*****************************
Ama yine de bu, öpücüğün tadını çıkarmayacağı anlamına gelmiyordu. Onun iyi olması için gerekirse onu zincirleyip esir tutacak, babasından nefret ettirecek ya da babasını öldürecekti ama o kollarında ölecek korkusuyla, korku korkusuyla yaşamayacaktı. Onu bir melek yapacaktı, tıpkı ona, adına yakıştığı gibi. O bir savaşçıydı ve insanların koruyucusu bir melek de olacaktı. Dudakları ayrıldığında tekrar ona yaklaştı ve dudakları birbirlerine sürtünürken "Alexandre" diye fısıldadı. Kız bundaki imayı anlamıştı....
*****************************
Tüm dolabımı yere boşalttıktan sonra bordo şortu bulup giydim. Altına siyah düz ayakkabılar geçirdim, koyu bordo ruj sürüp ince, siyah göz kalemi sürüp hafif rimelle çevreledim. Aşağı indiğimde Hariel'in beyaz yakasız keten bir gömlek giydiğini, gözüne mavi çerçeveli güneş gözlükleri taktığını ve altına kot ve mavi spor ayakkabılar giydiğini gördüm ve "İğrenç olmuşsun" dedim. Dil çıkardı ve "Sen daha betersin" dedi. Saçlarımı düzeltmeme rağmen hem de! Aşağı indim ve yüzüne alaycı bir tokat attım, elimi yakalayıp öptü ve o arkasını döndüğünde elimi eteğime sildim. "Sahi" dedi evden çıkarken "Senin o balık model siyah elbisene ne oldu?" Omuz silktim "Ne bileyim ben, onun üzerinden milyon yıl geçti, atmışımdır bir yere" dedim. Hariel beni insan yemeklerini tattırmak adına çeşit çeşit restoranlara götürme kararı almıştı ve bugün şehirdeki İtalyan lokantasına gidecektik. Pizzanın ünü insanlar arasında yaygın olsa da hiç tatmamıştım. Otantik sayılabilcek mekana girdik ve Hariel adını söyleyip rezerve ettiği masayı gösteren garsonu takip etmeye başladı.Etraftakiler bizi süzüyordu, ta ki locaya girene kadar. Benim aklım ise rezervasyonu insan kimliğinin ardından yapmış olmasıydı. Colin olarak. Mükemmel fiziği, uzun saçlarına rağmen sadece bir insan müsvettesine göre mükemmel bir kız adını söyleyip el salladı ama ona bakıp ser bir ifadeyle başımı salladı, elini belime koydu ve kızı ağzı bir karış açık bıraktı. Oturunca alayla "Ee Colin" dedim. Gülümseyerek "Senin aksine her yerde tanınıyorum, hem de hem Colin hem de Hariel olarak ayrıca ünüm de çok iyi. Meleklerin soy adları olmadığından insan kimliğimi kullanmak bu işlerde şüphe uyanmasını engeller" diye kısa ve net açıkladı. "Hariel?' dedim onu bulamıyor gibi boş boş bana baktı ve "hah işte buradasın" dedim. "bir an için egonun seni sardığı yerde boğuldun sandım". "Ben boğulmam, o kadar mükemmelim" diye yanıtladı. Gözlerimi devirdim, omuzlarını silkti. Saçları loş sayılabilecek bu ortamda bile altın gibi parlıyordu. Düşüncelerimi okumuş gibi elini saçlarına götürdü ve otuz iki dişini göstererek gülümsedi. Aksi aksi "Ne?" dercesine baktım "Yemek seç" demekle yetindi. O ana kadar farkına varmadığım kadına dönüp "Ekstra mantar ve mısırlı, garnitürsüz küçük boy pizza, yanına da soğuk su" derken yüzüne bile bakmadım. Hariel ise su istemekle yetinecekti ki her zamanki gibi masanın altından tekmeyi yiyince "Ben de küçük boy vejetaryen pizza alayım" dedi dik dik bakarak. Vahşi hayvanların koruyucusu olan bir meleğin karşısında et yemek gerçekten de mantıklı değildi ama zaten yemek yemek iğrençti, en azından yüzündeki ifade ve etin azıcık aldığım tadı beni mutlu edebiliyordu. Bana aksi aksi bakınca "İnekler vahşi hayvan değiller" dedim. "İnsanlar bir yere kıstırana kadar onlar da zararsız vahşi hayvanlardı" dedi. Omuz silktim "Elimden gelen bir şey yok ama bu konuda bile insanları savunmamak için sustuğumu bil" dedim. Elim istemsizce belime gitti ama o masanın üzerinden koluma uzanıp elimi oradan çekti ve "Sakin ol, ilaç yardımcı olacak" dedi.
İlaç meselesi hala hassas bir konuydu. Üç şişe devirmeme rağmen hep zehir azalıyor gibi akıyor, bir iki saat sonra görüntü her zamanki görüntüye dönüşüyordu. Sanki bir gerileme yoktu lanette ama görünürde ilerleme de yoktu. Babamla iletişimimiz zayıflıyordu. Eskiden kafamda sesini duyabiliyordum ama artık yanıma gelmeyi bir şekilde beceremediği sürece onunla telepatik bağ ile konuşmam imkansız hale gelmişti ve ben bundan feci şekilde kıllanıyordum, melekler benimle oyun oynuyor gibiydi ve kafam karışıktı. Öyle ya da böyle bana ilaç veriyorlardı, beni -ne kadar dürüst olduğu tartışılsa da- koruyor ve kolluyorlardı. Babam ise bana ilaç aramak bir yana beni hala kendini kanıtlaması gereken bir köle-daha doğrusu silah olarak kullanmayı tercih ediyordu. 'Şeytan'da merhamet ve sevgi aranmaz!' diye kendimi azarlayıp 'Ama hala benim babam..." dedim ve planımızı işleme sokmaya ne kadar az kaldığını düşündüm. Evet, planı bir ara bana göründüğünde halletmiştik. Sonra da sesi soluğu kesilmişti. İyi dedim kendi kendime. Sadece iyi. Bu sırada duygularım veya vicdanım olsa sızlayacak kadar iyi davrandı bana Hariel. Ondan nefret ediyorum... Elleri ve dudakları bana temas edince iğreniyordum. Ondan, iyiliğimden ve beni kandırıyor olma ihtimalinden nefret ediyordum. Beni tüm zevklerden mahrum bırakıyordu. Yine de gülümseyip pizzaya gömüldüm.
Yemek bittiğinde "Ben doymadım, gidip bir iki ruh emsem? Çat diye bırakılmıyor, haftalardır yapmadım zaten, zihnimi toparlayamıyorum, gücüm eskisi gibi değil. Ayrıca insan yemekleri iğrenç" dedim, Hayır anlamında başını salladı, faturayı ödedi ve elimi eline alıp beni lokantadan çıkardı. Sarışın bu kez dönüp bakmadı. Evime girdik ve arkam dönük olduğundan Hariel'in ayak seslerini dinledim. Tam dönüp bir manda kadar gürültülü yürüdüğünü söylemek için arkamı döndüğümde beni kollarına aldı, hafifçe kıvrandım ama beni sımsıkı sarmıştı, yüzüme ifadesiz bir maske geçirdim, dudaklarını omzuma yerleştirdi. Onu parçalamak için çok zorluyordum kendimi. Onun cinayetini düşündüm ama tüm vücudu bana değerken onun beni öldürme ihtimali çok da kanıma dokunmuyordu. Beynimde bir yer, kimsenin bana böyle davranmadığını, boynumu şefkat ve sevgiyle öpmediğini söylüyordu ve bedenim onu dinleyerek hareket ediyordu. Hiçbir erkeğin bana dokunmadığını söyleme gereği duymuyorum, insanlardan nefret ediyordum, Yine de "Hariel" diye mırıldandım, bunu sanki onu istiyor gibi söylediğimi sandı ve beni iyice kendine bastırdı ve insanüstü hızını kullanarak tişörtümü bir kenara attı ve ben "UZAK DUR!" diye bağırınca üç metre geriye gitti. "Evimden çık ve... Sadece-sadece git" dedim. "Özür dilerim, b-ben..." "Git Hariel. Ben insanlara benzemem. Senin bir melek olduğuna inanmıyorum. " dedim. Omuzları çöktü ve evden çıktı. Yarı çıplak bedenimde dolandığı her yeri kızarana kadar ovdum ve ağladım. Hariel'in hala evin etrafında olduğunu ve beni duyduğunu biliyordum bu yüzden ağladım. Onun pişmanlıkla gittiğinden emin olduktan sonra ayağa kalktım ve üzerime tişörtümü geçirdim. Vücudumda dokunduğu her yer hala alev almış gibiydi. Tiksintiyle yüzümü buruşturdum, kısa sayılabilecek saçlarımı küçük bir at kuyruğu yap önden çıkan tutamları tel tokalarla yüzümden çektim. Siyah makyajım akmıştı, silip onlardan kurtuldum. Evden çıktım ve artık ılınmaya yüz tutmuş havaya aldırmadan ormana daldım. En yüksek ağaçlardan birine kuruldum ve bir sigara yaktım, zaten Hariel'den kurtulmama az vardı. Bugüne kadar bir ikilem içindeydim, sonuçta bu hali benim işime yarayacağından düşmesini istemediğimi kendime tekrarlıyordum, inanın ona sadece bunun için merhamet ediyordum. Kalbim, onun sadakatini kaybetmek istemezcesine ağrıyordu ki ben bir kalbim olmadığına da emindim. Ama bugün yaptıkları tüm merhametimi alıp götürmüştü. Onun ölüsünü görmeyi her şeyden çok istiyordum, bu sene evden taşınmam gerekiyordu zaten, insanlar üniversiteye gittim sanacaklardı, bense başka bir ülkede, bambaşka bir hayata başlayacaktım. O yüzden bir an önce Hariel işini halletmeli, eşyalarımı toplamalıydım. Belki dünyadan elimi ayağımı çeker cehennemde keyfime bakardım. Sigaramın bittiğini fark edip ağacın kalın gövdesine bastırarak söndürdüm. Tek hamlede metrelerce aşağıya atladım. Eğer ki bir gün insana dönüşürsem böyle bir yükseklikten kafa üstü atacaktım kendimi. Öyle yaşayıp ölümümü beklemektense intihar ederek ölmeyi tercih ederdim.
Eve girdim ve babama seslendim. Beni çoğu zaman duyamadığını biliyordum, lanet ilaç bunu engelliyordu ama karşımda belirmeyi başardı ve aksi bir tavırla "Ne?" dedi.
Yüzüne baktım, gülümsedim. En kötücül gülümsememle ona baktım hatta. O da aynı şekilde gülümseyince onun alev küresi gözleri ve köşeli çenesi dışında bayağı bir benzediğimizi fark ettim. "Planı uygulamaya koymaya hazırım ancak iki sorum var, onun cevabına göre kabul edeceğim. Ve senin için kutsal olan her şey adına yemin edeceksin" dedim. Onun için kutsal olan şeylerin üzerine yemin edip onu bozamayacağından emindim. Huzursuzca kıpırdandı. Meselenin benim kendimi kanıtlamam olmadığını biliyordum. Onun kesin Hariel ile kötü bir geçmişi vardı. Bunun için yanıp kavruluyordu. "Söyle" diye gürledi. Gösteriş meraklısı. "Birincisi beni lanetten kurtarmanın bir yolunu buldun mu?" dedim. "Elbette! Tek varisimi riske atacak değilim" diye homurdandı. Ben burdum işte, işlerine koşacak ayaktakımı demek yerine varis demeyi tercih ettiği için gülümsedim. "İkincisi de; o köpek ne kadar acı çekecek?" oldu. Kahkaha attı ve "İşte benim kızım!" dedi. Gururlandığımı hissettim ve açıklamaya başladı.
"Seni lanetten kurtaracağım ve bu onun düşüşüne neden olacak çünkü senin peşinden gelmek zorunda kalacak ve oraya gelince zaten düşecek. Hiçbir melek, cehenneme kendi isteğiyle giremez, cehenneme ait bir ruhu çıkarmak için oradan. Cehennem düşüş nedeni olacak ve onu ikna edeceğiz. İkna ettikten sonra lanetin kalkacak" dedi. "Nasıl?" dedim. "Görürsün" demekle yetindi ve o son cümleyi kurdu
"Sen efendi olacaksın, o ise bir çeşit köle. Lanetli ve düşmüş..."
Sonra etrafımızı alevler sardı ve Hariel'e mesaj bırakacak şekilde güzelim evim yandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan'ın Gölgesi (Gölge 1)
FantastikCehennemin efendisi ya da cennetin masum ruhlarından biri olabilirdi. Basit insan olmayı tercih edebilirdi. Çok can almış, çok günaha girmişti. Babası olan Şeytan'ın, bir insanın ve bir meleğin kanını taşırken, kendi kanının akacağını hiç hesaba kat...