İLK

219 21 18
                                    

Benim ilk hikâyem ve başarabileceğimi hiç sanmıyordum ama yanımda iyi ve kötü zamanda da olan arkadaşlarım sayesinde evet başarabilirim dedim. Bu bölümü yazarken en çok yardımı dokunan
Emir, Yağmur,Nimet aslında bir çok kişinin de yardımı dokundu ama en başta olanlar hepinize tekrar tekrar teşekkür ediyorum çok ciddi oldu sanki neyse ilk olsun o kadar. Sizi Çok Seviyorum ve ne kadar teşekkür etsem az. Kısa süre de ama en güzel arkadaşlık kurdum ciddi ciddi en güzel ve en samimi.

Soğuktu orası...

Toprağın altı, soğuk ve kasvetliydi. Üzerinde ne kadar çiçek açarsa açsın kötüydü... Bir güzel şey tüm kötülükleri silip süpürmüyordu, ne yazık ki! Yaşadıklarımızı geri alamıyorduk. Geçmişi silemiyorduk. Sadece geleceği belirlemek bizim elimizdeydi.

Elini kara toprağın üzerinde gezdirdi, Erva. Mezarın yanına uzanmış toprağı seviyordu. Hergünü böyle geçiyordu aslında. Sevdiği adamı kaybettikten sonra hayat terazisini dengede tutamamıştı. Sabahları erken saatlerde geliyor ve mezarın yanına uzanıyordu. Akşama kadar da kalkmıyordu oradan. Sadece seviyordu toprağı... Konuşuyordu onunla, hissetmeye çalışıyordu sevdiği adamı...

O zamanlar çok gençti ikisi de... Yaptıkları hatanın vebalini aşklarını kaybetmekle ödemişlerdi. Sadece cesaret söz konusuydu aralarında. Tek bir kelime, herşeyin değişmesine sebep olurdu ama olmamıştı. Olduramamışlardı.

Aralarındaki bağı yanlış anlamışlardı...

"Seni çok özlüyorum biliyor musun?" diye sessizce fısıldadı. Zirâ istese de bağıramazdı. Çünkü o sevdiği adamın ölüm haberini aldığı gün kulakları sağır edecek bir şekilde bağırmıştı. Ondan sonra da sesi çıkmamıştı hiç...

Susmuştu. Çığlıklarını içine hapsetmişti. Kadın adamı, adam da kadını sevmişti ama azrail onları birbirinden ayırmıştı.

"Seni düşünmediğim bir günüm olmuyor Gökalp. Acaba beni görüyor musun?" diyerek gözyaşlarını birkez daha akıttı toprağa. Kasvetli havadan su damlacıkları yeryüzüne inmeye başlarken, istifini hiç bozmadı genç kız. Oysa ki insan yağmuru görünce ıslanmamak için bir yerlere sığınırdı.

İnsan kendi gözyaşlarıyla ıslanmışsa, yağmurdan kaçmasına gerek var mıydı?

Gökyüzü, Erva ile birlikte ağlamaya başladığında yavaşça yattığı yerden kalktı. Hava kararmaya yüz tutmuş, gri bulutlar sanki olanağı varmış gibi siyaha boyanacak duruma gelmişti. Kara geceye hazırlanıyordu hava... Umutların filizlendiği, hayallerin gün yüzüne çıktığı ve kötülüklerin en çok olduğu zamana...

"Yine geleceğim Gökalp. Merak etme tamam mı? Kendine iyi bak." diyerek taşlıklı yola çıktı, Erva. Adım adım uzaklaştı yağmurun altında sevdiği adamdan. Her adımında kalbine saplanan hançerlerin sayısı artsa da buna katlanmak zorunda olduğunu biliyordu. Çünkü o birdaha dönmeyecekti. Dönemeyecekti...

***

Yağmur hızlanmış, sokaktaki insanlar koşuşturuyordu fakat genç kız kaldırımda salına salına ve ıslana ıslana yürüyordu. Omzuna çarpan insanları umursamıyordu. Yağan yağmuru, insanların deliymiş gibi ona bakışlarını... Hiçbirşeyi...

Yolun karşısına geçmek adına arabaların vızır vızır olduğu yola adımını attı genç kız. Atmasıyla birlikte tüm sokakta can alıcı bir fren sesi ve tekerleğin çığlık sesleri yükseldi. Refleks olarak başını yana çevirdi ve olduğu yere çivilendi. Gözleri dehşet verici bir hal alırken, dudaklarından bir feryat koptu. O sırada gökyüzünde de bir şimşek peyda oldu. Şehrin tamamı beyaza boyanırken, araba frenle birlikte kayarak Erva'nın ayaklarının dibinde durdu.

Erva'nın gözleri, önünde duran arabada asılı kaldı. Siyah lüks arabanın kapısı hızla açıldı ve yine aynı hızla içinden çatık kaşlı, gözleri grinin en güzel tonu, teni gündüzden daha aydınlık, saçları geceden daha karanlık olan birisi indi. Saçları yağmur damlalarını savuran rüzgar sebebiyle havalanmıştı. Alnı açıkta kalmıştı ve adeta parıldıyordu. Teni pürüzsüz, gözleri uzaktan bile net görülebilecek dipsiz bir kuyu misaliydi...

Kendisine doğru hızla gelen adama ruhsuzca bakmaya devam etti. Az önceki dehşet verici ifadesinden geriye kül parçacıkları bile kalmamıştı.

Yanmıştı ortalık. İnsanlar yok olmuş, kalpleri köz haline gelmişti.

Genç adam, Erva'nın önünde durduğunda aralarındaki boy farkı sebebiyle genç kız başını hafifçe yukarıya kaldırmak zorunda kalmıştı. "Deli misin kızım sen?" diye tısladı genç adam. "Yolun ortasına ne diye atlıyorsun?"

Konuşmadı genç kız. Susmak istedi o an. Sesini sevdiği adamdan başkası duysun istemedi. Çünkü ölmeden önce duyduğu ses olamamıştı. Toprağın altında sadece Miraç yoktu. Aşkları, Erva'nın kalbi ve hayalleri vardı...

"Cevap da yok" diyerek elini sertçe saçlarının arasından geçirdi genç adam. "Hah. Çattık ya"

Yağmur iki genci de ıslatıyordu. Gurur'un gece siyahı olan saçlarından akan damlalar boynundan aşağıya süzülüp gömleğinin içine karışıyordu. Tek kaşını kaldırarak akan damlayı takip etti genç kız. Gökyüzünden kayan yıldız gibi, yeryüzüne düşüp ölen bu damla gibiydi kendiside... Tutunmazsa ölecekti. Hoş, istese de tutunacağı bir dal yoktu. Çünkü her bulduğu dalı kendisi kesiyordu.

Gözünden bir damla yaş aktı Erva'nın Gökalp'in kendisine yazdığı mektup aklına geldi.

"Ben yeşili senin gözlerinde sevdim.
Ben beyazı senin teninde hissettim.
Ben aşkı senin kalbinde buldum Erva."

Herşeyi söylemekte geç kaldığımı biliyorum ama bu yazıyı birgün bulduğunda benden nefret ediyor olmamanı umuyorum. Çünkü benden nefret etmeni değil, beni sevmeni istiyorum küçük melek. Kanatların seni bana getirecek merak etme. Her kanat çırpışında bana bir adım daha yaklaşacaksın. Buna inan. Çünkü ben inanmak istiyorum.

Seni seviyorum melek...
Gittiğim için affet. Bunları geç de olsa itiraf ettim ve artık rahat uyuyabilirim. Hoşçakal.
BENİ UNUTMA..!"

Hıçkırdı genç kız. Gözyaşlarına boğuldu. Damlalara karışan gözyaşları yanağını yaktı. İçinde tuttuğu kelimeler boğazını yaktı. Sustu yine. Bir kez daha sesini sadece sevdiği adamın duymasını istedi...

"Hey neler oluyor?" diye merakla sordu Gurur. Bir yandan da kaşları çatılmış bir şekilde karşısında delice ağlayan kızı seyrediyordu.

"Seni seviyorum melek"

Kulaklarında çınlamaya başlayan mürekkep darbeleriyle boğuşuyordu genç kız. Kelimeleri oluşturan harfler arasına sıkışıp kalmıştı. Sürekli yer değiştiren harfler onunla adeta bir zihin oyunu oynuyordu.

"Beni affet"

Gözleri kararmaya başlarken ayakları da titremeye başladı genç kızın. "Hey" diye bağırdı genç adam ama Erva onu duymuyordu. Harfleri sanki onun kalbine fırlatıyorlardı.

"Beni unutma..!"

"Unutamam" diye fısıldadı Erva. Şimşek çaktı. Gök ağladı. Genç kız çığlık attı. "Unutamam"

Sonrası karanlıktı zaten. Ne Gurur'un onu tutuşunu hissetmişti ne de yeni yeni toprağa atılan tohumların filizlendiğini... Tek hatırladığı Gökalp'in kağıda bıraktığı mürekkep darbelerinin sesiydi...

~BÖLÜM SONU~

Çok Mu Geç ?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin