9

247 14 12
                                    

"Hay amk." Ayağımı tutup kendimi koltuğa fırlattım. Yine bir serçe parmak faciasıydı..

Acım dindiğinde elime telefonumu aldım ve İnstagram'da takılmaya başladım.

"Hay amk." Bir şey yok ki!

Sinirle telefonu siyah deri koltuğa fırlatıp sette gezinmeye başladım. Ne zaman sahne sırası bana gelecekti?! Hay a--

Tam düşerken beni kavrayan kolların sahibine bakıp gözlerimi büyüttüm.

"Hay amk." İkimiz de aynı anda söylemiştik. Beni tutan kişiyi tahmin etmek pek de zor olmasa gerek. Dylan.

Kaşlarımı çatıp üfledim ve kollarını belimden çekip üstümü düzelttim.

"Niye sinirlisin amk?"

"Sanane lan amk."

"Iyi be.." O da kaşlarını çattı ve Ellerini iki yana açıp bunu söyledi ve arkasını dönüp gitti.

Ağlamak istiyorum.

"Hay amk niye ağlıyorsun?!"

-----
"Yeter artık yeter yeter yeter!" Telefonumu havaya fırlattım ve tam yere düşerken bir de tekme vurdum. 2 metre filan uzaklaştı.

Evet, tahmin ettiğiniz gibi yine annemle konuşmuştuk. Evleneceksiniz diye diretiyordu amk!

Gördüğüm ilk ağacın altına oturdum vet Bağdaş kurdum. Ağlarken bir de üstümü fıskiye ıslatmaya başladı. Bunun üzerine hömküre hömküre ağlamaya başladım.

"Bıktım bu hayattan amk! Bıktım!"

Ailem beni sevmiyordu. Kararlarımı umursamıyorlardı. Küçüklüğümden beri annem ve babam hep kavga etmişti. Ne zaman aksam yemeği yenecek olsa Bacaklarım tir tir titrerdi. Çünkü her sofrada babam bağırır, annemle tartışırlardı. Bunun sebebini hiçbir zaman anlayamamıştım. Neden diğer aileler gibi olmadığımızı? Mesela Cameron'un ailesi birbirlerine çok bağlıydı. Başkalarına kendilerini asil göstermek gibi bir dertleri yoktu. Ve bu onları daha fazla sevilen birileri yapıyordu. Ama biz sürekli kendimizi dışarıya asıl göstermek zorundaydık, mutlu olmadığımız halde kameralara karşı mutlu rolü yapmak..

-----
Düşündüğünüzün aksine, ağacın altında beni bulan birileri olmamıştı. Ağlamış ağlamış en sonunda da eve yürüyerek gelmiştim. O kadar yolu nasıl yürüdüğüme dair en ufak bir fikrim yoktu ama gelmiştim işte..

Geldikten sonra ilk iş olarak buz gibi bir suyla duş almıştım. Herkesin aksine, ben soğuğu severdim. Belki de bunun sebebi küçüklüğümden beri soğuk bir ailede yetişmiş olmamdı.. Soğuk renkler, soğuk su, soğuk hava.. Beni mutlu eden şeylerdi.

Dylan'ın gözleri de mavinin en soğuk tonuydu..

Kendimi tekrar dışarı atmadan önce buzdolabından biraları elime aldım ve bir tanesini açıp içmeye başladım. Birkaç dakika yürüdükten sonra, uçmaya başladığımı anladım.

Nerdeyim lan ben?

"Lanet olsun amk lanet lanet lanet." Şimdi hiç yürüyemezdim. Onca ıslandım, ağladım. En iyisi.. Cody'yi aramaktı. Kesinlikle.

The SetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin