Bölüm parçaları »»
Tom Odell - Can't Pretend
Poets Of The Fall - Carnival Of Rust (bunu, dinleyin, gerçekten.)
~
Barlas, akıp giden zamanın, karmaşanın, insanların arasında oturmuş bir şeyler mırıldanıyordu. Bu da uzun zamandır yapmadığı ve onu neşelendiren şeylerden biriydi. Eski bir köy ezgisiydi bu, radyoda ya da rastgele bir minübüste duymuş olmalıydı, hafızası o kadar kuvvetli değildi ancak notaları sanki kendi yazmış gibi tanıyordu.
Nilüfer ile anlaştığı saatten çok önce üniversitenin önüne gelmişti ve fazla dikkat çekmemek için yakınlarda bir kafe bulmuştu.
Ucuz ve üzerine çok fazla düşünülmemiş bir yerdi burası. İkişer kişilik dört tane masa, duvar kenarlarına dizilmişti ve menü olabilecek pek bir kağıt yoktu. Zaten müşterileri öğrencilerden oluştuğu ve herkesin acelesi olduğu için lükse pek dikkat eden yoktu, gelen kişiler hızlıca kahvaltılarını alıp derse yetişmenin derdindeydiler.
Telefonunu elinde belki yirminci kez çevirdikten sonra Nilüfer'i aramayı düşündü ancak hemen sonra bu fikrinden vazgeçti, genç kız muhtemelen şu anda dersteydi. Onu aramak, ona rahatsızlık vermekten başka bir işe yaramayacaktı.
Bu yüzden çoktan soğumuş olan çayını bitirip yerinden kalktı ve saatine bakıp hâlâ biraz zamanının olduğunu düşündü, Nilüfer ile buluşmadan önce olabildiğince tanımak, gezmek istiyordu üniversitenin etrafını.
Yavaş yavaş hatırlamaya başladığı melodiye sıkı sıkı tutundu ve dolaşmak için dışarı çıktı.
Bu sırada Nilüfer de, tahtadaki yazıları önündeki deftere geçirirken derse oldukça ilgili görünüyordu ancak bu ilgisi sadece dıştan görünendi. Oysa genç kızın düşünceleri tamamen Barlas'taydı.
O ve bugünün geri kalanı, aklını meşgul eden konulardı.
Normalde ise diğer her sıkıcı gün olduğu gibi okuldan çıkıp eve gitmesi, ders çalışması ve ardından evle ilgilenmesiyle geçiyordu. Üzerine fazla düşünmeye gerek yoktu.
Uyan.
Gülümse.
Günü bitir ve uyu.
Hayatının, hep aynı döngü içinde geçtiğini çoktan kabul etmişti ancak şu anda yaşadıkları tamamen onu döngüden çıkarıyor, hiç bilmediği yönlere çekiyordu.
Derin bir nefes aldı ve derse odaklanmaya çalıştı, gereksiz bir çabaydı çünkü işe yaramamıştı.
~
Saatler sonra iki beden okulun tam önünde buluşmuşlardı. Ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
Barlas bocaladı, ne yapacağını şaşırdı. Sarılmalı mıydı yoksa tokalaşmalı mı? Nilüfer de farklı değildi ondan ancak sonunda seçenekleri tartıp seçemeden kolları birbirine dolandı ve kısa süren bir kucaklaşma yaşadılar.
"Nasılsın? Dersini bölmüyorumdur umarım."
Nilüfer kafasını hayır anlamında salladı ve rüzgardan dolayı bozulmuş saçlarını düzelttikten sonra konuştu.
"Hayır, bugünlük derslerim bu kadar. Eve gidecektim şimdi, iyi oldu görüştüğümüz."
Sanki birbirlerini yıllardır tanıyor gibiydiler. Barlas ellerine cebine sokup yerinde sallandı, söyleyeceği şeyler onu oldukça zorluyordu.
"Peki... Bir şeyler yapmak ister misin?"
Genç kız gülümsedi, bu adamın yanında tüm çekingenliği ortadan kalkıyordu.
"Kahvaltıyı geçiştirmiştim, bir şeyler yemek ister misin?"
Bu doğru değildi, kahvaltıyı güzelce yapmıştı ama başka türlü nereye gidebilirlerdi ki?
Barlas onu onayladı ve iki insan, üniversitedeki öğrencilerin kuru kalabalığından sıyrılarak yalnız kalabilecekleri bir yer aramaya başladılar.
Yaklaşık yarım saat Nilüfer'in rehberliğinde yürüdükten sonra Barlas'ın sabah gittiğinden daha güzel bir kafeye girdiler. İkisi de ilk kez geliyordu buraya.
Cam kenarında bir yer bulduktan sonra garsonu beklemeye başladılar. Bu sırada Nilüfer parmaklarıyla oynuyor, karşısındaki adam da onu izliyordu.
"İleride ne yapmak istiyorsun?"
Duyduğu sesle başını ellerinden çekip Barlas'ın gözlerine dikti bakışlarını. Ne dediğini anlamaya çalışıyordu. Genç adam daha açıklayıcı bir cümle daha kurdu.
"Yani demek istediğim... Sonsuza dek kafede çalışmayacaksın sanırım. Az önce de üniversiteden çıktığına göre. Bu yolculuğun bir durağı olmalı, değil mi?"
Nilüfer ona cevap verecekken henüz yeni başlayan konuşmaları üçüncü bir kişi tarafından kesildi.
İkisi de yanlarına gelen garsona çevirdi bakışlarını. Genç çocuk ikisini de kısa bir sözcükle karşıladıktan sonra önlerine birer menü bıraktı. Geldiği gibi de uzaklaştı ancak Nilüfer garsonun kendilerini izlediğini biliyordu. Sipariş almak için bekliyordu.
Tuhaf bir duyguydu, ilk defa bir kafede garson kimliği yerine müşteri olara gelmişti. Pek sosyal bir insan sayılmazdı, birlikte dışarı çıkabileceği kimsesi yoktu ama bu düşüncenin üstünde durmadı. Karşısındaki adam değiştiriyordu denklemleri.
Renkli düzenlenmiş kağıt parçasına bakıp hızlıca seçeneklerini sıraladı, aynısını Barlas da yapıyordu.
Barlas'ın, çocuğu çağırmasıyla elinde not defteri ile yaka kartında 'Çetin' yazan genç yanlarına yeniden geldi. Barlas soran gözlerle Nilüfer'e bakıyordu.
"Ben kahvaltı tabağı ile açık bir çay alayım."
"Ben de kızarmış patates ile omlet, yanında kola olsun."
Garson yanlarından uzaklaşmaya başladı, ikisi de gülümserken Barlas konuştu.
"Peki... Nerede kalmıştık?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Ruhun Çığlığı
General Fiction"Her yol bir son, ölü doğmuş ruhların hapsolduğu bedenlere." Nilüfer, kirpiklerine kadar yalnızlığa batmıştı. Birinin gelip onu kurtarmasını bekliyordu ancak bilmiyordu, kurtarıcısının da tek dileği yok olmaktı. İki yalnız, ölü ruhun birbirlerini ar...