KIRIK 1 ~ Kardeşler
Akiro, elinde tuttuğu kristal viski bardağını dudaklarına götürerek fondip yaptı, ve çok geçmeden kaşlarını çatıp, yüzünü ekşitti.
"Bu, inek beyninden bile daha acı."
İçinde neşe bulunmayan, sabit bir şekilde güldüm. Karşımdaki pis çehre, benden küçük olmasına rağmen deneyimli bir katildi, ve daha öncesinde bir dolu insanın korkunç şekillerde can vermesine sebep olmuştu.
En önemliside, Akiro bir insan değildi. Hiç bir zaman olmamıştı, ve olmayacaktı. O ruhsuz bir Yiyiciden başka bir şey değildi. O iğrenç bir yamyamdı. Her gün, ne yapıp eder, beynini kafatasından ayıracak birini bulurdu. Bu yüzden; insanlar ona Cannibal adını vermişlerdi.
"Pekâlâ Akiro, umarım bana da bir kaç sulu beyin getirmişsindir, ha?"
Akiro alayla gülümsedi. O çok nadir gülümserdi, yani, en azından çok nadir samimi gülümserdi diyelim biz şuna.
"Getirmez miyim, sevgili ağabeyciğim. Sana vereceklerimin hepsi de bol kıvrımlı, seversin."
Saçlarım dolayısıyla görünmese bile, sol kaşımı aferin anlamında kaldırdım. O çok iyi bir avcıydı. Tek bir pürüz bulunmayan mükemmel yüzü, onun en büyük silahıydı. Daha öncesinde çok fazla insanla oynayıp, umut vermişti, fakat sonrasında o insanların hepsi, tüyler ürpertici şekillerde ölü bulunmuşlardı. Bunu Cannibal'ın yaptığını Yiyiciler dâhil herkes biliyordu.
Akiro, elindeki kristal viski bardağını tezgaha koydu, ve masanın üzerinde duran kese kağıdını dikkatlice eline aldı.
"Beyinler... İşte bu kadar yakınlar!"
Sinsice gülümsedim. O kalpsizdi. Kimin, nasıl acı çektiğini hiç umursamaz, aksine bundan zevk aldığını pis kahkahalar atarak gösterirdi. Konu ben bile olsam, gözünü hiç kırpmazdı, ve bir kere bile tereddüt etmeden işimi bitirirdi.
Akiro, benim erkek kardeşimdi. Fakat o saygı nedir hiç bilmezdi. Bazenleri bildiği tüm küfürleri yüzüme savurur, bazenleri de beynimin tadına bakmaya çalışırdı. O raydan çıkmış bir tren gibiydi. Açlık, bir tabaka halinde göz bebeklerini örtüp, doğru düzgün görememesini sağlıyordu. Kendini hiç bir zaman kontrol edemezdi.
Fakat ben öyle değildim.
Ben ne azdım, ne de fazlası. Ben ortadaydım. Kendimi her halûkarda kontrol etmeyi bilirdim, ve işlediğim cinayetlerin sayısı bir elin parmağını aşmazdı.
Bendeniz; çok fazla cinayet işlemiş olmasam da, insanlara soğuk görünüşümle korku salmış Jackson'dım.
Ben; Yuki Nakamura'ydım.
Ve hiç bir şey hissetmezdim.
Bu, benim yıllardan beri kanımda taşıdığım bir şeydi. Hiç bir nesneye, hiç bir canlıya karşı tek bir duygu beslemezdim, Akiro'ya bile. Eğer şuracıkta ölseydi, hiç umurumda olmazdı, fakat sonuçta aynı kanı taşıyor, ve aynı soyu yürütüyorduk.
"Kokuyu duyabiliyor musun Yuki? Ne kadar aromatik, değil mi?"
Gözlerimi sıkıca kapatıp, Akiro'nun salyalarını akıtarak baktığı kese kağıdından yayılan kokuyu içime çektim. Dört adet beyin vardı; bunlardan üçü bayan, bir tanesi erkek beyniydi.
"Duyabiliyorum, Akiro."
Şeytanî bir gülümseme, dudaklarında yerini aldı. O böyle gülümserdi işte; iblis gibi, katil gibi.
"Harika! Şimdi bu aptal kese kağıdını çıkarıp atacağım, ve beyinlerimizle beraber yalnız kalacağız!"
Akiro, her zaman onu daha da şeytanî gösteren, korkunç, buz mavisi kontakt lensler takardı. Bunun nedenini bilmiyordum, merak da etmemiştim, fakat Akiro'nun gözlerinin gerçek rengini unutalı uzun zaman olmuştu. Belki de bakışlarının altında yatan o aç canavarı saklamak istiyordu, belki de sadece tarzı böyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIRIK
Science FictionÇırpındık. Alnımıza bıçak ile kazınıp, kan ile üzerinden geçilmiş kelimeleri silmek için çırpındık. Hayat defterlerimizden kopan pejmürde sayfaları yırtıp atmak için çırpındık. O incecik kader ipinin üzerinden düşüp, yerleri kana bulamamak için çır...