• last time we made out •

227 36 3
                                        


Nerissa neden bunu anlatmış ki? Kanın yüzümdeki tüm kılcal damarlara dağılışını ve yüzümü şişman adamların kırmızı yüzleri gibi gösterdiğini hissedebiliyorum.

İlk yaptığımız günden bir yıl, iki ya da üç ay sonrasıydı. Sonbaharın daha başlarıydı. İkimizin de bayıldığı zamanlardı. Kuru yaprakların üstünde koşuyorduk, benim hırkalarımı giyiyordu, yağmurda şehirde yürüdükten sonra eve gelip battaniyelere sarılıyorduk. Tabi, o günlerin güzelliği bizi kör etmişti, ikimiz de bugünlerin geleceğini bilememiştik.

Her neyse, yine bir battaniyenin altında yan yana uzanıyorduk. Oturma odasındaki büyük kanepedeydik. Pikapta dönüp duran plak Billy Joel'indi. Billy'nin sesine cama vuran yağmur taneleri eşlik ediyordu. Nerissa o sevdiğim -gerçekten sevdiğim- şömineyi yakmıştı. Ortamın mükemmelliğini şimdi aklınızda canlandırabiliyorsunuzdur umarım.

Güzel yüzüne baktım, gözlerinin parıldayışına, burnunun kıvrımlarına, ve de yanağındaki birkaç çekici lekeye. Dayanamayıp öpmeye başladım onu. On saniye sonra kolları bana sarılıydı. Ve de beş dakika sonra üstündeydim, hala onu öpmeye devam ediyordum.

İlk seferki gibi tadında bıraktık. Tekrar yanına uzandım, onu göğsüme çektim. Yorgundu, birkaç dakika içinde nefesleri düzenli ve gözleri kapalıydı.

Sonuncusunun böyle olacağını bilseydim onu daha iyi hissettirebilmek isterdim. Daha farklı öperdim, daha farklı dokunurdum.

Pişmanlıkların hiçbir şeyi geri getiremeyeceğini öğrenmiş genç bir adamım. Fakat bunları yazmak, ve söyleyebilmek iyi geliyor. Belki de geri gelmesini istediğimden değildir o zamanların, belki de istediğim tek şey bir şeyin olmayacağını bilerek bunu dile getirmektir.

Hayatımda verdiğim en doğru kararlardan birisi onunla olmaktı. Ondan önce tüm bu derin duyguları ve gerçek aşk zırvalıklarını anlamazdım bile. Birine dokunmayı, öpmeyi ya da yanında olmayı bu kadar çok istemek hep benim için diğer kıtalar kadar uzaktı. Ondan, Nerissa'dan sonra öğrendiğim bir şey varsa o da kıtaların her zaman o kadar da uzak olmadığıdır. Sadece bir bilet için cesaret -bizim durumumuzda bu ona ilk defa yemeğe gitmeyi teklif ettiğim zaman oluyor sanırım- ve birkaç saat sonra uzak dediğin yerin merkezindesin.

Her ne kadar pişmanlık duyduğum şeyler varsa da, o küçük, değersiz sandığımız ama içten içe evrene bedel dokunuşlara minnettarım. Hissettirdiklerine, bizde oluşturduğu tepkilere ve de en önemlisi; bizi hep bağlı tutmalarına.

O küçük dokunuşların büyük sihirleri gerçekleştirmesi umuduyla,

Luke

ready to run || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin