Bana verdiği ilk gülümseme, onu görmemden dört ay bir hafta sonraydı. Günüm aydınlanmış, haftam kusursuzlaşmış ve hayatım kutsanmış gibi hissettirmişti.Kütüphanede sessizce çalışıyorduk. Lanet biyoloji sınavım, onun da Fransızca sınavı vardı. En köşedeki masadaydık. Pencerenin yanındaydı, karşımda otururken tüm ışık ona geliyordu. Çok güzeldi.
Rastgele sayfaları okuyor, belirli yerleri sarı fosforlu kalemlerimizle çiziyorduk. Başka bir şey yoktu, ikimiz de konuşmuyorduk. Ama ne o, ne de ben rahatsız değildik bundan. Önemli olan buydu.
Anımsıyorum, bir süre sonra beynim yazılı kelimeleri algılamamaya başlamıştı, ben de çözümü başımı kaldırıp onu izlemekte bulmuştum. Başı eğikti, kaşları anlamaya çalışırcasına çatılmış, gözleri her şeyi okuyup, ezberlemek istiyorcasına hızlı hızlı okuyordu. Saçları daha da açık renk görünüyordu. Yanakları kızarmıştı ve bu da onu daha sevimli yapıyordu.
Hayatımda gördüğüm en güzel manzaralardan biriydi. Tüm hayatımın o manzara karşısında geçmesi için her şeyimi verebilirdim, hala da verebilirim.
Başını kaldırdığında, beni yakalamıştı. Biraz utançla, biraz suçlulukla gülümsemeye çalışmıştım. O ise asla unutamayacağım şekilde dudaklarını germiş, içten bir şekilde gülümsemişti. Güneşim bana gülümsemişti.
Ondan sonrası ışık hızında geçti. On dakika sonra toparlandı ve gitmesi gerektiğini söyleyip hızla kütüphaneden çıktı. Bunun hakkında düşünmemeyi yeğledim.
Her zaman kaçışa hazırdı. Nedenini bilmiyordum belki ama ona da hak veriyordum. Bazen şehirden kaçmak, bir güneşi dinlendirebilecek en iyi şeylerden biriydi.
Onun sayesinde, ben de kaçışa hazırlanmayı öğrendim. Güneşimi takip ettim. Hala da etmeye devam ediyorum.
---------------------------
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ready to run || hemmings
Krótkie Opowiadania"Sen her neredeysen, orası ait olduğum yer." | smokeinyourlungs |