8. Bölüm: Herşeyi

9.7K 345 11
                                    

Prensin düğmelerini açmaya oturdum. Hangi akla hizmet kat kat giydirmişlerdi hasta adamı?!
Gözleri aralandı. ''Ah anladım konuşacağız. Yine başlamayın lütfen, zaten enerjiniz yok. Annenizle kavga ettim. Hizmetçiniz olduğumu söyledi karşı çıkınca da bana vurmaya çalıştı. Bende elini tutup onu tehdit ettim.''
Başından gömleğini çekip çıkardım. ''Seninle gurur duyuyorum Olivia.''dedi kıkırdayarak. Gülüşünün sesi içime işledi ve onu duymazlıktan geldim. ''Sakın bana yanlış bir harekette bulunmayın.''
''William de bana.''
Hiç vakit kaybetmeden teklifini kabul ettim tartışacak vaktim yoktu. ''Will, seni tamamen soyacağım. Çünkü banyo yaptıracağım. Anlaştık mı?''
Gülümsedi. Çoraplarını çıkarınca babamdan başka ilk kez bir erkeğin ayaklarını görmüştüm.
Ellerim pantolonunun beline gidince bir an kafamı kaldırıp ona baktım. Pişmanlık dolu gözlerini bana dikti. ''Kolumu kaldıracak halim yok.''
'Peki ya olursa?''
''Bir kez daha benden nefret ettiğini duymaya yetecek gücüm kalmadı, Olivia.''

---

Pantolonunu çekip aldığımda hızla kaslı vücudu üzerine bir çarşaf örttüm. O sırada kapı açıldı, tanrılarım elim ayağıma dolanmıştı ve ona bakmamak için irademle güçlü bir savaştayken askerler küveti getirmişti. Suyu boşaltırlarken kendimi askerleri izlemeye odaklamaya çalışıyordum, nefesim tıkamıştı, elimi göğsüme götürüp kendimi yatıştırmaya çalışırken yanaklarıma da ateş bastığının farkındaydım. Kolumu küvetin içine sokup sıcaklığına baktım, soğukkanlı ve sakin olmaya çalışıyordum ancak başarabildiğimden emin değildim.
''Hadi seni iyileştirelim.''dedim çok normal bir şey yapıyormuş, her gün prensin tekine banyo yaptırıyormuş gibi!
Yüreğimde onun için sonsuz bir şefkat vardı, anlamıştım. Sanki kendi çocuğummuş gibi bakmak istiyordum, hiçbir suretle aklımın almadığıydı da buydu. Kesin olan tek şey o bana ihtiyacı varmış gibi davrandıkça bende ona sahip çıkmaya çalışıyordum. Özellikle kalbinin kırıklığının onu hasta ettiğini söylemesi beni uçurumlara sürüklüyordu. Ne yani bir kalbi vardı ve üstelik bana mı kırılıyordu?
Çarşafı çekip kolunu omzuma attım, işte yine bir Olivia sabrıyla dik durmaya çalışıyordum. Her türlü haksızlığa susup karşı koyamazken sanırım o suskunluk prensin çekiciliği altında yitip gidiyordu.
Küvetin içine girip oturduğunda soylu ve heybetli ağırlığı nedeniyle etrafa sular saçılmışı. Şu suları saçan devasalığı bile nefesimi kesiyordu.
''Dikkat ettim de hiç orama bakmadın.'' dedi.
Kulaklarıma ulaşan hasta, boğuk ve bariton sesi yüzünden yüzüm kanıyormuşçasına kızardım. Tanrılar aşkına bunu mu istiyordu benden? Ah erkekler! Yirmi yıldır kanımda en ufak bir kıvılcımlanma yaratmayan her şey bir haftadır prensin bana dokunup göstermesi için haykırıyordu. Lanet olası arzular bu tarihte ne yıkımlara sebep olmuştu! Kral George'un Victoria'ya dayanamamasından kaynaklı onu eş seçmesi bir işe yaramamış, büyük kral savaşta korkulan taraf olsa da hanedan saray içerisinde eriyip gitmişti. Kraliçenin iktidar hırsı onu saltanatını kesinleştirecek bir varis olması için zorlamış, sürekli ölen bebekleriyle hırsı körelmişti. George'u kışkırtarak katlettiği hanedan, soyun türemesine bağlıydı. Büyükannem, Prens William'ın büyükbabası Kral James'in yeğeniydi ve bizde tüm soy haklarımızdan mahrum bırakılmıştık. Sonuç olarak William yaşayana kadar, annesi ölmüştü. Ne evliliğini toplayıp kocasını haremlere gitmekten engelleyebiliyordu ne de ölen çocuklarına duyduğu yastan başını kaldırabiliyordu. Ne kadar acımasızlığına kızarsam kızayım, çocuklarına duyduğu üzüntüden yıkılışı içimde ona merhamet tohumlarının yeşermesine engel olamıyordu.
İlk iki çocuktan sonra yüreği dağlanmıştı Victoria'nın ve büyük bir aşkla evlendiği kocasından uzaklaşmıştı. Yalnızca soyun devamı için birleşmişlerdi.
Çünkü bir kral ne kadar haremde cariyeleriyle gönül eğlendirirse eğlendirsin, oradaki hiçbir kadından çocuk sahibi olmazdı. Gut Hanedanlığı soyluluğa büyük önem verirdi ve tanrıların yeryüzündeki temsilcisi yaşayan tanrı kabul edilen kraldan, hiçbir soysuzun tohum çalmaya hakkı yoktu.
Evlilik için seçtiği kadını ne kadar aldatırsa aldatsın her kral bir ardıl için ona muhtaçtı, boşanmak diye bir şeyin yasalarımızda yeri yoktu. Evlilik tanrılarca onaylanan kutsal bir kurumdu ve yıkılması onların kutsallığına karşı gelmek anlamına gelirdi. Kraliçe ölmeden asla yeni bir kraliçe alınamazdı. George da her ne kadar aralarına Gutanya'dan Yeni Dünya'ya kadar mesafede girmiş olsa, o tüm kalbini vererek evlendiği kadını zehirlemeye kıyamamıştı.
Gerekirse soyunun kuruması adına Victoria'dan çoğalacağına inanmış ve ilk yaşayan çocuklarının tanrının hediyesi olduğundan emin olmuştu .
Boğuşup duran düşüncelerim arsından utancımı sinire vurarak konuştum. ''Oranızla ilgilenmediğim için.''dedim.
''İnan buna sevineceğim aklıma gelmezdi.''
Elime sabunu alıp güzel omuzlarından kaydırırken normal insanlar gibi titremeden durmaya çalışıyordum ama ateşler içerisinde yanışına eşlik ederken ayazda gibi titriyordum. Kollarını suyun içine indirip gözlerini kapattı. Dudaklarındaki rahatlamış ve arsız gülüşe takılı kalmamaya çalışıyordum ama sanıyorum ki başarılı olamamıştım.
"Bana bakmayı kes, bundan zevk aldığını biliyorum ama dikkatimi dağıtıyorsun Olivia.''
O an kapı çaldığında Kathrine'e o kadar minnettardım ki! Ellerimi hışımla sudan ve kaslı omuzlardan çekip kapıya yürüdüm ve Kate'in elindeki tepsiyi aldım.''Prens nasıl efendim?''
''Ben iyiyim Kathrine, lütfen Olivia'nın tüm ihtiyaçlarıyla ilgilen.'' Kathrine duyabilsin diye sesini yükseltmişti.  Kız da aynı ses tonuyla ''Elbette majesteleri.''dedi. Sonra gitti.
Tepsiyi küvetin yanına yere bırakıp yanında oturdum. Bıçağı elime alıp bir elma kestim, dilimi dolgun dudaklarına uzattım.
''İstemiyorum.''
''Yiyeceksin, bana ettiğin o laf yüzünden kendimi suçlu hissediyorum.''
Kafasını çevirip inanamayarak bana baktı. Hiçbir şey dememişim gibi sakince ve inatla elma dilimini tekrar havaya kaldırdım ve ağzını uzatıp bir ısırık aldı. Ardından dört dilimi bitirdi. Farklı birkaç meyveden birkaç tane daha yedirdim.
Son üzüm tanesini dudaklarına dayadığımda elini sudan çıkarıp bileğimi tuttu. ''Bu şefkati annem göstermedi, leydim.''
Ona yaklaşıp bakışlarımı bakışlarına sabitledim, bu gücün bana nereden geldiğini bilmiyordum.Beni tetikleyen yıllarca olmadığım bir kişiymiş gibi suçlanmamdı muhtemelen.  Kafamı küvetin kenarın dayadım, oldukça büyük olan orman yeşili koca gözlerimi ona dikip masumsa mırıldandım.''Ben annen değilim.''
Yüzünde güneş gibi doğan yorgun gülüşü hissettiğim suçluluğu kamçılıyordu.''İşte sende sevdiğim bir şey daha Olivia.'' Ne? Dahası da mı vardı yani?!
Kısacık bir an üzüm tanesi tutan elimi öptü ve taneyi, dili parmaklarıma değerken bakışları benden ayrılmadan yanan kanıma meşaleyi fırlatmış gibi alevlendirirken ağzına aldı. ''İyilik perimsin.''
Ne? Ben mi? Senden nasıl uzak durmak istediğimi bilsen aklın dururdu.
Nane-limon karışımı sıcak suyu ellerine bıraktım. ''Bu nedir?''
''İç, iyi gelir. Bende başka ne seviyorsun?'' Bu soru ben ağzıma engel olamadan pat diye dökülmüştü. Pancar gibi suratla ona döndüm.
''Her şeyi.''diye fısıldadı.

Aşk ve ÖzgürlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin