Acı hissedilmek ister.Evet acı gerçekten hissedilmek ister acıyı tatmazsan mutluluk sana gelmez derler ama ben bu acıyı yaklaşık 3 yıldır hissediyorum ve bu mutluluk denen şey bana hiç uğramadı.Size hikayemi baştan anlatayım:
Ailemle birlikte yakın bir dostlarının yılbaşı için verdiği partiden dönüyorduk. Babam biraz içki içmişti arkada kardeşimle ben oturuyordum önde annem ve babam.Ben yaklaşık 14 yaşımdaydım kardeşimse 13 evet aramızda bir yaş vardı.En iyi arkadaşım, sırdaşım ,dostumdu.
Birden yağmur bastırdı.Bardaktan boşalırcasına yağıyor sanki camlarımızı kırmak istercesine camlara vuruyordu taneleri.Biz kardeşim Mirayla arkada partidekilerin giydiği kıyafetlere eleştiriyor, kahkahalarla gülüyorduk. Annemde arada bize katılıp yorumunu yapıyordu.Ama her güldüğümüzde oda bizimle birlikte gülüyordu.Yağmur daha da hızlandı babam da arabayı daha hızlı kullanmaya başladı.Annem onu sürekli uyarıp:
-Yavaş git hayatım.Diyordu babamsa:
-Sen bana güvenmiyor musun? Bir şey olmaz hemen eve gideceğiz işte.Diyordu.Biz yine komik bir şey bulup gülmeye başladık tam o sırada annemin:
-Aliii!!!Arabaaa!!!diye haykırışı kulağıma geldi karşıya baktığımda ise bir arabanın üstümüze doğru geldiğini gördüm yada biz arabanın üstüne gidiyorduk. Kardeşimle birbirimize sarılıp ağlamaya başladımıştık, babam panik yapıp fren yerine gaza basmıştı ve her şey o an da oldu...
Gözlerimi açtığımda bipleyen makinalar ve bembeyaz bir tavan gördüm.Ve birde burnuma pis pis gelen hastane kokusunu vardı. Hastane kokularını oldum olası sevmemiştim gerçi hala da sevmem.Kalkmaya çalıştım kolumdaki serum kendini belli etti ve takılı olduğu kolumu acıttı . Vücüdumun değişik yerlerinde takılı olan bir takım aletler vardı.Bağırmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu ağzım kurumuştu ve çok susamıştım.Yaklaşık bir dakika sonra içeri beyaz önlüklü bir doktor ve yanında iki tane hemşire girdi.Doktor ışıkla gözlerime baktı makinalarla uğraştı. Ben ise s güçsüz bir sesle:
-Su,su istiyorum. Diye mırıldana bilmiştim. Hemşirelerden biri bana su verdi suyu kana kana içtikten sonra sorduğum ilk şey:
-Annem ,babam ve kardeşim neredeler ,onalar iyiler mi? Oldu. Doktor en fazla kırk yaşlarındaydı. Bana dikkatlice bakıp:
-Her şeyi hatırlıyor musun yavrum? Dedi. Her şeyi derken kazayı mı kast ediyordu acaba?
-Her şeyi derken kazadan bahsediyorsanız evet hatırlıyorum doktor amca. Ben iyi olduğuma göre ailemde iyi değil mi? Diye sordum. Doktor biraz düşünüp hemşirelerden birine bir şey söyledi. Hemşire hızlı adımlarla dışarı çıktı.Yaklaşık bir beş dakika içinde üstünde hastane elbisesi, elinde serum şişesi olan babam ve yanında kolu alçıda olan annem girdi.Arkalarına kapıya baktım. İçeriye Mira'nın girmesini bekliyordum. Ama onlar içeri girince hemşire kapıyı kapatmıştı.Annem hemen yatağın kenarına yanıma oturdu ve saçımı okşayıp:
-Kızım iyi misin? Dedi.
-İyiyim anne. Sen ve babamda iyisiniz gördüğüm kadarı ile. Peki ya Mira? Bu soruyu sormamı beklemiyorlarmış gibi şaşırdılar. Annem kafasını yere eğdi, babam gözlerime bakmadı bakamadı. Annemin yanaklarından iki damla yaş aktı. Bana bakıp:
-Mira,Mira artık aramızda değil kızım.Dedi. Duyduğum şeyin bir şaka olmasını istedim. O an Mira'nın kapıyı açıp 'Sürpriz! Yaprak hadi hemen iyileş.'Demesi için kapıya baktım. Ama kapı açılmadı.O kapı asla açılmadı.Dolu dolu olmuş mavi gözlerimle önce anneme sonra babama baktım. Sesimin güçsüz çıkacağını sanmıştım ama kendini aşmış bir şekilde:
-O ölmedi!!O, Yaprağını,ablasını bırakmazzz!!Yalan söylüyorsunuz! Beni Mira'nın yanına götürün çabuk!!!Diye bağırdım. Gözlerimden benden izinsiz yaşlar akarken,annem saçımı okşamak için elini uzattı ben ise kafamı sağa sola çevirip elinin havada kalmasını sağladım ve:
-Mira yaşıyor de,ne olur.Mira yaşıyor de. Anne!diye güçsüzce ve ses tellerimi zorlayarak konuştum. Annem kafasını 'hayır' anlamında salladı ve:
-Ölen ile ölünmez kızım biz hayatımıza bakmalıyız. Ne kadar acı verici,yıkıcı,zor bir durum olsa da bunu kabullenmeli ve onun adını hep kalbimizde yaşatmalıyız. Üzülerek kendi hayatımızı mahvetmekten başka bir şey yapmış olmayız. Dedi.Bunu diyen annem miydi?Ben mi yanlış duyuyordum.
-Ne diyorsun sen be! O senin kızın. Kızın o senin?!dedim. ses tellerimi zorlayarak. Babam araya girip:
-Mira bizim hala kızımız canım ama senin için ayakta kalmalıyız. Seni de kaybedemeyiz. İki kızımızı birden olmaz. Buna yürek dayanmaz. Dedi.Ben ise:
-Ölenle ölünse ölecektiniz sanki!!diye haykırdım ve devam ettim:
-Hani şu çok sevdiğiniz gamzelerim var ya, onları hayatınız boyunca asla göremiyeceksiniz.Siz sadece bir kızınızı kaybetmediniz, siz o kazada iki kızınızı birden kaybettiniz.
Annem ayağa kalktı babam da öyle. Annem babamın göğsüne yaslanıp ağlamaya başladı. Babam da dolu dolu olmuş gözleriyle bana baktı ve:
-Doktor bey siz ona söyleyin.Dedi ve odadan çıktı.Doktor bana ne söyleyecekti?Yoksa her şeyin bir şaka olduğunu mu?Umutla gözlerimi doktora çevirdim. Yeni yeni kırlaşmaya başlamış saçlarını karıştırıp söze başladı:
-Bak Yaprakcığım. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama sen,sen artık yürüyemeyeceksin.dedi.Bir an bir boşluğa düştüğümü sandım. Doktora:
-Ne demek o?dedim. Sanki anlamını bilmiyormuşum gibi. Ama hala her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu düşünüyordum:
-Ayakların tutmuyor. Bu yüzden tekerlekli sandalye kullanacaksın artık. Üzgünüm. deyip odadan hemşirelerle birlikte çıktı.Ne yani yürüyemeyecek miydim?En önemlisi böyle bir anda yalnızdım. Ailem beni bırakıp gitmişti.İşte ben o yaşımda büyüdüm.Ben o anda gerçekten büyüdüm .O yaşta yalnız bırakıldım ve hayata o zaman başladım. Asıl mesela bacaklarımı kullanamam değildi. Canımı yakan asıl şey Miramı,dostumu,sırdaşımı,nefesimi kaybetmiş olmamdı ve annem ile babamın bunu önemsiz bir şeymiş gibi görüp 'hayata devam etmeliyiz'sözleriydi. Bu acıyla beni yalnız başıma bırakmalarıydı.Keşke o kazada bacaklarımı, kollarımı, kendimi kaybetseydim de Mira nefes alıyor olsaydı.
İnsanlar her zaman her acının unutulacağını söylerler bu çok yanlış. Kimse acısını unutmuyor sadece daha büyük, bizi daha fazla sarsan bir acı bulduğumuz zaman acımızı rafa kaldırıyoruz. Yeni acımızla başa çıkmaya çalışırken eskisinin bize verdiği üzüntüye alışıyoruz. İşte olay tam olarak bu. Bir acı sizi ne denli yıkmış,yakmış olsa da bu dünyada her zaman daha büyük, daha yakıcı acılar vardır. Ve onlar geldiği zaman bazen eski acımıza bile şükrederiz. En kötü şeyleri hep başımıza geldi sanırız ama bizden daha aşağıdakileri unutup sadece bizden yukarıdakilere, hayatı daha iyi olanlara odaklanırız.
Bazen şükür etmek için yukarıya değil de aşağıya bakmamız daha iyi olur.
Hiç bir acı geçmez, sadece alışırız.
Bakalım Yaprak'ta kendi deyimi ile ''en büyük acısına'' alışabilecek mi?
![](https://img.wattpad.com/cover/57466761-288-k123607.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAZA -KUSURLU-
ChickLitBir kaza bir insanın hayatını ne kadar etkileye bilirdi? Yaşamak için sadece müziklere tutunmuş bir kız... Çok naif,kırılgan,düşünceli ve cömert bir erkek... ''Kusur beden de değildir Yaprak, kusur insanların tam kalbindedir. Kendini kusurlu olarak...