Bölüm parçası »»
Hypnogaja - Here Comes The Rain Again
~
Dakikalar ilerliyor, Barlas sipariş ettiği omleti tırtıklıyordu. İstemsizce gerilmişti, nedenini ise bilmiyordu. Yarım saat kadar önce gördüğü kız o olabilir miydi, sahildeki kız olabilir miydi?
Omlet ve kahve için doğru bir saat olmayabilirdi ama Barlas gözüne ilk çarpan şeyleri şeyleri seçmişti ve ilk başta fark etmese de yürüyüş onu acıktırmıştı.
Yumurta ve kahveyi getiren garson, yaka kartında Egemen yazıyordu, siparişini getirdikten sonra ortadan kaybolmuştu ve yarım saattir yeni müşteriler geldikçe etrafta dolaşıp boş tabakları dolularıyla değiştiriyordu. Barlas'ın varlığı onu rahatsız etse de tabağı hâlâ bitmediği için bir şey söyleyemiyordu.
Müşteri müşteriydi onun gözünde.
Yine de onun yanına gidip "İstediğiniz başka bir şey var mı?" diye sordu, nezaketen.
Barlas dalmış olduğu düşüncelerden silkelenip sesin sahibine döndü. Siparişini getiren çocuktu bu, genç duruyordu ama yüzünün şekli ya da kalıplı vücudu, Barlas emin olamadı, kaşındaki metal halka, sanki duruşu bile onun yaşını büyütüyordu. Gözlerini kıstı ve söylediği şeyi düşündü.
Biraz daha burada kalması gerekiyordu. Bir şekilde o kızla konuşmalıydı.
"Bir kahve daha alabilir miyim?"
İçinden ekledi, "Senden değil, mümkünse o kızdan."
Nereye gitmişti şimdi o? Vakti daralıyordu.
"Tabii..."
Garson çocuk başını eğip onu onayladıktan sonra gözden kayboldu. Barlas girdiği kapıya bakıp çıkacak kişinin farklı olmasını umdu, belki onuncu kez.
Ve bir diğer taraftan Alf evde yalnızdı, uzun süre Barlas'tan uzak kalınca huysuzluk yapabiliyordu. Binada yaşarken hayvan beslemenin zorluklarından biriydi bu, komşular fazla sesten rahatsız oluyorlardı. En çok gürültüyü insanların çıkardığı bu dünyada köpek havlamasından rahatsız olanları gördükçe Barlas sadece gözlerini deviriyordu onlara.
İnsanlardan nefret etmek için bir neden daha, bencildiler. Dünyaya bir virüs gibi yapışmışlardı ve onu hasta ediyorlardı.
Barlas düşüncelerinden bir kez daha, aynı kişi yüzünden ayrılmıştı. Masaya gelen Egemen'di.
Ciddi bir yüz ifadesiyle kahve dolu bardağı masaya bıraktı ve diğerini aldı, yanından ayrılmadan önce Barlas'a "Afiyet olsun." demişti.
"Teşekkürler."
Yanından uzaklaşan çocuğun ardından mırıldandı ve sadece bir şeylerle uğraşmış olmak için telefonunu açıp mesajlara girdi. Artık neredeyse her gün ablasıyla mesajlaşıyordu, haftada bir de annesiyle konuşuyordu. Eski mesajları okurken yüzünde buruk bir gülümseme vardı.
Derken dakikalar geçti ve beklediği çehre görüş alanına girdi, gözleri büyüdü ve birden parmaklarının üşüdüğünü hissetti. Çareyi kahve bardağını eline almakta buldu ve bir yudum içti. Tanıdık tat ağzına yayılırken gözleri genç kızı takip ediyordu.
Son gördüğünün aksine saçları topuz değildi, omzunun biraz üzerinde olan dalgalı saçları ve açık bırakılmıştı. Yüzünde az bir makyaj vardı ama öyle çok fazla dikkat çekmiyordu, Barlas'ın kaşları çatıltı ama aslında biraz da şaşkınlık vardı üzerinde. Buraya kadar gelmiş ve bu kadar zaman beklemişti. Şimdi ne yapacaktı? Yanında Alf olsaydı her şey daha kolay olurdu, tuhaftı ama genç kız köpeğiyle kendinden önce tanışmıştı.
Kendine düşünmek için biraz daha zaman tanıdı ve bu süre boyunca kızı izledi, yaka kartını okuyacak kadar bile yakınına gelmemişti. Birden zihnine düşüverdi kızın ismi, Nilüfer. Cam kenarındaki müşterilerle ilgileniyordu.
Ancak daha sonra gözleri adamın üzerinde durdu, dışarıdan olaya öylesine tanık olan biri yüzündeki tek ifadenin 'ifadesizlik' olduğunu söylerdi ama Barlas onu çoktandır göz hapsine aldığı için bir anlık duraksamayı fark etti.
Genç kız duraksamış ve kaşlarını çatmıştı, sıradan bir müşteriye yapılacak hareket değildi ve Barlas onun da kendisini hatırladığını anladı.
Yaklaşık on beş saniye süren bu bakışma, kızın yürüyüp gitmesiyle son buldu.
Bu sırada diğer çocuk gözden kaybolmuş ve Barlas'ı da bir rahatlama sarmıştı. Artık hayal görmediğinden emindi ve eğer hesapları doğruysa, yaklaşık bir saat boyunca servislere Nilüfer bakacaktı.
Tabağındaki yarısı yenmiş, soğumuş yumurtaya baktı. Hesabı mı isteseydi? Yoksa başka bir şey mi sipariş etseydi? Kızın işini engellemek istemiyordu, belki de çıkış saatine kadar beklemeliydi. Nasıl olsa yapacak başka bir işi yoktu.
En normal olan fikir menüyü sormaktı, bu yüzden Nilüfer başka bir masaya baktıktan sonra onu çağırdı ve günün menüsü hakkında saçma bir soru sordu.
Ve sadece sorduktan sonra, bunun aptalca olduğunu fark etti.
Genç kız da şaşırmıştı, derin bir nefes aldıktan sonra menüyü ve o gün pişen yemeği anlatmaya başladı.
Barlas, onu dinlemiyordu. Şu anda genç kız zeytinyağlı, çikolata parçalı havyardan bahsetse bile kafa sallayabilecek durumdaydı. En sonunda lafını kesti ve asıl aklında olan soruyu sordu, kendi de farkında değildi ama bunca saattir bunun için bekliyordu burada.
"Nasılsın?"
Nilüfer bir an bocaladı ancak daha sonra her zaman alışık olduğu cevabı verdi.
"İyiyim, siz nasılsınız?"
Barlas, Nilüfer'in bir yıl önceki ağlamasını dakikası dakikasına hatırlıyordu. Nedeni belli değildi ama zihnin en derinlerine kazınmıştı o sahneler.
Belki de Barlas büyütmüştü, belki de basit bir olay için çok fazla göz yaşı dökenlerdendi genç kız. Ama içinden bir ses olayın daha önemli, Nilüfer'in daha kırılmış olduğunu söylüyordu.
Bencil tarafı konuştu, ona neydi ki? Kendi dertleri yetmiyor muydu da kızla bu kadar ilgileniyordu?
Barlas emin değildi ama yine de üsteledi.
"Hayır, gerçekten nasılsın?"
Nilüfer'in sahte gülümsemesi yüzünde dondu ve saklamaktan vazgeçti. Bu adam zaten en kötü, en savunmasız zamanına şahit olmamış mıydı?
Bir yıl önce bu yabancının söylediklerini hatırladı.
Dertlerini yabancı birine anlatmak, her zaman insanı rahatlatırdı.
Nilüfer de deneyecekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/35588665-288-k528921.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Ruhun Çığlığı
Ficción General"Her yol bir son, ölü doğmuş ruhların hapsolduğu bedenlere." Nilüfer, kirpiklerine kadar yalnızlığa batmıştı. Birinin gelip onu kurtarmasını bekliyordu ancak bilmiyordu, kurtarıcısının da tek dileği yok olmaktı. İki yalnız, ölü ruhun birbirlerini ar...