Derin bir nefes alarak ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Daha sonra kendimden emin adımlarla sete yürümeye başladım. Bir yandan da Supra'larımı giydiğime şükrettim. Sonuçta, bu toprak zeminde topuklularla yürümek zor olurdu. Gerçi onları giymek isteyen kim!
Etrafta tanıdık birilerini -ki bu Jeff oluyor- görmek için etrafa bakındım ama bir şey göremedim. Bunun üzerine telefonumu çıkardım. Tam Jeff'e mesaj atacağım sırada, adımı duymamla Arkamı döndüm.
"Heey! Sen Marie olmalısın." OMA! Dylan O'brien!
Sette yankılanan çığlık, tabii ki de benim çığlığımdı.
>>>
"Ee, anlat bakalım Marie, neden sette çığlık atıp koşuştururken, 'Dylan'ı Gördüm Oruspular!' Diye bağırdın?" Posey kendini sıka sıka konuştu. Yalnış anlamayın, Gülmemek için sıkıyordu. Ve diğerleri de..Elimle yüzümü kapattım. İlk günden alay konusu olmuştum.
İçeriye dolan parfüm kokusunun izini otomatikman süren burnumla beraber kafamı girişe çevirdim. Şu anda küçük ev gibi bir yerdeydik.
Buradaydılar, o ve Victoria. Bir zamanlar sevgilim ve en yakın arkadaşım olan kız gülüşerek içeriye gelmişlerdi. Tabii o, beni görünce yüzündeki gülümseme yavaş yavaş silindi. Victoria'nın da aynı şekilde gülümsemesi silindi.
"Marie.." O, fısıldadı. Ellerimi düzleştirilmiş saçlarımdan geçirip, Gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım. Ben böyleydim. Birisine sinirleneyim, hep gözlerim dolar hatta ağlardım. Odadaki oyuncular pür dikkat bizi izliyordu. O, yanıma yavaş yavaş yaklaşmaya başladığında sağ elimi ona bakmadan uzattım.
"Yaklaşma."
"Marie.." Victoria'nın sesini duyunca Kaşlarımı çattım.
"Ses tellerinizi siktirtmeyin. Siktirin gidin burdan!" Onlara bakmadan bağırmaya devam ettim. Her ikisine de sinirliydim.
"Marie sakin ol." O, konuştuğunda yüzüne tokadımı savurdum.
"Seni alçak piç." Gözlerimi kısıp fısıldadım.
"Hey, burada neler oluyor?" Holland'ın sorusunu hepimiz cevapsız bıraktık. Gözümden düşen damlayı silmeden koltuktan çantamı aldım ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan ismimin Posey ve diğerleri tarafından söylenmesini umursamadım. Göz yaşlarım benden izinsiz düşüyordu. Sanırım önüme gelen ilk kişiye sarılmaya ihtiyacım vardı. Dış kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım. Çıkmamla beraber çarptığım kişiye sıkı sıkı sarıldım ve ağlamaya devam ettim. Her kimse -erkek olduğu belli- ellerini yavaşça belime koydu.
>>>>
"Neler olduğunu anlatmak ister misin?""Sanmıyorum Dylan." Sarıldığım kişi, Dylan çıkmıştı. Hani mavi göz, dolgun dudaklar.
"Ben her zaman buradayım." Ellerimi sıktı. bir süre sonra Ellerimi yavaşça ondan ayırdım ve gözlerimi sildim.
"Ya da anlatacağım."
"Dinliyorum."
"O şerefsiz benim Victoria sürtüğüyle aldattı. Gözlerimin önünde. Bana seni seviyorum diye mesaj atıp, onunla öpüştüler falan filan." Elimin tersiyle gözlerimi tekrar sildim.
"Anlatmak zorunda değilsin." Cümlesini duymazdan geldim.
"Sonra, sonra gittim ve onun yüzüne sert bir yumruk attım. Ardından Victoria'yı hastanelik ettim. Bunun yüzünden yaklaşık olarak 6 ay akıl hastanesinde kaldım. Çekinmeden istediğin soruyu sorabilirsin."