13 Ocak 1993 Çarşamba Gecesi

289 28 2
                                    

Soğuk ve karlı bir 13 ocak 1993 çarşamba gecesi; Feride hanım ve Mehmet bey uykunun kollarına bırakmışlardır kendilerini. Hatta Mehmet beyin uykusu horlama cesaretini bile göstermiştir.

Berre onlara katılmak istercesine annesini rahatsız etmeye başlar. Sancıların ardı arkası kesilmemektedir. Belli ki Berre sabırsızlanıyordur onlara katılmak için. Gece iki sıraları

    -Mehmet Mehmeet, uyan uyaan kızımız geliyoor.

   - Neee !!
diyerek gözlerini ovalar Mehmet bey.
 
    -Hı, hıı tamam tamam kalkıyorum hatun... diyerek gözlerini ovalamaya başlar.

Uyku uyanıklık arasında kafasına dank eder eşinin söyledikleri ve bir hışımla yataktan kalkar. Merdivenleri koşar adımlarla indikten sonra dışarı fırlatır kendisini apartmanın siyah demir kapısından. Acele etmek zorundadır dışarı çıktığında gördüğü manzara karşısında şoka girmesi muhtemeldir. 1990 model chevrolet camaro otomobilinin lastikleri fena halde kara gömülmüştür, çalişmama olasılığını düşünmek zihnini yorar. Kontağı çevirir henüz üç yaşında olan camaro da tık yok. Bir, iki, üçüncü kez dener lakin netice değişmemiştir. Çıldırmamak söz konusu bile değildir. İçeriden Feride hanımın çığlıkları yüklesilmektedir.                                     

-Dayanamıyoruuuum.
Ve tekrar, tekrar dener.. Aklına herhangi birinden yardım istemek gelmez doğal olarak. Mehmet beyin, beyni durmak üzeredir. Zaten tüm otopark kara teslim olmuştur. Hangi fani ona nasıl yardımda bulunabilir ki ? Kalbine gelen ferahlamayla Rabbine sığınır onun yardım etmediğine kim yardım edebilirki ?

    -Bismillah
der ve tekrar kontağı çevirir, sorunun ne arabada nede soğukta olduğunu anlar geç olmadan. Allahın ismi ile başlanılan iş tamam olmaz mı? Kara şimşek nereye istiyorsanız oraya bırakayım der gibi ses çıkarır. Feride hanımı almak için tekrar yukarı çıkar son sürat, koluna girip beş katı yavaş yavaş indirmeye başlar. Çığlıklar eşliğinde bina sakinlerini de teheccüde kaldırmayı da ihmal etmezler. Muzaffer bey amca çok korkup kapıya çıkmıştır çubuklu lacivert pijamalarıyla. Pijamayla dahi asildir emekli edebiyat öğretmeni. Neyseki korktuğu kadar büyük bir olayla karşılaşmamıştır. Mehmet beyle Feride hanım merdivenlerden telaşlı bir şekilde indiğini görünce

     -Mehmet bey evladım hayrola ?

     - Kızımız geliyor Muzaffer bey amca kızımızz.

    - Allah hayır kapılarını açsın evladım sizlere, evlat nimetiyle birlikte. Evlat cennet nimetlerindendir zira..
  
- Amiin. Allah razi olsun Muzaffer bey amca.

Diyerek son iki basamağıda tamamlayıp binadan çıkıp otoparka yönelirler.

    Feride hanımın artık hali kalmamıştır sancılar onu çok yorar, bocuk boncuk terler ela gözlerine gölge düşürmeye yetmemiştir bile, teninde hafif bir açılma olsada güzelliğinden hiç bir eser kaybolmamıştır.

Mehmet bey, Feride hanımı arka koltuğa yarı yatar vaziyette, başıyla koltuk arasına montunu sıkıştırarak yerleştirir. Fazla vakit kaybetmişlerdir. Mehmet bey yetişmeleri gereken bir hastahane ve tanışmak için sabırsızlandığı minik bir melek olduğunu anımsar.

Feride hanımın pek mecali kalmamıştır on dakika içerisinde Ankara sınırlarındaki Hacettepe hastahanesine ulaşırlar. Feride hanım acil kapısından sedye ile görevliler
gözetiminde ameliyathaneye alınır.

Nitekim Berre beklemeyi hiç düşünmüyordur. Mehmet beyi dışarda sevinç sararken, hiç bir şeyden haberi olamadan beklemek beynine ve bedenine ağır gelmektedir. Evet biraz geç kalmışlardır lakin, hamilelik esnasında Berre ve annesinde ufacık bir sağlık sorununa dahi rastlanmamıştır. Endişeye pekte mahal yoktur açıkçası fakat bu ne mümkündür ? Strestle beraber vesvese de sarmıştır tüm benliğini.

Garip duygularla boğuşurken, hicri 21 Recep 1413 çarşamba gecesi sabaha karşı 05.00 sıralarında ezan sesiyle beraber , bir ağlama yankılanır hacettepe kolidorlarında.

Mehmet bey nefes aldığını hisseder, nefesini verirken hamd dökülür iki dudağı arasından. Allahım nasıl bir mutluluktur bu ? Görmeden sevmek bu olsa gerek. Nasıl bir tecrübedir baba olmak? Hiç bir duygusuna yön veremezken içini fütursuzca bir sevinç, çehresini haylaz bir tebessüm kaplamıştır. Artık babadır sorumluluklarını bile sıralamıştır teker teker kafasında.

Ameliyathaneyi mis gibi bir koku sarmıştır, yada bu koku yalnızca Feride hanımın burnundan girip yüreğine hükmetmektedir. Bu cennet kokusunu anımsatan misk-ü amber Berre'nin kokusu olmalıdır. Evet evet evlat kokusudur bu tadı damağında kalan. Hadis şerifte buyrulduğu gibi; evlat kokusu cennet kokusudur. Kesinlikle bu vaziyeti işaret etmektedir. Zaten bu masumiyet cennetten başka nereden gelebilir ki ?

Berre ayrı odaya alınırken dışarıda bekleyen Mehmet bey ilk defa görmüştür minicik Berre'yi. En az adı kadar güzel iki buçuk karış kadar boyundaki bu veletin babası ben miyim diye kendisine sormadan edemez. Ayakları yere basmıyordur, hatta bir ayağı olduğunu bile hissetmiyordur. Ne kadar sevilesi bir bebektir bu ? Ama insan sevmekten korkar bunu. Bu kadar ufak olmak zorunda mıdır sanki ?

Berre üç buçuk kilo doğan sağlıklı bir bebektir. Feride hanım ve Mehmet beyin başka ne dileği olabilir ki? İki gün hastahanede kaldıktan sonra işlemleri tamamlayıp taburcu olurlar. Mehmet bey bu defa Berre ve annesi için hazırlar arka koltuğu. İki gün önce Mehmet bey minik meleğin aralarına katıldığının müjdesini tüm aile bireyleriyle paylaşmıştır. Evde onları sürpriz bir karşılama bekliyordur.

Mahlas'ı BerreHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin