Bölüm parçası »»
Blue October - Come In Closer (esas parçamız bu, ister canlı ister akustik ister normalini dinleyin ama dinleyin, notalarına aşık olabilirsiniz, ben akustiğini ekledim medyaya.)
Bu arada rihornothing internette bulduğu bu resmi (ve daha fazlasını) bana gönderdi, çok çok teşekkür ederim. Gelecek bölümlerin medyalarına da ekleyeceğim ve eğer sizin de göndermek istediğiniz şarkılar, resimler olursa yorum olarak ya da mesaj olarak bana ulaşabilirsiniz. İyi okumalar.
~
Egemen, Nilüfer döndükten sonra, ondaki değişikleri fark etmiş ancak bir şey söylememişti. Şu uzun süre bekleyen adam, onda bir şeyler vardı ve bunun Nilüfer'i etkilediğini düşünüyordu.
Adam gittikten sonra, Nilüfer hemen arkasından çıkmıştı ve iki saat kadar sonra da birlikte dönmüşlerdi. Her nasılsa, adam gittikten sonra bile Nilüfer'in gözlerindeki parıltı sönmemişti.
Bu, Egemen'in dikkatini çekmişti, genç kızı gözlerindeki parıltıya kadar inceliyordu. Başlarda arkadaşca bir merak olduğunu düşünmüştü ama zamanla ondan başka bir şey düşünemez olmuştu. Bakışlarındaki derinlik , gülüşündeki çaresizlik ya da davranışlarındaki çekingenlik onu etkilemişti. Binlerce kelimeyle ifade edebilirdi kendini, kalbinin atışını ama aslında tek bir kelime de yeterliydi. Duymaktan korktuğu bir kelime...
Düşüncelerini susturmak için yaptığı işe daha çok yoğunlaştı ama tuzluk ve peçeteleri kaldırmak ona pek de yardımcı olmuyordu.
"Yarın görüşürüz."
Daha sonra kapıdaki, çıkmak üzere olan Nilüfer'e takıldı gözleri. Genç kız üzerine giydiği hırkanın önünü ayarlıyordu. Onu cevapsız bırakmamak için hafifçe başını salladı ve "Görüşürüz." diye mırıldandı.
Ve bu kadar.
Genç kız kapıdan çıkıp gitmiş, oğlan ise aklındaki binlerce düşünceyle baş başa kalmıştı.
~
Gece, herkes köşesine çekilince ve dünya biraz olsun sessizleşince daha güzeldi her şey. Karanlık ve ıssız, bazıları için gerekliydi, uyumak, ağlamak ya da ölmek için. Hepsini denemiş insanlar vardı ve onlardan biri şimdi gökyüzünü izliyordu.
Nilüfer, bu karanlığın içinde kulaklıklarını takıp ellerini başının altında birleştirdi ve görünmeyen yıldızları izleyerek düşünmeye başladı. Saat ilerlemiş, o da babasına iyi geceler diyerek çatıya, uzun zamandır ikinci odası olan yere çıkmıştı.
Babası artık bunu kabul ettiği için ısıtıcı ve battaniyesini aldığı gibi soluğu burada alıyordu neredeyse her akşam.
Onca günün ardından ilk defa bugün aklını kurcalayan başka bir şey vardı, başka bir isim, başka bir adam.
Barlas.
Bir yıl önce hayatına girip çoğu şeyi yoluna sokan adam. Aynı sessizlikle çıkıp gitmişti ve bugün sanki aradan onca zaman geçmemiş, en yakın dostuymuş gibi derdini dinleyip onu kollarıyla sarmıştı.
Telefonunun titremediyse düşüncelerinden sıyrıldı, aslında çok fazla seçenek yoktu, numarasını bilen insanlar sınırlıydı. Yine de o seçeneği, gökyüzünü gözlerine sığdırmış genç adamı düşünmek istemiyordu.
Kalbinin hareketleri hızlanıp dışarıdan fark edilir duruma gelince nefesini düzene sokmaya çalışarak elini örtünün altındaki telefonuna doğru uzattı ve bildirimin üzerine tıklayıp açılmasını bekledi. Ekrandaki yazı tanıdık bir isimdi.
Merhaba. -Barlas
Aynı kelimeyi yazıp cevap olarak gönderdi genç kız, gülümsüyor muydu emin değildi ama yüzünde alışık olmadığı bir ifade vardı.
Ne yapıyorsun? -Barlas
Ne yazmalıydı? Mesajlaşmak, telefonda konuşmak ve diğer insan ilişkileri konusunda kötüydü, yabancıydı.
Bulutları ve yıldızları izliyorum, sen? -Nilüfer
Her ne kadar dünya yıldızların görünmesine yetecek kadar karanlık olmasa da Nilüfer biliyordu, onlar en tepede parlıyorlardı.
Mesajını attıktan sonra müziklere girip en sevdiklerinden birini açtı, çello sesi ona eşlik ederken beklemeye başladı.
Bir sonraki mesaj, bir dakikanın içinde geldi. Aptal bir iç güdüyle kendini önemli hissetti, Barlas şu anda sadece onunla ilgileniyordu. Tahminen.
Sadece arabalar ve onların gürültüleri, şimdi yanında olmak isterdim. Yıldızları uzun zamandır göremiyorum. -Barlas
Mesajı açarken hızlanan kalbi, bu yazıyla birlikte kendi sınırlarını zorlamaya başladı. Neler oluyordu? Ona yabancı olan duyguların çevresini sardığını hissetti.
Ellerini ekranın üzerindeki elektronik tuşların üzerinde gezdirdi ama birçok kez kararsız kalıp yazdığı şeyi sildi.
Burada da çok seçilmiyorlar ama hayali bile güzel olduğu için çatıya çıkıyorum. Tavsiye ederim. -Nilüfer
Ben eskiden cama çıkıyordum ama onu sana tavsiye etmem. Denge problemleri olabiliyor. - Barlas
Nilüfer istemsizce güldü ancak mesajı bir kez daha okuduktan sonra Barlas'ın ciddi olduğunu anladı.
Saçmalama! Kaçıncı katta oturuyorsun da cama çıktın? -Nilüfer
Sadece birkaç kez ve merak etme, hiç düşmedim. -Barlas
Tereddüt ederek yazdı aklındakileri ekrana, merakın kendisini rahatsız etmesine daha fazla izin veremezdi .
Sorumu yanlış anlama ama... Tek başına mı yaşıyorsun? -Nilüfer
Barlas'a güveniyordu, saçma bir iç güdüydü belki, belki hayatının hatasını yapıyordu ama işte , gelecekten hiçbir beklentisi olmamasının getirilerinden biriydi bu kadar umursamaz olmak.
Ben ve senin deyiminle Beyaz Diş, iki dost birlikte yaşıyoruz. Başka biri yok. -Barlas
Nilüfer sondaki cümlenin, aslında konuşmaktan kaçmanın bir yolu olduğunu biliyordu. Üstelik ekrandaki yazılar çok soğuklardı, duyguları yeterince iyi yansıtmıyorlardı karşıdaki kişiye. Yüzyüzeyken konuşulacak konular ayrıydı.
Nilüfer düşündüğü şeyle birlikte şaşırdı, yeniden görüşecekler miydi sahiden? Geleceğindeki şeylerin her an değiştiğini hissediyordu. Bu yön iyi miydi, onun için iyi olacak mıydı?
Konuyu başka bir yere çekmeye karar verdi , hem konuşma hem düşünceleri için gerekliydi.
Beyaz Diş, Jack London okur musun? - Nilüfer
Konuşma ilerledi, saatler geçti ve iki ruh da zamanın nasıl aktığını anlamadı. O anlar herkesin mutlu olduğu bir zamanlardı sanki, dünyada neler olup bitiyordu, kimler ölüp kimler yaşıyordu önemini yitirmişti Barlas ve Nilüfer için.
Gülümsemelerin hepsinin tamamen gerçek olduğu dakikalarda Nilüfer örtünün altına girip yatağa iyice gömüldü, gözlerini kapatıp zihninin onu bilinçaltının hüküm sürdüğü dünyalara götürmesine izin verdi.
~
Ben bu bölümü yazarken kenara not almıştım unutmayayım diye, iki yüz oya ulaşmışız!
Çok sevindim ve o zamandan bu zamana bu sayı daha da artmış.
Harikasınız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Ruhun Çığlığı
Ficção Geral"Her yol bir son, ölü doğmuş ruhların hapsolduğu bedenlere." Nilüfer, kirpiklerine kadar yalnızlığa batmıştı. Birinin gelip onu kurtarmasını bekliyordu ancak bilmiyordu, kurtarıcısının da tek dileği yok olmaktı. İki yalnız, ölü ruhun birbirlerini ar...