Ölüm meleği elbette meleklerin o taşları nereye sakladığını biliyorlardı ve adres düşündüğümüz gibi dini mekanlar değil, asla bakmayacağım yerlerdeydi. O on bir tane lanet taşın hepsi tam anlamıyla burnumuzun dibindeydi. Azrail bir büyü yaptı, hançer tam anlamıyla bir pusulaya dönüştü. En yakındaki taşın olduğu tarafa yönlendirecek şekilde yer değiştiriyordu. Ne tarafa gitmemiz gerekiyorsa o yönü taşın rengine bürünüyordu ve anlaşılan en yakındaki taş cehennemi temsil eden kısımdan yani kırmızı olması gereken taşlardandı ve evimin hemen dibindeki bir ağacın kovuğundan çıkmıştı. İç çekip "Cidden mi?" dedim. "Bu kadar mı saklama yeteneğiniz var?" Azrail omuz silkti ve bunu yaparkenki zarafetine hayran kaldım. "Bu ağaç kovuğuna bakar mıydın İnsanlığın Koruyucusu?" dediğinde "Alex, sadece Alex demek bu kadar mı zor? Ve hayır bakmazdım" diye itiraf ettim. "İşte bu yüzden oradaydı. Ve daha nicesi hiç ummadığın yerlerde" Ayrıca baksam da o kovukta o taşı bulamazdım. Fazla küçüktü. Hemen hançerdeki yerine yerleştirmeye girişecektim ki Ölüm Meleği elimden kapıp "Her şeyin bir rütieli vardır Sadece Alex" dedi ve güldü. Sanırım küçük kardeş olmaktan yakınan tüm o ergenleri anlayabiliyordum artık. "Sinir bozucusun ama işe yarıyorsun" dediğimde kendimizi tutamayarak gülmeye başladık. Onu gerçekten seviyordum. Eğer bir melek olsaydım seve seve onunla çalışırdım ancak bu işten sonra melek kadrosuna tekrar alınmayacağımı biliyordum. Pembe hayallere kapılmazdım ben, işimi bitirir ve giderdim. Ölmesi gerekenleri öldürüp ölümsüzlüğümü geri almam gerektiğini anlayacak kadar da zekiydim, ölümsüzlüğümü kazanıp başka bir ülkede yeni bir hayata başlayacaktım. Hariel, dahil tüm melekleri ve tüm o örgütleri, lanetleri geride bırakıp yoluma bakacak, ara sıra Azrail'in yardımcısı olacaktım. Bu iş bittiğinde sadece düşmüş melek ve Şeytan'ın kızı Alexandre olacaktım. Alabileceğim tek sıfat İntikam Meleği olabilirdi. Bir sonraki taş cennetin taşlarından olan mavi taşlardandı. Kırmızı Azrailin cebinde, takılacağı anı beklerken bir kadının boynundan mavi taşı çalıp, kadının hafızasını sildik, bir diğer kırmızı taşı, bir striptizcinin sütyeninden çalmak zorunda kalmamızla kıyaslanınca gülüp geçtiğimiz bir anı olarak kaldı mavi kolyeli kadın. Bu gibi iğrenç yerlerden taşları toplamamız sadece iki saat sürdü ve hepsi, evimin çevresindeki rastgele yerlerdeydiler. Bizse dünyayı dolaşıp Kudüs, Mekke gibi şehirleri arşınlamayı düşünüyorduk. Anlaşılan elimizdeki ipucunda sadece hançerin kutsal bir yerde olduğunu söylemeye çalışıyordu. Kısacası taşları topladık, dönerken de güç toplamam için birkaç günahkar avladık ve ruhlarını emdim. "Kesinlikle mükemmel bir meleksin" dedim gözlerim yeşile dönerken, sadece "Korkunçsun" demekle yetindi. Dakikalar sonra "Melek olduğunda bunları bırakman gerekecek" dediğinde "Tabi tabi" diye yanıtladım. İnanmadığımı biliyordu ancak kanıtlamaya da çalışmadı. Her halükarda inanmayacaktım çünkü. Ardından hemen evime, sığınağıma döndük. Bir büyüyle etraf toparladım, lambaların doğru çalışmasını sağladım. "Şu işe bak" dedi Azrail "İnek Alex'in evinde yerlerde bile kitaplar olan cam bölmeler var!" Kitapları seviyor olduğumu çok iyi biliyordu ve şaşırmış numarasını yemeyeceğimi anlaması gerekiyordu. Hemen saçlarımı karıştırdı ve "Şimdi, sen uzak dur velet" dedi. Küçük bir çocuk gibi yanaklarımı şişirdim ve "Kes sesini be ihtiyar!" diye yakındım. İlerlediğimizde onu gördüm. Saçları dağılmış, gözleri kan çanağına dönmüştü. Buraya gelmiş olamazdı. Sarı saçlarını hızlı hareketlerle yüzünden çekti ve "Alex-" diye söze başladığında bir fırtına gibi üzerine yürüdüm. Azrail beni tutsa da ellerimde simsiyah büyülü aleler belirmişti. Yakacaktım onu. "Öldürsen de şu an mesai dışıyım ve yerime bakan melek, benim yanımda ölen birini almaya gelmez." dedi tutmakta zorlanarak. "Geberteceğim şu sümsüğü" dedim ve Azrail, benim kadar nefret ettiğini hissettiğim Hariel'e bakarak "Git buradan çocuk" dedi. Ellerinde tekrar çırpındım. "Öldür beni" diye fısıldadı Hariel. Çırpınmayı kestim. "Canını almam üç saniyemi almaz ama bunu hak etmiyorsun." dedim tükürür gibi. "Sana yaptığım her şeyden pişmanlık duyduğum için kendimden tiksiniyorum. Babam ilk kez doğru bir hedef seçmiş. Senden iğreniyorum" dedim o olduğu yere çökerken. Belimdeki klasik hançerlerden birini çıkarıp etrafında akbaba gibi daireler çizmeye başladım. Azrail ne zaman ağzını açacak olsa ona öyle tehlikeli bakıyordum ki, balık gibi ağzını açıp kapamak zorunda kalıyordu. Önüne geldim, onun göz seviyesine inmek için diz çöktüm ve hançerimin ucunu çenesine batırarak bana bakmasını sağladım. Hançer hafifçe çenesini delmişti, koyu kırmızı kanı boynuna doğru süzüldü. Hala yüzünde özlediğim çizgiler, gözünde gördüğüm gökyüzünde aradığım bir şefkat olduğunu düşündüm bir an için, sonra otelde benden hemen nasıl vazgeçtiği geldi gözümün önüne ve tekrar öfkeyle doldum. Boynundan akan kandadn pişmanlık değil haz duydum. Gözlerine bakıp nasıl öldüreceğimi planlamaya başlarken hançerle boynunun kıvrımlarını izlemeye başladım; ancak bu kez kanını akıtmıyordum. "Ben seni çok seviyorum Alexandre" diye mırıldandı ve gözünden bir damla yaş düştü. Ardından ikincisi diğer yanağına süzüldü. Kalbimin olması gereken yerde ondan nefret etmeye çalışsam da elim titredi, bunu hissedince hançeri tutan elimi bileğinden yakalayıp "Sen de beni hala seviyorsun, seviyorsun işte!" dedi çocuksu bir sesle. Elimi kurtarmak için onu ittirdim ve kollarını dizlerimle mıhlayacak şekilde, sırtüstü düşen bedeninin üzerine oturdum, hançeri boynunu kesmek üzere konumlandırdım. Tek hamlede bitmeliydi artık bu iş. Dudaklarını öpecek gibi ona yaklaştım, dudaklarını bana uzattı ancak boştaki elimle ona tokat atıp saçlarından bir tutam elimde kalacak kadar çekip kafasını yere mıhladım. "Bir insanı öptüğün dudaklarınla bana dokunabileceğini mi sandın?" diye haykırdım. Ölüm meleği yanımıza geliyordu, hissediyordum. Onun üzerinden alacaktı beni. Hariel'in kulağına yaklaştım, hafifçe kokusunu içime çektim, unutmak istemiyordum kokusunu. Sesini böyle hatırlamak istemiyordum ancak sanki ona dair anılarım bir yumak halini alıp yok olmuş, zihnimde oteldeki o hali kalmıştı. O kadınla o şekilde uyuması ona dair olumlu tüm duygularım ölmüştü artık. "Senden nefret ediyorum" diye fısıldadım kulağına "Sana hak etmediğin şeyler yaptığımı düşünüp, kendimden nefret ettiğim her andan, seni sevdiğim her andan tiksiniyorum ve bunu kendi ellerinle yaptın. Kurulu her şeyi kendi ellerinle yıktın sen" dedim ve boynunu kesmek için hamle yaptım ancak birdenbire altımdaki bedeni gri bir toza dönüştü ve olmayan rüzgara kapılıp yok oldu, ben de kıçımın üstüne düştüm birden. Ayağa kalkıp Azrail'in üzerine yürüdüm bu kez "Ne hakla!" diye haykırdım "Ne hakla onu elimden alırsın!" Öfkeyle sarsılan bedenimi güçlü kollarına aldı, sımsıkı sarıldı "Sakin ol Alex, onu şimdi öldürürsen ömrünün sonuna kadar pişman olacaksın. Güven bana, ölümle, benim sana göstermediğim yüzümle henüz tanışmadın. O heriften ne kadar nefret etsem ve sen ve isteklerin ne kadar önemli olsa da benim için öfkene kapılmana izin veremem" Kendimi tutamadım, sır saklayabileceğinden emin olduğum o bedenin kollarında yere çöktüm. Benimle beraber o da çöktü ve sımsıkı sarıldı bana. Ağlamaya başladım ancak tek bir çıt sesi kırılıp düşmedi dudaklarımdan. Sadece sessizce ıslattım Azrailin kıyafetlerini. Sadece iki dakika sürdü bu isyanım "Öldürmeme izin vermeliydin, başka türlü rahat edemeyeceğim ben" dedim ama cümlemi içimden bitirdim başka bir bedende dolanan o kollara sadece o ölürse geri dönmekten alıkoyabilirim kendimi. Başka türlü sevmekten vazgeçemem ki bir tanemi...
Nefret ile aşk dünyanın en berbat bileşimiydi. Aşktan kurtulmak ve aşktan daha büyük olan ve karnımı dolduran o nefreti kusmam gerekiyordu. Hariel, her şeyim, ölmen gerekiyordu...
"Hadi kalk" dedi Azrail "Nefretin tadını buradan bile alabiliyorum ancak intikam saati geldiğinde ellerinde olacak o beden. Kanıyla ıslanacak uzun ince parmakların, söz veriyorum. Yine de aşkın, içinde küçücük kalmış alev, ömür boyu bırakmaz yakanı, küle çevirir bedenini eğer şimdi öldürürsen Hariel'i." Sonra taşları cebinden çıkardı ve "Ayrıca bu, elindeki kıytırık şeyden çok daha iyi bir silah"
Böylece oturup taşları belli dualar eşliğinde yerine yerleştirmeye başladı. Ben de Hariel temalı tüm anılarımı ve hayallerimi beynimde bir bir yakıp, nefretime yer açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan'ın Gölgesi (Gölge 1)
FantasíaCehennemin efendisi ya da cennetin masum ruhlarından biri olabilirdi. Basit insan olmayı tercih edebilirdi. Çok can almış, çok günaha girmişti. Babası olan Şeytan'ın, bir insanın ve bir meleğin kanını taşırken, kendi kanının akacağını hiç hesaba kat...