göremesem de bu tuhaf his yakamı bırakmıyordu. Ancak şu an odaklanmam gereken daha önemli şeyler olduğundan tekrar eve baktım. Adamlardan ikisi aynanın olduğu tarafa gelmek üzere kapıyı açtılar. Ve sonra ellerinde gördüğüm parlayan şeylerin silah olduğunun farkına vararak dehşete kapıldım. Büyük kapı gürültüyle açıldıktan sonra iki adam ellerinde silahlarla dışarı çıktılar ve aynanın olduğu tarafa yöneldiler. İşte bu benim zamanımdı. Hızla koştum. Ağaçların olduğu bir alanda tel örgüler vardı. Tüm dikkatleri kapıya odaklanmışken tel örgüye mümkün olduğunca sessiz tırmanmaya çalıştım. Ve sonunda içerideydim. En karanlık köşelerden geçerek nihayet büyük evin arkasına ulaşmayı başardım. Arkada da öndeki gibi büyük camlar vardı. Camlardan birinin üstten açık olduğunu gördüm. İçeride ışık yanıyordu. Yavaşça cama yaklaştım. Ve gördüm. Mete arkası bana dönük bir şekilde tekli koltukta oturuyordu. Hemen karşısında ikili koltukta yayılmış bir adam vardı. Aslında en fazla 20 li yaşlarında görünüyordu. Hemen camın altına geçtim. “Hadi ama Mete. Canın sıkkın beli.” Koltuktaki çocuk böyle söyleyince Mete elini kaldırdı. Elinde viski bardağı mı vardı onun? Mete bir kere bile içmemişti. Onu bir kere bile sarhoş bulmamıştım. Titreyen telefonum dikkatimi dağıttı. Merve'nin aradığından emindim. Zaten deminden beri mesaj atıyordu. Çıldırmış olmalıydı. “Semih okula gelmemeliydi. Neredeyse herşeyi mahvedecekti. Nerede o?” dedi. Semih dünkü sarhooş adam olsa gerekti. Koltuktaki çocuk tekrar konuştu. “Kimse bir şey anlamamıştır rahat ol.” dedi. Mete koltukta kafasını geriye attı. “Bugün Güneş okulda oldukça huysuzdu.” dedi. Adımı ağzından duyunca iyice kulak kesildim. Koltuktaki çocuk alayla güldü. “Yapma. Anladığını mı düşünüyorsun? Onun gibi aptal bir kız 2 yıl boyunca bir kere bile senden şüphelenmemişte Semih'i görünce mi şüphelenecek.” dedi. Kalbim acıdı. Kalbimi acıtan sözlerinin doğruluğuydu. Ne kadar da aptaldım. “Güneş'i bilmiyorsun. Kafasına taktığı bir şeyi saplantı haline getirebilir. Bugün çok tuhaftı.” dedi. “Hadi ama Mete. O kız aptalın teki. Onunla değil de arkadaşı Merve ile çıksaydın söyledğini anlardım. Ama Güneş asla durumu çakamaz.” dediğinde Mete arsızca güldü. “Hımmm...Merve...Aslında o aptal okula gittiğimde ilk onunla çıkmayı düşündüm. Kız ateş gibi.. Ne varki benim gibi tek gecelik takılmayı seviyor. O okulda kimliğimi gizlemek için Güneş'e ihtiyacım vardı.” dediğinde kalbimin sızladığını ve midemin tiksinmeyle bulandığını hissettim. Sözlerine devam etti. “2 yıldır o iğrenç okula gidip Güneş'le takılıyorum. Kız öpüşmekten ileriye gitmeyi reddediyor. Biraz sert öpüştüğümü düşününce kendini geri çekiyor. Kabus gibi...” dedi. Gözlerim dolmuştu. Kalbim...O yoktu. Metenin her bir cümlesinde biraz daha kayboluyor ve yerini boşluğa teslim ediyordu. “Senin gibi bir adam nasıl oldu da o kızı hala yatağa atamadı anlamıyorum.” Koltuktaki adam alayla gülünce Mete konuştu. “Aptal olma. Bunu yapmak benim için çocuk oyuncağı. O kızı istese de istemese de yatağıma alırdım. Ancak kimliğimi açık edecek her şeyden uzak durmak zorundayım.” dedi ve viskisinden bir yudum aldı. Gözümden bir damla yaş aktı. “Neyseki sona yaklaşıyorum. Çağıl'ı bitirmeme az kaldı. Beni karşısında görünce yüzünün alacağı tepkiyi hayal ediyorum da..Onun boğazını keseceğim.” dedi. “Bahadır büyük buluşmaya az kaldı diyor. Sonunda hepimiz istediğimizi alacağız. Seni o kadar iyi sakladık ki herkes öldüğüne inandı.” koltuktaki adam böyle söyleyince Mete acımasızca güldü. “2 yıldır peşimi bırakmayan tek kişi Çağıl oldu. Öldüğüme hala inanmayan tek o. Belki bu yüzden şaşırmaz. Ancak beni şaşırmasından daha mutlu edecek duygular yaşamasını sağlayabilirim.” dedi. “Sonunda herşey bitecek.” Karşısındaki adam böyle söyledikten sonra güldü. “Güneş'i de altına alamadan ayrılacaksın ama?” dediğinde Mete tekrar güldü. “Bunu da nereden çıkartın? Hayatımın iki yılını ezik aşıklar gibi rol yaparak geçirdim. Bunun bir mükafatı olmak zorunda. Tüm bunlar bittiğinde Güneş benim olacak.” dedi. Acıyla titredim. Gözlerim durmuyordu. Öyleki önümü göremiyordum. “Tabii kim olduğumu anlamazsa.” diye eklediğinde dikkatimi tekrar Mete'ye verdim. “Sanmam. Dedim ya onun gibi aptal bir kız böyle bir şeyi anlayamaz.” dedi. “anlamaması onun yararına olur zaten. Yoksa o el değmemiş tazeyi öldürmek zorunda kalırım.” dedi. “Hadi ama kıza dokunmadan öldürmessin sen.” karşısındaki adam böyle söylerken kalbim isyan edercesine acıyordu. “Tabiiki bırakmam. Önce onu altıma alır ardından da cesedini bir torbaya koyup serin sulara bırakırım. Sonra da arkadaşı için derinden üzülen Merve ile güzel bir gece geçirebilirim.” dediğinde karşısındaki adam ile güldüler. Kusmak istiyordum ancak tek yaptığım derin nefesler almaktı. “Ama önce Çağıl. Önce o ölecek.” dedi. Daha fazla dinlemek istemiyordum. Ağalayarak ve yavaşça evin arkasından uzaklaştım. Gözlerim durmuyordu. 2 yıl boyunca gözlerine bakıp güldüğüm adam Mete'ydi. Sevdiiğim ve sevildiğimi hissettiğim. Ve öğrendiğim...Sevginin bir yalan oldduğunu, yok olduğunu öğrendiğim... Doğruları ve yanlışları, acıyı ve hiçliği, hissetmeyi ve hissetmemeyi öğrendiğim...Üzeri muşamba ile örtülmüş bir yığın gördüm. Titreyen elimi cebime attım. Küçük aynaları elimde hissedince elimi cebimden çıkarttım. Aynalar elimi kesmişti ancak hissetmiyordum. Akan kan olmasa elimin kesildiğini anlayamazdım. Yerden bir taş alıp ormandaki gibi dizdim ve ay ışığını eve yönlendirdim. Bu sefer koşarak değil yürüyerek ayrıldım. Çünkü şu an yakalanmak ya da yakalanmamak anlamını yitirmişti. Ölmek ya da ölmemek önemli değildi. Kalbim olmadan boş ve ruhsuzdum. Adamların seslerini duyduğumda çoktan tellere varmıştım. Tellere çıkarken dengemi kaybettim ve ayağım tellere takıldı. Kotumu boydan boya yırtan tellerden kurtulduğumda ayağıma baktım. Oldukça kanıyor ve yanıyordu. Yine de yürümeye devam ettim. Dizime kadar uzun çizgiler vardı ve oldukça fazla kanıyordu. Tel derin kesmiş olmalıydı. Ancak görmedikten sonra hissetmiyordum. Hatta acı yoktu. Evden uzaklaşınca ayağım ben ne olduğunu anlamadan düştü. Kaç dakikadır yürümüştüm bilmiyordum bile. Arkamı dönüp baktığımda ev artık görünmüyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım ancak kalkamadım. Bana ne olduğunu anlamak için kotumu sıyırdım. Baldırımda oldukça derin üç kesik vardı ve durmadan kanıyordu.Düzgün değil tırtıklıydılar. Müdahale etmem mümkün değildi. Kaşlarımı çattım. Gözlerim kararıyordu. Yavaşça görüntüler silikleşmeye başladı. Pes ettim. Beni bulmaları, öldürmeleri umurumda değildi. Yere yattım ve kollarımı iki yana açtım. Silikleşen gökyüzüne baktım. Mete bir yalandı. Bende o yalana inanan aptal bir kızdım. Gözlerim kapanıyordu. Üzerimde beliren karaltı birilerinin beni bulduğunu gösteriyordu. Mete'nin adamları beni bulmuş olsa gerekti. Ölüm gelmişti. Gözlerimi kapattım. Hiçbir şey hissetmemek en iyisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN FISILTISI
Ficção AdolescenteMete ile hayatımız birbiri için yaratılmıştı. İkimizde birbirimizi tamamlıyorduk. O benim ilk ve son olmasını umduğum aşkımdı. Ta ki okula kanlar içinde, ölesiye dövülmüş o adam gelene kadar. Sonrası mı?.. Sonrası yoktu. Kalbi yok olmuş 17 yaşınd...