22 Haziran 2012
Tüm gün babamlaydım. Yeni tahsilatlar maliyetleri ve eyaletten konuşmuştuk. Babam artık kendi ayaklarım üzerinde durmam gerektiğine inanıyordu. Yapamazdım. Bunca yıl onun koruması altında olmaya alışmıştım. Ve babam bana bugün çok garip davranmıştı. Sanki son gününü yaşıyor gibi... O olmasa ben bir hiçtim ve ilerde onsuz bu grubu idare etmem gerekeceği düşüncesi beni öldürüyordu. Neden herkes bir kez ölürken ben her gün ölüyorum. Neden çok basit,
"Cesurlar bir kere, korkaklar bin kere ölür."
Ama Dünyanın en cesur insanı bile bu konumdayken korkmadan yaşayamaz. Ben bir silah kaçakçısının oğluyum. Onun düşmanları benim düşmanlarım ve çevrem bilinmeyenlerle dolu. Gelecek karanlık. Bunları düşünürken babamla olan konuşmalarımız kulaklarımda yankılanıyordu.
-"Justin seninle gurur duyuyorum."
"Neden baba?"
"Çünkü ilerde benim koltuğumda sen olacaksın bir gün ölsem bile beni sen yaşatacaksın."-
Onun adını sonsuza kadar yaşatmak hayattaki tek isteğimdi. Ve bunu yapacaktım. Yapmalıydım. Bunları düşünürken saat gece ikiyi geçiyordu. Dengemi sağlamak için birkaç dakika olduğum yerde dikildim ve içkilerin bulunduğu dolaba yöneldim. Elime geçen ilk şarabı aldığım gibi kafama diktim. Ne kadar içtiğimi hatırlamıyorum. Uyandığımda hala o rüyanın etkisindeydim. Rüyamda delicesine koşuyordum. Kalbim göğsümü delercesine hızlı atarken onun evine varıyordum. Ve yerde kanlar içinde yatıyordu. Uyandığımda elime bir dal sigara alıp yaktım. Dumanı havaya verirken lanet bir baş ağrısı beynimi sikmeye devam ediyordu. İçim çok huzursuzdu. Ani bir kararla babamın yanına gitmeye karar verdim. Anahtarlarımı elime alıp koşarak aşağı indim. Zaten iki gün sonra büyük bir teslimat olacaktı, yanında olmalıydım. Eve geldiğimde babam yerde yatıyordu. Tıpkı rüyamdaki gibi sessiz ve çaresiz... Kalbim göğsümü delercesine hızlı atıyordu. Tıpkı rüyamdaki gibi hızlı... Yerler kanla kaplanmıştı. Tıpkı rüyamdaki gibi kıpkırmızı bir sıvı... İşte o zaman anladım babamın ikinci ve son kez öldüğünü.
25 Haziran 2012
Bugün babamın bedeni yakılacak ve denize serpilecekti. Ayrıca milyon dolarlık bir tahsilat olacaktı. Babam kalbinden tek kurşunla vurularak öldürülmüştü. Silah kendi elindeydi ama intihar etmiş olamazdı. Muhtemelen onu öldüren bu çöplükten biriydi ama kim? Kim bunu ona yapmış olabilirdi? Tahsilat yapacağımız grubun lideri Paula olabilir miydi? Ama eğer onu öldürecek olsa tahsilattan sonra yapardı. Aklım çok karışıktı. Bir türü odaklanamıyor nefes almakta bile zorlanıyordum. Ne olursa olsun toparlanacak ve hayatta ki tek varlığım olan babama bunu kimin yaptığını bulacaktım. Sessizce olduğum yerde dikilirken siyahlar içinde bize yönelen bir grup gördüm. Bunlar Paula ve adamlarıydı.
Dibime kadar geldiklerinde Paula öne çıktı.
" Başın sağ olsun." Sesi bir mırıltıdan ibaretti.
Onu cevapladım.
" Sağ olun."
Başsağlığı diledikten sonra konuşacak ve bir şeyler söyleyecekti.
"Baban işinin en iyisini yapardı. Güçlü ol. Seninle daha sonra konuşalım, tamam mı?"
Ne kadar salakça, bir silah kaçakçısı ve işinin en iyisin yapmak. Babamın işi kaçak ve ruhsatsız silah üretip pazarlamak, söylesene neyin derdindesin babalık?
Kafamı olumlu anlamda aşağı yukarı salladım. Ona beklediği onayı verdiğimde döndü ve arabasına doğru yol aldı. Arkasında bıraktığı toz bulutu görünce arabama binip ters istikamette sürüp gaza yüklendim. Kalbim çok acıyordu, dayanamıyordum. Karşıma çıkan kamyonu fark ettiğimde ise her şey için çok geçti.
Uyandığımda beyazlarla döşenmiş bir odada yatıyordum. Karşımda dikilen kız telefonumu kurcalıyor, eşyalarımı karıştırıyordu. Yüksek sesle bağırdım.
"Sen ne bok yiyorsun orada?" sinirle soluduğumda pek siklediği söylenemezdi.
"Asıl senin ne bok yediğinden haberin var mı?"
Soruma soruyla cevap verdiğinde sakin kalmayı denedim ama siktiğim, tanımadığım bir baş belasıyla aynı odadayken bu pek mümkün olmuyordu.
"Ne bok yemişim ben ?" merakla sordum. Sahi ne bok yemiştim ben?
"Kaza yaptığında seni ben buldum ve başında refakatçi olarak beklemek zorunda kaldım. Benim işlerim var biliyor musun? Başında hemşire gibi iki saattir bekliyorum ve dünyada bundan daha sikik bir durum olamaz."
Lafını bitirdiğinde buradan çıkınca ona neler yapacağımı bilmiyordu.
"Ne gibi işlerin var manikür ya da pedikür falan mı?"
"Manikür konusunda bir bok bildiğimi sanmıyorum." Gerçekten hiç manikür yaptırmadığı kesindi.
"Siktirtme manikürünü. Ben ne zaman çıkacağım buradan?" Bu odada yatmak beni geriyordu, kıçım rahata alışık olmadığı için hastahanenin yumuşak yatakları batıyordu.
"İyileşince çıkarsın ama ben o zamanı bekleyemem, görüşürüz."
Kapıyı çarpıp gittiğinde onu bu odada sabaha kadar becererek öldürmek istiyordum. Ona da sıra gelecekti. Önce şuradan kurtulmam lazımdı. Kolumdaki serumu çekip attım. Ve ayaklarımı sarkıttım. Buradan acilen çıkmalıydım. İçeri giren doktor tüm planlarımın bozulmasına ve lanetli hayatıma bir kere daha lanet okumama neden oldu. Konuşması bitince iyi olduğumu ve çıkabileceğimi söyledi. Doktor bozuntusunun dışarı çıkmasıyla Natalia ve Leonard kapıyı büyük bir gürültüyle açarak içeri girdi. Leonard'dan destek alıp merdivenleri indim. Eve gidip dinlenmeliydim. Yarın Paula ile konuşacaktım. Acaba yine ne yumurtlayacaktı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yasa Dışı(Justin Bieber fan fiction)
FanfictionJustin bieber hayranıysan kesinlikle okumalısın… Justin, intikam ateşiyle yanıp tutuşan bir genç. O rüya her zaman baş ucunda, sanki bir alacaklı gibi bir gece bile bırakmıyor peşini. Acaba intikamını alabilecek mi?