Lanet

10K 561 14
                                    

******************************

Her bir yanınız acı ile kavrulurken kıpırdayamamak, ölü gibi durmak ne demek bilir misiniz. Hele daha önce hiç acıyı tatmamışken...  Hariel beni izlediğini söylerken yalan söylemişti. Benim kötü olduğuma karar vermiş ve beni öldürmeye karar vermişti...

******************************

İki ay sonra nihayet doğrulmayı becerdiğimde koluma baktım hemen, gördüğümden emin olduğum melek dövmesi orada yoktu ama sırtıma saplanan acıyı görmezden gelemiyordum. Hariel'e, ya da önüme gelen herkese lanet okuyarak zorla doğruldum ve açlıktan öldüğümü fark ettim. Üzerimi değiştirmedim, saçımı da düzeltmedim. Sırtımdaki tuhaf ağrının kaynağını da incelemedim. Normalde ağrı hissetmezdim ben ama son iki aydır acı ile tanışmış basbayağı kanka olmuştuk. Ne o beni bırakmıştı ne ben onu küfürler eşliğinde uğurlayamamıştım. Sadece hemen evden çıktım ve kasabanın dışında kalan o eve gittim. Orada kadın satılırdı. Öyle umutsuzluk taşardı ki orada binaya bile girmeme gerek kalmadan doyururdum karnımı. Altın rengi saha bana yaklaşmadan solmuş olan ruhlar dudaklarımdan içime süzülürken hafifçe tatminle titredim. Gözlerimi kapatıp vücudumdaki acının kesilmesini dinledim yavaşça. Sonra gözlerimi açtığımda karşı duvarda bir şey duruyordu. Sarışın melek kanatlarını sonuna kadar açmıştı. Her bir kanadı benim kadar uzundu. Bembeyaz tüyleri karanlıkta sanki içine ampul tıkışmış gibi yarıyordu karanlığı. Birçok renk süzülüyordu tüylerinden. O lanet olasıca gökkuşakları gibiydiler işte. Kıskandım ama feci şekilde kıskançlık gözeneklerimden aktı damla damla. Hariel kafasını iki yana sallayarak "Ne kadar ayıp" dedi "Gerçek bir melek bu durumu düzeltmek için uğraşır" Tısladım "Ben melek değilim ki" Bunu dememi beklercesine sırıttı. Lanet olası dişleri de yüzü ve kanatları kadar mükemmeldi. "Biliyorum" Gitmek üzere arkamı döndüm. İki adım gitmiştim ki kanatlarımı açmak istedim. Açılmadıkları gibi sırtımdaki acıya farklı bir boyut kattılar. Bir elim sırtıma giderken titreyen dizlerimin üstüne acıyla düştüm. Dudaklarımda bir çığlık kırıldı. Hariel'in kanat çırptığını duydum. Elim sırtıma değince çığlığım arttı. Gözlerimin üzerinde benekler uçuşmaya başlayınca elimi sırtımdan çektim ve diğer elim gibi yere dayadım. Nefes almak için çabalıyordum. Hariel önce ne yapacağını bilemez halde başımda dikilse de sonra sırtımda yara olduğunu görmemiş olacak ki başta yaranın üzerinden kavramak üzere beni kucakladı. Acıyla ve tiksintiyle onu yumrukladım. Sendeledi ama devrilmedi, beni de bırakmadı. Bilincimi kaybetmeden önce gördüğüm son şey gökyüzüne yükselirken yarım yamalak gördüğüm Hariel'in endişeli yüzüydü.

Son iki ay içinde ikinci kez onun yatağında uyanmam gerçekten iyi bir şey miydi bilmiyordum ama yataktağa sinmiş Hariel'in erkeksi kokusunu içime çekmekten geri kalmadım. Tam o sırada onun kıkırdadığını duyunca kokuyu içime çekme hareketimi sanki esniyormuş gibi numara yaptım. Yememişti ama en azından denemiştim değil mi? Açlığın tanıdık hissi beynimi kemiriyordu ki bu çok tuhaftı. O kadar beslenmeyle günlerce idare edebilirdim. Yoksa aynı günde değil miydik? Yine iki ay uyuduysam babamın verdiği süre dolmuş demekti. Aceleyle yüzüstü yattığımdan kollarımdan destek alarak kalkmaya çalıştım ama Hariel beni bastırdı ve "Önce yarana bakayım" dedi "Uyurken baksaydım ve uyansaydın beni tecavüzcü olmakla bile suçlayabilirsin sonuçta" Omuzlarımdan bastırdığı için kıpırdandım ama karşı koyacak halim yoktu, doğrulamadım ama laf etmekten de geri kalmadım elbette "Benden nefret ettiğini biliyorum. İki aydır acıdan kıvranırken gelmedin de neden şimdi yardım etme isteği hissettin. Hiçbir şey yapmaya mecbur değilsin ve bugün ayın kaçı?" Ellerini üzerimden çekti, tarihi söyledi. Aynı gündeydik. Bu boşluktan yararlanıp doğrulmaya çalıştığımda tutup siyah tişörtümün sırtını açtı ve "Yarayı görmem lazım" dedi. Cevap vermesini umarak sakince durdum çünkü çırpınmam hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Tam "Ben senden sorumluyum" derken birden nefesini tuttu ve geriledi. Bu defa kalktığımda beni tutmadı. Eğilip bükülerek sırtımı görmeye çalışsam da başaramadım "Ne var?" dedim "Kemiklerim mi ortaya çıkmış canlı canlı çürümüş müyüm ne olmuş sırtıma?" tepki vermeden öylece duruyordu. Yüzündeki ifade... Korkmuş olduğunu gösteriyordu. "Dışarı çık" dedim boy aynasına doğru giderken. Soyunup sırtıma bakarken onun beni izlemesini elbette ki istemezdim. Çıkmayınca onu tatlı dille ikna etmeye giriştim yani üzerine yastık attım, küfrettim ve resmen onu kendi odasından dışarı ittim. Sonra kapıyı kapatıp hemen boy aynasının önüne geri döndüm. Büyük ihtimal bu aynada kendine bakıyor ve ne kadar mükemmel olduğunu düşünüyordu. Üzerimdekini çıkardım ve sadece siyah iç çamaşırımla kaldığımda önce kolumdaki dövmeyi tekrar kontrol etme ihtiyacı hissettim ama orada değildi. Sırtımı aynaya döndüm ve yarayı görmek için kafamı yanaya doğru çevirebildiğim kadar çevirdim. Parmaklarımın ucunda asılı duran tişört düştü. Korkuyla iç çektim. Gözlerim masmaviydi, iri iri açılmışlardı. O açlık hissini bile unutmuştum. Beynim kabullenemiyordu. Yaraya üçgen şeklindeydi ve tam omurgamın üzerindeydi. Yanık gibi görünüyordu ama öyle değildi. Zehir o an için aklımdan geçen tek şeydi. Yara hastalıklı bir yeşil renkte parıldıyordu. Sanki beslendiğim tüm ruhlar orada birikmeye başlamıştı. Aynı zamanda etrafındaki damarları da ele geçirmeye başlamıştı zehir. Sırtımda yayıldığı yerlere dokunduğumda teması hissedebildiğimi fark ettim. Kanatlarımı kendimi zorlayıp sıkarak açtığımda eskisi gibi dökülmediklerini hafifçe ucundan yakılmış gibi ufaldığını fark ettim. Hemen onları saklayıp yere çöktüm. Ellerimi dizlerimin etrafına sardım ve çaresizlikle öylece kalakaldım.

Tanı belliydi; babamın bahsettiği o lanet olasıcalar beni lanetlemişti.

Her geçen saniye, bir meleğin odasında ölüme sürükleniyordum. Ölümsüzlüğüm, güçlerim, kanatlarım ve her şeyim kum gibi ellerimden kayıp gidiyordu.

Değişim sırtımdan başlıyordu ve ben İnsana dönüşüyordum!

Şeytan'ın Gölgesi (Gölge 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin