• last apology •

197 27 8
                                    

Son özür. Özürler değil. Bu sefer birimiz masumdu. Birimiz yaralıydı.

Bazı zamanlar olur; kalbimizin sızladığı, nefesimizin ciğerlerimize ulaşmadığı anlar. Zaten siz yeterince kötü hissediyorsunuzdur, üstüne de bir olay daha geldi mi ruhunuzun körelmeye başladığını hissedersiniz. Annemin kanserinin olduğu zaman da böyle hissetmiştim. Tabi, üstüne Nerissa'nın beni incitmesiyle daha da kötü hal almıştı.

Annemi sabah hastaneye yatırmıştık. Kardeşlerim onunla daha çok ilgilenmek zorunda kalmışlardı çünkü ben kendimi toplayamıyordum.

Kalbim ağrıyordu.

Ona bir şey olmasını istemiyordum. Gençti daha. Yaşamalıydı. Hastane odalarında olmamalıydı. Dışarıda, bizimle olmalıydı.

Hastaneden kardeşlerimin zoruyla gece çıktım. Beni eve yollamışlardı. Dışarıdan çok uykusuz, çökük görünüyormuşum. Üzgünüm ama ruhumun dışarı yansımasına engel olamıyordum.

Evde Nerissa'yı aradım. Sesine ihtiyacım vardı. Belki biraz dünyaya dönebilirdim. Kalbim atardı ya da nefesim yerine gelirdi.

Hiçbiri olmadı.

Aslında konuşmanın başında bir şeye sinirlerinin bozuk olduğu belliydi. Fakat sorduğumda söylememesi onun hatasıydı. Sorun yok gibi davranmıştı. Oysaki bu olayı daha da kötü yapmıştı.

Annemin durumunu anlatmıştım ona. Arada ağlamıştım. Bir süre sonra kelimeler silinmişti hafızamdan.

Ondan yatıştırıcı birkaç kelime beklerken, donup kalmama sebep olan şeyleri söyledi. Bencil olduğumu, sadece kendi sorunlarımı umursadığımı, yatışmaya ihtiyacım olmasa onu aramayacağımı ve daha fazlasını içime oturacak şekilde tek tek söyledi.

Bir şey demeden kapadım. Bir daha da arayamadım.

Dedikleri o kadar... Yaralayıcıydı ki. Bunu yazarken bile ağlamama engel olamıyorum. Ah, mürekkep yayıldı. Kusura bakmayın.

Onu her şeyden çok seviyordum, hala da seviyorum, bunu göremeyip bunları bana tereddütsüz söyleyebilmesi daha çok içimi acıtıyordu. Ben ona delicesine aşıkken ve dünyaları vermişken nasıl bencil olduğumu söyleyebilirdi?

O gece kalp ağrıma dayanamadığım için kör kütük sarhoş olduğum tek geceydi.

Ertesi gün hastaneye uğradıktan sonra caddedeydim. Eve birkaç şey almam gerekiyordu. Acıktığımda bir kafeye girdim. Onu gördüm. O ufak sahnede, elinde gitarıyla oturuyordu. Göz göze geldiğimizde hemen bakışlarımı çektim. Kalbim hala acıyordu. İçime bir acı tohumunu bırakmış, yeşermesine izin veriyordu.

Dürüst olmak gerekirse o acı tohumu hiçbir zaman çıkmadı. Ne yanıma gelip özür dilediğinde, ne bana sarıldığında, ne de çekip gittiğinde. Kökleri kalbimi sardı. Kimse beni kurtaramaz hiçbir şekilde, hasar kalbimde, kök saldı, kalbimi ele geçirdi. Aşka artık kötü bir isim gibi bakıyordum; acıyla eş değer gibi. Sanırım Bon Jovi dinlerken buraya yazmamalıyım, duygularım garip bir hal alıyor.

Hikayeye dönersek; benden orada özür diledi, sarıldı. Sadece bir saniyeliğine sırtına dokunup geri çekildim. Sızlayan kalbim daha fazlasını istemiyordu. O da üstelemedi ve gitti.

Issız bir adada mahsur kalan bir insan kadar yalnız bir şekilde bıraktı beni.

Gözlerimi kapatıyorum. Acıyı görmemek için. Ama daha fazlası gerek. Güzel zamanlar yok oluyor, tutunmaya çalışıyorum, olmuyor. İçimdeki acıyı koparamıyorum.

Parçalanmaya başladığımız o günden sonra toparlayamadık zaten. Devam ettik, eskisi gibi değildi ama. Hiç olmadı.

Bana cenneti vaadetmişti, ama resmen cehennemi yaşatıyordu.

Yine de hala acizim ve geri dönmesini istiyorum.

Luke

ready to run || hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin