14. Bölüm:Kurtar Beni

8.9K 301 14
                                    

Ben, bu sarayda masum kalmaya çalıştıkça hayatın hayır diyerek haykırışını duyuyordum. Prens'in bu yaptığı öyle canımı sıkmıştı ki! Ya bana ait olacaktı ya da ölecekti, çünkü ben onu kendime kabul etmiştim. Soyuma bile ihanet ederek ona sahip çıktığımı göremiyor muydu?! Beni sevdiğini iddia eden prensti bu yüzden eğer beni görmüyorsa gözlerinin yuvalarında durması için bir sebepte ben göremiyordum.
İki gün odama kapandıktan sonra bu adam karşında bu kadar çabuk yıkılır olmayı kendime yediremedim. Yine Kate ile beraber oturuyorduk, başıma nöbetçi dikilmişti.
Aklıma bir anda dank eden fikirle ayaklanıp giysi dolabıma koştum.
"Bir şey mi arıyorsunuz leydim?"
"Aslında Kate, Prens'in kalbini arıyorum. Ben asla Victoria gibi susup göz yumamam. Aklına öyle delice girmeliyim ki gözü benden ve bana sahip olmayı düşünmekten başka bir şey görmesin. Gösterişten pek hoşlanmıyorum ancak madem kocam olacak o neyi seviyorsa beni de öyle görmeli."
Kate oturduğu yerden kıkırdayarak kalktı. "Ah tanrılar! Sonunda bende ne zaman savaşacaksınız diyordum."
Beni baştan aşağı süzdükten sonra elini yüzüne dayayarak gözlerini kıstı. "Kırmızı leydim. Size kırmızı yakışır."
Dolabımda yeni dikilmiş elbiseler üzerinde elimi gezdirirken çoğu zaten kırmızı ve tonları renkler olan elbiselere bakıyordum. Güçlü ve ulaşılmaz olmakta karar kılmıştım. William'dan köşe bucak kaçacak ama çevresini ele geçirecektim.
Özellikle askerlerle iyi olmalıydım. Hem komutan olma ümidimden yılmamış olur hem de William'ı kıskandırabilirdim.
Ancak bir daha ona açıkça duygularımı belli etmeyecek ve ağzımdan söz almak için çırpınmasını izleyecektim.

Kate beni giydirdiğinde şaheserine büyük bir hayranlıkla bakıyordu. Anlıma ve dağınık bir topuz olan saçlarının arasından geçirdiği taşlı zinciri dolamıştı. Kesinlikle bir tacım olmadan bile gösterişli bir soylu gibiydim. Kate'in benimle işi bittiğinde dışarı çıktım.
Uzun kollu ipek elbisem oldukça düşük bir yakaya sahipti. Hatlarıma tam oturan ince belimi belli eden oldukça ince bir elbiseydi. Biraz kuyruklu eteği uçuş uçuştu. Koridorlardan geçerken bakışlar üzerimdeydi. Daha da gözle görülür olmak için at binmeye karar vermiştim.
Prens'in özel seyisleri bile beni gördüğünde kalakalmıştı. Saf bir kız alev gibi yanıyordu çünkü.
Saçlarım gibi simsiyah ata binip yavaşça ilerlemeye başladığımda kapıya doğru yol alıyordum.
"Sende kimsin ve atımın üzerinde ne sıfatla oturuyorsun?!"
Prens'in arkamdan seslenişiyle dimdik olan sırtımı mümkünmüş gibi daha da gerdim. Sert bakışlarımı yüzüme yerleştirdiğimde arkamı dönmeden konuştum, beni tanımadığı belliydi. "Seyisleriniz izin verdiğinizi söyledi."dedim sakince.
O ise arkamda burnundan soluyordu. "Bu da ne demek oluyor?!"diye gürledi.
Şimşek'i şahlanarak çevirdiğimde bacaklarımın üzerinden kayıp açılan elbisemle canını aldığımı görmüştüm.
"Burada nişanlınız Olivia Rose Cleveland olarak oturuyorum. Yoksa nişan sözleşmesi iptal mi edildi prensim?"dedim en etkileyici gülümsememle.
"Rüyanda görürsün..." Fısıldayışı öylesine kendinden geçmişti ki derin bir nefes çektim. "Bence iyi düşünmelisiniz, benden kurtulmak istediğinizde çok geç olabilir."
Atı çevirdiğimde "Nereye gidiyorsun böyle tek başına?"dedi.
"Her zaman tek başımayım majesteleri. Lütfedip bana katılmadığınız için diğer teklifleri değerlendiriyorum."
"Diğer teklifler mi?!"
Hiddetini sezmemek elde değildi. "Elbette. Askerlerden gelenler. Hiç merak etmeyin küçük bir grupla beraber çıkıyorum her gün. Bugünkü çok daha fazla."
"Sen kimden izin aldın bunun için?"
Dizginleri hızla çekip yerimde sabit kaldım. Omuzum üzerinden ona döndüğümde bakışlarım soyluluğunu ve kraliyete ait oluşunu tırnağımın ucu kadar umursamadığımı haykırıyordu. "Şunu aklınıza sokun majesteleri, ne olursa olsun ben asla izin almam. Bu saraydan gitsem de bu evlilik gerçekleşse de olacak olan bu."
"Evlilikten vazgeçmiş gibisin?"
"Kabullenmek beni avucunuzda hissetmenize neden olmuş gördüğüm kadarıyla. Ama siz daha bana sahip olamazken kalbime sahip olmayı hayal etmeniz gülünç."
"Ne dediğini sanıyorsun?!"
"Gerçekleri efendim, bakıyorum ki zorunuza gidiyor. Merak etmeyin ben sizi bir hizmetçi parçasıyla aldatmam o kadar düşmedim. Güya beni yüceltmek istiyorsunuz ama soyluların benden uzak durması işinize de gelmiyor değil. İstediğim an bu saraya sahip olurum, bunu görmek sizin için bu kadar mı zor? Ben sizi gerçekten isteseydim gelir ve alırdım. Ama gördüğünüz gibi ne sarayınızda ne de sizde gözüm yok. Ben basit ve ucuz şeyleri tanırım. Böyle süslü püslü giyindiği zaman insan rezilliğini kapatamaz."
"Peki ya sen neden böyle giyindin?"
Bir kahkaha patlattım. "Ben geldiğimden beri iffetle burada oturmayı seçtim. Sizin basitlikten hoşlandığınızı bilmiyordum. Ya katiliniz olacağım ya da karınız. Ben elimi iğrenç kanınıza bulamamayı seçtim."

William'ı kırdığımı hissediyordum, çünkü bende kırılmıştım. Saygıda kusur etmek istemezdim. O bu krallığın tek varisiydi ve ben karısı olacaktım. Ama o da benden emin olmak zorundaydı.
Dediğim gibi o askerlerle de çıkmadım, kimseyi beklemedim.
Gutanyayı gören kutsal dağın yamacına kadar Şimşekle birlikte gittik. Baktım, bu sisli puslu ülke benim mi olacaktı?
Kollarımı yana açtım ve içimde biriken hislerle bağırdım "Beni yenemezsin Gutanya! Ben Olivia'yım!"

Arkamdan esen rüzgar saçlarımı dağıtıyordu, burası soğuktu. Onu arkamda hissedebiliyordum. Varlığını algılamam ne anlama geliyordu? Sol omzum üzerinden ona baktım.
"Sürüne ne oldu, tek gelmişsin?"
Önüme döndüm ve onu da işin içine katarak konuştum. "Yalnız kalmak istiyorum."
Ama dedim ya varlığını hissediyordum, lafımı umursamadığını ve bana doğru adım attığını da. Kolları beni sarıp heybetine yapıştırdığında kafasını saçlarıma gömdü.
"Beni affet, haklı olduğunu biliyorum."
Ellerinin biri göğüslerime biri kadınlığıma ilerledi. Göbeğime bastırıp beni erkekliğine dayadı, gömleğinden patlayacak gibi görünen iri kollarından lanet olsun ki etkileniyordum. Tüm sinirlerim gerilmişti.
"Çok güzelsin, sana deli oluyorum."
"Bana... Deli olsan hizmetçilerle kırıştırmazdın."
Neredeyse çıplak göğüslerime yakamdan elini saldırdığında kendimden geçtim. Büyülü bir şekilde yoğuruyor ve benim erkekliğine daha da dayanmama neden oluyordu.
"Sana dokunamıyorum bana çok uzaksın, eğer izin verirsen biraz... Ben sana saldırmaktan korktuğun için..."
Ona doğru hızla döndüm. "Bana bunu hiç sormadan bilemezsin!"
Bakakaldığı an ela rengi altın gözleri alev alev yanıyordu. "İzin veriyor musun?"diye fısıldadı.
"Ba-bana dokunabilirsin. Ama dudaklarımı öpemezsin ve beni evlenmeden.."
"Ah anladım."

Bana bakmaya devam ediyordu. Elleri göğüslerimin üzerinden yakamı tuttu. Kırmızı elbisemi sıyıracağını anlamıştım. İçimi bir heyecan kapladı. "Kurtar beni lütfen."
Kırmızı elbisemi göbeğime kadar sıyırdı, kendimi kapatmadım o tepkisini görmek zorundaydım.
Sesli beş yutkunuşun ardından gözleri büyüdü. Elini çıplak belime atıp beni yamacın kenarından aşağı doğru eğdi. Bunun aynı zamanda bir güven testi olduğunu anladım. Ellerimi saçlarına geçirdim ve çekiştirerek gözlerime bakmasını sağladım.
"Yalnızca bana aitsin."
"Bir daha başkasına dokunursam hatta bakarsam beni öldür sevgilim."
"Memnuniyetle." Ama içimden bir ses aslında hiçte memnun kalmayacağımı söylüyordu.
Dudakları boynumu emerken kendimden geçtim. Dişleri göğsümü çekiştirirken inlemelerim Gutanya'ya doğru yankılanıyordu. Onu biraz daha kendime çektim.

Aşk ve ÖzgürlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin