"KÜNYE"

6.8K 196 14
                                    

Müzik bayağı hoşuma giden ve yıllardır hiç şaşmadan dinlemeye devam ettiğim bir müzik, umarım hoşunuza gider. :) Bölümü okurken dinleyebilirsiniz diye düşündüm. :))

Ümmüşen; Gönül Geçmiyor

Bölüm
GamzeUyguner  için:)) Seni de unutmadım kuzum:)

Bu sıralar soyut acıdan besleniyor gibiydim. Somut olan şey mavi gözlerimin altındaki kırmızı lekelerdi. Geçecek gibi de değildiler.

Bir gül'ü soldurdular, gül  benden geçmedi.

Beyaz gülümü kırmızıya buladılar, ben tüm dünyayı kana bulasam ne fayda?

İntikam, Gül'ün dikeninden çok daha fazla yakacaktı canlarını, benimse zerre umurumda olmayacaktı.

Elimde sallanan metal grisi asker künyesine bakarken, düşüncelerim öfkeyle bilenmişti. Öyle sivrilmişti öfkem, ametist yanında hiç kalırdı. Öyle öfke bürümüştü ki gözümü, nefes alabilecek kadar bile yer kalmamıştı bedenimde.

"Güzelim?" derken, Sarp biraz tedirgin gibiydi.

Ne yapacağımı merak ediyor olmalıydı.

"Bu ne demek oluyor?" derken künyeyi sertçe Sarp'a uzatmıştım. Refleksleri mükemmel olmasaydı, künye muhtemelen gözüne girmiş olacaktı.

"Sarp bu ne?" derken öfkeden düşünemeyecek vaziyetteydim.

"Hemen telaş yapma küçük kızıl. Pusat, Yiğit'in kardeşiydi. Künyesinin burada olmasından daha doğal bir şey olamaz." Sarp, beni avutmaya çalışıyordu. Ya da beni ikna etmeye.

Edemiyordu.

Orası ayrı.

"Sarp," derken sesimdeki titremenin öfkeden, bedenimdeki titremenin hırstan olduğunu biliyordum.

"Pusat şehir dışında olacağını söylemişti." Gözlerim koyu bir renge dönüşürken, "Onlar..." Sesim biraz çatlamıştı. "...gitmeden önce."

Canımı yakan yangın, beni ne zaman kül edecekti?

Güneş'e küskün gözlerim ne zaman karanlığı bulacaktı? Hiçliğe alışmış gözlerim hissizdi.

Acı.

Öfke.

Hırs.

İntikam.

Sıralama böyleydi ve ilk üç bitmişti.

Ellerim künyeyi sertçe kavrarken, "Hemen Pusat'a yükleme suçu." diyen Sarp'a da yönelince öfkeli bakışlarım, Sarp kaşlarını çattı.

"Ara onu." deyince kara bakışlarında yıldırımlar çaktı.

"Ne?" dedi, sesi mekanikti.

Öfkeden kitlenmiştim sanki.

"Pusat'ı ara. Şimdi." Tek kaşı kalkınca, elimdeki künyeyi biraz daha fazla sıktım. "Ara onu ve kendi künyenin kaybolduğunu, onunla karıştırıp karıştırmadığını sor. Ayrıca  ahizeye de  ver, dediklerinin hepsini duymak istiyorum.

Sarp... neden garip davranıyordu?

Cebinden telefonunu çıkarırken, gözleri kısıktı. Beynindeki düşünceler her neyse, gözlerini kısmasına neden oluyordu.

Sarp, Pusat'ın numarasını çevirirken ekledim; "Benden bahsetme."

Sarp, gözlerini bana dikerken telefonu ahizeye verdi ve telefon yedinci çalıştan sonra ancak açıldı.

"Söyle."

Tek kelime. Tek ses.

"Pusat," dedi Sarp. "Nasılsın?"

Pusat durakladı.

"Hayırdır bilader?" Sesi kayıtsızdı.

Üzgün değildi.

Kızgın ya da öfkeli değildi.

Acı yoktu sesinde.

Sarp, küfretmek istiyor gibi dursa da yutkundu ve gözleri gözlerimdeyken sorusunu sordu.

"Pusat... benim künye kayıp. Seninkiyle karıştırmadık inşallah? Bir baksana seninkine."

Pusat duraksadı.

Birkaç saniye ses gelmedi.

"Bende değil." dedi yavaşça. Sesinde bir telaş sezinlemem normal miydi? Yoksa hayal gücüm fazla mı genişti?

"Seninki yanında, değil mi?" diye üsteledi Sarp benim ısrarlarım sonuçlarınca.

Pusat yine bir durakladı.

"Boynumda." Sarp'ın yere sabit gözleri bana dönünce gözlerimdeki şiddetin yankısını hissedebileceğim kadar gerçek olması beni bile ürkütmüştü.

"Oldu o zaman." deyip telefonu kapatınca elimdeki künyeyi öyle bir fırlattım ki, giderken derimi soyup kanattı.

"ONU ÖLDÜRECEĞİM!" Sesim bir düşmüş meleğin, cennetteki son ağıdı kadar acıklıydı!

Ellerim sinirle titrerken, elime geçirdiğim vazo büyük bir kuvvetle duvarı buldu ve parçalara ayrılırken çıkardığı ses, ruhumun parçalarının dağılırken çıkardığı sesi anımsatmıştı.

"O OROSPU ÇOCUĞU ÖLECEK!!"

Elime geçirdiğim bir biblo tam Sarp'ın yanından sekti.

Parçaları ayaklarımın dibine kadar ulaştı.

Dibe batan tek şey ruhum değildi. Dibe, duygularımla batmıştım ben. Yukarıdan gözüken ışığın adı; İntikamdı.

Sarp titreyen ellerimi tutarken beni sakinleştirmeye çalıştığını biliyor olmama rağmen, yumruk yaptığım elim büyük bir kuvvetle gözüne inince, şaşkınlıkla geriledi.

Anında pişman olan bedenim, zihnimin kontrolü altında olmasına rağmen omuzlarım pişmanlıkla çöktü.

"Özür dilerim..." derken gözleri...hayır... gözü beni bulan Sarp'ın dudakları aralanmıştı.

"Sorun yok..." dedi ama gözlerimden aşağı, bir meleğin son yaz yağmuru gibi düşen o küçük damlalar ona sorun olduğunun kanıtıydı.

"Özür dilerim Sarp.." Titreyen elimi duvara sertçe geçirdim, lakin hissedemiyordum. "Aptalım! Aptal! Aptal! Aptal!"

Sarp bana sarılınca hıçkırıklarım dur durak bilmedi. Sırtını duvara yaslayıp yere çökerken kucağına çekmişti beni.

Ne  kadar o halde kaldık bilemesem de, hıçkırıklarım iç çekmelere dönünce konuştu Sarp.

"Bir kızdan dayak yedim..." Pişkince sırıtınca, dudaklarım hafifçe yukarı kıvrıldı.

Bir anı gözlerimin önüne ilişince nefesim tıkandı.

"Sonatta Sonat Defne! Sanki dünyada başka adam kalmadı." Sonattan ayrılışının birinci haftasıydı ve Defne ilaç almaya başlamıştı; çünkü uyuyamıyordu. Bana bakan fazla soluk renkli bu kızın ablamdan çok bir hayalete benzediğini düşünmüştüm.

"Anlamıyor musun Mihri? Onsuz ben bir ölüyüm."

"Öl de, kurtulalım amına koyayım! Annem üzülüyor, annem! Kendine gel biraz!"

Defne gülümsemişti.

"Ölsem üzülür müsün?"

Gözlerim dehşetle aralanınca kucağında olduğum için hareketlerim Sarp'ı endişelendirmiş olmalıydı, çünkü kolları beni daha sıkı sardı.

"Ona öl demiştim." dediğimde Sarp, saçlarımın üzerini öptü.

"Ona 'öl de kurtulalım' demiştim Sarp."

Sarsılan omuzlarım o kadar çökmüştü ki, dağın biri bir omzuma diğeri bir omzuma binmişte kalkacak gücüm yokmuş gibiydi.

"Onunla yaşadın Mihri, sakın bunun suçunu üzerine almaya kalkışma." Gözlerimi sımsıkı kavrayıp, kucağından kalktım. Kalkarken kalçama yaslı sertliği düşünmemeye çalıştım.

Hiç sırası değildi.

Cidden!

Sarp ayağa kalkarken sıkıntıyla oflayınca dudaklarım küçük bir gülümseme yakaladı. Geldiği gibi giden gülümsememin canını sıktığı biliyordum ama fırlattığım künyeyi yerden alırken bunun umurumda olmadığını da o biliyordu.

Künye avucumun içinde o kadar basit görünüyordu ki, bunu Pusat yapmışsa o kadar basit ölmeyecekti.

Avucumda sıktım. Sanki elimi yakmışçasına tekrar fırlatırken, Sarp beni dikkatle inceliyordu.

Diğer odalardan birine girdim.

Kapağı açık bir gardırop. 

Yüreğim öyle hızlı çarptı ki, Sarp'ın eli belime yerleştiğinde biraz olsun yumuşadı.

Defne buraya saklanmaya çalışmıştı...

Gözlerimi dolaptan çekip yatağa verdim. Bu yatak bir daha hiç toplanmayacaktı.

Gözlerimi kaçırıp gözüme takılacak her ayrıntıyı hesaplamaya çalıştım.

"Bir daha anlat." dedim. Sarp anladı fakat dudakları anlatmak için aralanmadı. Belimdeki elini çekip karşıma dikildi, öylesine devasaydı ki, gölgesinde güneşten saklanabilirdim.

"Yirmi bir defa anlattım Minyatür Kızıl." derken oldukça ciddiydi.

"Tekrar." dediğimde sabır dilenir gibi tavana baktı ve tek kaşını kaldırdı. "Lütfen..." diye üsteleyince yutkunup gözlerini benden kaçırdı ve anlatmaya başladı.

"Ses duyuyorlar, Yiğit yataktan çıkıyor. Defneye, dolaba girmesini ve hemen polisi aramasını söylüyor. Yiğit odadan çıkınca Defne hemen dolaba giriyor..."

Bakışlarını kaçırmaya devam ederken yutkundu.

"Defne o heyecanla polisi değil beni arıyor..." Gözlerimi sımsıkı yumdum.

Sarp'ın onları kurtarmasının bir yolu yoktu ama her anlattığında yine de canım yanıyordu.

"Bana 'bebeğimi kurtar' diyor... Kurtaramıyorum..." Sarp dolan gözlerini saklamak için olsa gerek bana arkasını dönünce açılan gözlerimi yeniden kapadım.

"Yiğit, oturma odasında... Televizyon ünitesinin çekmecesinden silahını alıyor... Ama çok geç adamlar içeride..."

Kafamı olumlu anlamda sallarken bir an duraksadım.

"Normalde yastığın altında saklardı Yiğit silahını ama Defne yanlışlıkla vurulur diye yatağın altına koymaya başlamıştı. Neden oradan almadı? Bu ona vakit kazandırırdı."

Sarp kızgınca bana dönünce hesaplayamadığım gerçeği somut bir şekilde yapıştırdı önüme.

"O an karısını ve henüz doğmamış çocuğunu kurtarmaya çalışıyordu. Onu düşünemediğine eminim."

Başım öne eğildi. Kafamı olumlu anlamda sallarken, nefes alamadığımı hissetmek beni gerince tekrar salona yöneldim.

"Gidelim küçük kızıl. Yeniden geliriz, söz veriyorum."

Kafamı olumlu anlamda sallayıp, künyeyi attığım tarafa yöneldim fakat künye yoktu.

Kaşlarım çatıldı.

"Nerede bu kahrolası künye?" diye mırıldandım kendi kendime.

"Bunu mu arıyorsun?" diyen sese doğru döndüğüm anda Sarp, belinden çıkardığı silahı adamın yüzüne doğrulttu.


Evet:) Bölüm nasıldı canlar?? Yorum yapmayı ihmal etmeyin lütfen::)) Ayrınca bu "Kızıl Fırtına" kitabımın devam kitabı, onu okumadan bunu pek anlayacağınızı sanmıyorum, o yüzden önce onu okuyun lütfen:)),


-Mihri.




Toz Koparan | Kızıl Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin