24

160 35 14
                                    

Bölüm parçaları »»

Pilli Bebek - Siyah Beyaz

Lord Of The Lost - My Better Me

~

Kafalarını sallayarak onayladılar, hava kararmıştı ve genç kız ilk defa sokakta kendini güvende hissederek yürüyordu. Normalde olsa, bu saatte dışarıda elinde sıkı sıkı tuttuğu biber gazı olmadan hayatta yürüyemezdi.

Uzay çağı, bilim çağı denilen bir zamanda yaşadıkları halde insanlıktan nasibini almamış kişiler diğerlerinin özgürlüklerini, haklarını hatta canlarını ellerinden almak için her şeyi yapıyorlardı. Diğerlerinden güçsüz görünenler de ezilmeye mahkum oluyorlardı.

Ataerkilliğe her ne kadar karşı olsa da, Barlas'ın genç kıza verdiği güven duygusunu şu anda başka hiçbir şey veremezdi.

Birden düşündüğü şeyle cebindeki ellerini yumruk yaptı, adama güveniyordu.

Ona fark ettirmeden yan gözle süzdü, tabii boy farkı yüzünden bu biraz zor oluyordu. Nilüfer'in aynı hizada olduğu kolları ve omuzları güçlü görünüyordu, daha önce ya çok güç gerektirecek işlerde çalışmıştı ya da vaktinin çoğunu spor salonlarında harcıyordu. Nedense bu adamın spor salonlarından çıkmayan ve beyinleri yerine kaslarını geliştirmeyi hedefleyen takımdan olmadığını umuyordu genç kız.

Saçları her zamanki gibi çok uğraşılmamış bir topuzla ensesinde toplanmıştı ve çok gür görünüyorlardı, Barlas'ın saçlarını hiç açık görmemişti Nilüfer ama kendi saçından uzun olduğu üzerine bahis oynayabilirdi. Sakalları da bir önceki gördüğünden daha uzunlardı, Barlas kendine çok fazla bakan biri değildi. Yine de bu görüntüsüne eklenen mavi gözleri, onu en kusursuz tablolardan fırlamış bir karaktere dönüştürüyordu.

Nilüfer düşündüğü şeyle birlikte genç adamın gözlerini görmek için başını daha da kaldırıyordu ki önüne bakmadığı için yerdeki bir taşa takıldı ve onu hatırladıkça utandıracak bir şekilde yere düştü.

Barlas çıkan sesle yanına bakınca Nilüfer'i yerde, tabiri caizse 'yere kapaklanmış' bir şekilde buldu. Önce telaşla yanına eğildi ve kolundan tutarak kaldırmaya çalıştı.

"Nilüfer! İyi misin?"

Genç kız o zaman gözlerini yerden kaldırıp Barlas'a baktı ve "İyiyim, yok bir şeyim." diye mırıldandı ve sanki hayatın yaptığı bir şakaymış gibi, az önce daha iyi görmek için yere düştüğü gözleri sadece birkaç santimetre ilerisinde olduğunu gördü.

Evet evet, Barlas'ın gözleri Van Gogh'un Yıldızlı Gece'sinde bulundan tüm mavi renklerine ev sahipliği yapıyordu.

O gözlere ne kadar baktığını tam olarak baktığını bilmiyordu ancak asıl şaşırtıcı olan şey, adamın da ona bakıyor olmasıydı. İlk kendine gelen Barlas oldu.

"İçecek bir şeyler mi alsak?"

Sesinin titrediği Nilüfer'in dikkatinden kaçmamıştı, uzattığı elini tutup yerden kalktı ve dizinin hafifçe acıdığını hissetti, düşerken ellerini yere koyduğu için de ellerinin içi küçük çiziklerle dolmuştu. Küçük küçük kan sızdığını gördü.

"Çok iyi olur, şurada kahvehane var, sen iki bardağa sıcak su al, ben de marketten kahve ve çikolata alacağım. Tamam mı?"

Barlas buraları bilmediği için cevap verirken bir an durdu.

"Merak etme, kıraathane hemen burada zaten, sen alana kadar ben de karşıdan söylediklerimi alarım."

Eliyle kaldırımın karşısını işaret etti, gerçekten de market çok yakındı.

Yaklaşık on dakika sonra ikisi de malzemeleri hazırlayıp getirmişlerdi, hatta Nilüfer ellerini ıslak mendille silmişti bile.

Parka gidene kadar Barlas sıcak suları dökmemek için dikkatli yürüdü ve en sonunda bir bank bulup oturduklarında poşetten çıkardıkları kahveleri hazırlayıp içmeye başladılar.

Vakit iyice geç olmuştu ama zaten Nilüfer, babasına haber vermişti ve onu eve Barlas bırakacaktı.

Nilüfer en azından bir konuşma başlatmak istedi.

"Bu anlattığın kafe... Tam olarak nerede olacak?" Çünkü Barlas memleketine gitmekten bahsetmişti, belki de bir daha buraya hiç dönmeyecekti. Genç kız sıkıntıyla yüzünü buruşturdu, onun gitmesini istemiyordu.

Barlas ise çok farklı bir konuya odaklanmıştı.

"Onu sonra düşünürüz de... Benim sana anlatmak istediğim bazı şeyler var, hani daha önce konuşacakken ben ertelemiştim. Artık anlatmazsam patlayacakmışım gibi geliyor."

Nilüfer başını salladı.

"Seni dinliyorum ama istersen hiç yokmuşum gibi davranabilirim, inan bana daha rahat oluyor."

Barlas gülümsedi, Nilüfer ile geçirdiği zamanlar ona göstermişti ki, genç kızın bakış açısı kendisinden oldukça farklıydı. Merakla konuştu.

"O nasıl olacak?"

"Çocukça diyebilirsin belki ama gözlerini kapat ve dünyadaki tüm seslerin sustuğunu, tüm ışıkların söndüğünü ve zamanın donduğunu hayal et. Bir tek yıldızlar ile ayın yanında kaldığını... Derdini onlara anlat. Ben öyle yapardım, eskiden."

Genç kız içinden ekledi, "Seninle karşılaşmadan önce."

"Peki... Bu fikri sevdim." Kahvesinden bir yudum daha alıp konuşmaya başladı, park hemen hemen boştu ancak sokaktaki insanların sesi hayalini biraz bozuyordu. Yine de buna takılmadı.

"Bundan yaklaşık üç, üç buçuk yıl önce mutlu bir evliliğim vardı. Eşim, Sedef ile küçük ama sevgi dolu bir evde yaşardık, sana bahsetmiştim şirketten. O zamanlar daha çok ilgilenirdim şirket ile. Hırslıydım ve babamın bıraktığı işleri katlayarak büyütüyordum, çalışmayı severdim." Acı acı gülümsedi. Bir aptal gibi çalışmak için harcadığı zamanları hatırladı, oysa onun yerine Sedef'e vakit ayırsaydı şimdi çok daha mutlu olabilirdi.

"Ancak sonra gireceğimiz bir ihalede, başka bir şirketle anlaşmazlığa düştük. Beni... Beni tehdit ettiler, karımın hayatıyla ancak ben önemsemedim. Üzerine düşünme gereği bile duymadım, belki işimi bu kadar sevmesem her şey daha farklı olabilirdi ama o trafik kazası, ne kadar yanıldığımı gösterdi bana. Sedef çok masumdu, hamileydi. Benim hatamın bedelini sevdiklerim ödedi ve ben bunu... Hiç atlatamadım. Artık yaşamıyor onlar, artık eve girdiğimde beni sıcak yuvam karşılamıyor."

Hıçkırdı, ağladığını fark etmemişti. Elleri titrediği için kahvesi de dökülmüştü ve giysileriyle birlikte bacakları da yanmıştı.
"Nilüfer... Ben iyi değilim."

Ölü Ruhun ÇığlığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin