"Kalemlerim Bitti."

1.5K 117 2
                                    

Plak bitiyordu. Tek taraflı çıplak olmak biraz garip geliyordu. Rüzgâr cam aralarından geçerken uçsuz bucaksız bir uzay hiçliğinde yitip gidiyorduk. Nefessiz kalıyor, beni istemesi gizli bir şekilde hoşuma gidiyordu. Vücudu soğuktu. Gün geçtikçe soğukluğunu daha fazla hissediyordum. Yine de bu sevişirken alev almayacağımız anlamına gelmiyordu. Beyaz tenliler soğuk mu olur diye de düşünüyordum aynı zamanda. Sevişirken veya adını değişik şeyler koyduğumuz fantazilerimiz sırasında böyle şeylere dalıp gitmek hoşuma gidiyordu belki.

Henüz beş dakika önce, sanki hayatımı emermiş gibi emiyordu kasıklarımı. Islanmış bedeni beni memnun etmek için elinden geleni yapıyordu. Beş dakika önceydi, içinde gidip geliyordum.

Her şey olmuştu, sırtlar sıvazlanıyordu ve aptal şeyler düşünülüyordu. Yani, en azından ben düşünüyordum.

Ölümü.

Her nefes boğazıma takılıyordu. Yastıkların biçimsizliği bana bir ara çamaşırlarımı yıkamam gerektiğini hatırlatırken, parmaklarımdan yayılan soğuk topuklarıma kadar ilerlemişti. Bu zaman dilimi, bu düşünceler, bu dokunuşlar daha önce gördüklerimin aynısıydı. Hiçbir şey ne demekse bu da oydu. Saat aynıydı, beden aynıydı ve cam her zaman ki gibi rüzgârı kaçırıyordu.

Geriye dönmüyordum. Öğleden sonraya kadar uyuyacaktım, bir şeyler olacaktı bu esnada. Sadece ben uyurken olacaktı. Kırmızı rengi hala güzel kalacaktı, araçların sesi sokaklardan eksilmeyecek, insanlar işlerine gidecekti.

Böyle olacağını hep tahmin ediyordum; devam ediyordum.

Sehun'un da devam edebilmesini dileyerek.

Biraz daha.

Dayan.

Beni baştan çıkartmaya çalış mesela. Son nefesini verene kadar içinde kayıp gitmem için yalvar.

Ya da boşverin, beni baştan çıkarmak için bir şey yapmasına gerek yok. Bir şey beklediğim de söylenemez zaten.

Sanıyordum ki onu mutlu bir adam haline getirebilirim. En azından benim şu an olduğum gibi; hep olduğum gibi. Beni mutlu ettiği gibi. Her an mutlu olabilecek bir insan. Sigarası yüzünden her öksürdüğünde "Bırak şu lanet olası şeyi" diye mızmızlanmayı, ellerimi saçlarına tarak yapmayı... Lakin bu, saçma bir düşünceden öte değildi.

Konuşmalarımız bölük pörçük ama ikimizi de tatmin edecek derecede saat altıya kadar sürdürebilirdik. Sonrasında Sehun yorulurdu. Gün geçtikçe bu süre kısalıyordu. Saat altı. Sonra belki beş olacaktı. Muhtemelen kurulabilecek bu "mutluluk" etiketindeki ilişkimiz, sıradan insanların kurabileceği, yaratabileceği ve başarabileceği bir ilişki değildi. biz herkesin kaçtığı, Tanrı'ya elini açtığı ölümü güzelleştirecektik. Belki bunun için karşılıklı sevgimiz doğaldı. Ayıplanacak ve sonumuzu yazacak şeyleri birlikte yaparak hayatın tam on ikisine okkalı bir bayrak dikiyorduk her gün.

Hiç kuşkusuz ki sevgiden.

İstediğimiz zaman cinsel organlarımızı şenlendirir, zevkin bütün vücudumuza yayılmasına ortak olur hale gelmiştik.

Hiç kuşkusuz ki bu da ölümden.

Uzak kalınan her saniyenin aslında Çin işkencesinden bir farkı olmadığını bir tek ben düşünüyor olamam değil mi? Kokusunu koklamaya can attığınız bir insan, bir şişe viskiye sığdırılmış olamaz, değil mi?

Bana acı acı kelimeler dökerken ben, bencil birey, sadece sımsıkı sarılmayı düşündüm. Sehun ölümden bahsettikçe dudaklarında çiçekler açtırıyordum. Çünkü solukta olsa bir tebessüm beliriyordu yüzünde. Andromeda Galaksisi'ne yolculuğumda bana eşlik etmesini istediğim adam, bilmediğim, bilemeyeceğim bir konumda. Acısını ölçemediğim, paylaşamadığım. Önüne düşen saçlarına dokunmak haksızlık olarak sayılmamalı?

Geceleri, sadece geceleri sanırım aklımıza birbirimizin ırzına geçmek geliyor olabilir. Buna da çok güldük.

O nadir, ince parmaklarını yanaklarımda, dudaklarımda, saçlarımda, ellerimde, kasıklarımda ve dizlerimde hissetmeyi nasıl istiyorum bilseniz...

Hayatımız yeni bir güne menevişlenerek açılan halkalar gibi, şekli şemali belli olmayan bir hale dönüşüyordu. Her sabaha biraz daha yorgun uyanıyordu. Neyse ki. Uyanabiliyordu.

Şimdilik.

Kuşkusuz ki hayatımda hiç ayrılmak istemeyeceğim adam evime getirdiği kedisinin yün yumaklarla oynamasıyla eğlenirken, ben, onda olan bilekliklerimin nerede kaldığını merak ediyor, terasta, kıpırtısız bir şekilde bulutların gökyüzünde süzülüşüne tanık oluyor, bana yumurta pişirmesini bekliyorum.

"Söylesene, neden gözlerimi senden alamıyorum?" diyorum aniden terasın kapısından izlediğim yorgun bedene.

Biramın terasta soğukluğunu kaybettiği o an, gülüşünün bir güneş kadar güzel, saçlarının bir gece kadar karanlık olduğunu hayal ediyorum.

Garip bir duygu ve...

Kalemlerim bitti.

***

İlk kez bir bölümü yazarken ağladım. Neden? Jongin artık Sehun'un yok oluşunu anlatmaktan korkuyor.. Kendi hikayemde çıkmaza düştüm. -_-

I feel you || kaihunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin