Merhaba arkadaşlar. Yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Bu bölümü yazarken kendimi camlardan fırlatmak istedim. Nedenini okuyunca daha iyi anlayacaksınız. Umarım seversiniz. Düşüncelerinizi mutlaka bana ulaştırın. Hepinize kuccccak dolusu sevgiler.
İYİ OKUMALAR :)
Hayatımızın her anı bizim için önemlidir. Yaşadıklarımız ve anılarımız paha biçilemezdir. Her bir dakikanın ayrı önemi vardır. Her bir yaşayış, ayrı bir tecrübe demektir. Ama bazen 'şu bölümü geçebilir miyim artık?' dediğimiz zamanlar olur. Sıkıldığımız, gerildiğimiz veya korktuğumuz zamanlar...
Ve ben şu an o zamanlardan birindeyim. Oldukça eski bir duvarın arkasında durmuş ajancılık oynuyorum.Evet, eğer eskiye dönücek olursak ben size neler olduğunu anlatayım.
Bora'yla barıştıktan sonra geri kalan dersler tamamıyla bakışıp birbirimize sırıtmakla geçti. (Çünkü planım bunu gerektiriyor.)
Okulun bitiş zili çaldığında ise Koray Polat'ı takip etmek üzere şoförü eve gönderip ben yola koyuldum ve bunu yaparken büyük yuvarlak güneş gözlükleri ve başımı ve omzumu kaplayan siyah bir şal takıyordum.Neden mi? Çünkü tanınmaz hale gelmeliydim.
Çünkü yakalanırsam can güvenliğim YOKTU.Arabadan inip geldiğimiz yere baktığımda Görkem'in bahsettiği bara geldiğimizi farkettim.
Oldukça eski bir yere benziyordu. Kapının önünde iri bir adam vardı ve adamın yüzünün her bir tarafından dikiş izleri. Belli oluyordu. Ürkünçtü. Gözlerim yukarıdaki barın tabelasına kaydığında ise gözlerimi kısıp yazan yazıyı okumaya çalıştım. Ama tabela eski ve yıpranmış gözüküyordu. Galiba.. Dünya. Barın ismi dünya mıydı yani? Garipti.
Koray Polat arabasından indiğinde neredeyse beni görecekti ve bende rastgele bi duvarın arkasına geçip gözetlemeye başladım. Amacım bir süre sonra Koray'ın arkasından bara girip bi şekilde tesadüfen tanışıyormuşuz gibi yapmaktı. (Yada onun gibi bişeyler) Peki bu bahsettiklerimin hangisini yapabildim?
Tabikide hiçbirini.Çünkü barın kapısında ki adam beni içeriye almadı.
"Bir arkadaşa bakıp çıkıcam." Diyerek cool (!) bir giriş yapmıştım. Oda karşılığında kolumdan beni çekiştirerek mekandan atmıştı. Dediğine göre orası 'Özel Mülk' müş. İki şiddetinde bir deprem olsa bina yıkılcak. Hala gelmiş adam bana 'Özel Mülk' diyor. Neyse..
Bende en başta rastgele geçtiğim duvarın dibine geri gittim.İşte baştan sona doğru özetlersek tam da böyle oldu. Şuanda da o rastgele geçtiğim duvarın dibinde mahsur kaldım. Çünkü burası giderek kalabalık olmaya başladı. Koray Polat ise son bir saattir çıkmadı.
Havanın soğumaya başlamasıyla kollarımı etrafıma doladım.
Tam o sırada ağzımı kavrayan ellerle geriye doğru çekilmeye başladım. Çığlık atamıyordum. Daha demin kollarımı etrafıma dolamış olmamda inanın bana hiç yardımcı olmuyordu. Hızlı bi şekilde geriye doğru sürüklenirken korku her bir yanımı sarmıştı. Deli gibi çırpınıyordum ama bu diğer taraf için hiçbir engel oluşturmuyordu.
Burada ölücektim. Bana önce tecavüz edecekler daha sonra organlarımı satıcaklardı. Okulda ölüm haberim hızla yayılacaktı.
'Altın kız eski bir barın yanında ölü bulundu.'
Yada şey,
'Altın kız Dünya'nın yanında ölü bulundu.'
Bu gerçekten çok iğrenç bir espriydi.Beren'i birdaha göremeyecektim.
Hızla bir duvara sırtımın çarpılmasıyla gözlerimi yumdum.
Tekrar açmaya korkuyordum. Ama belkide bu son kez dünya ya bakışım olucaktı.
İronik bir şekilde barın ismi aklıma geldi.
Zaten o an kendimi boğmak istedim. Gergin olduğum anlarda espri kapasitem mi artıyordu? Kelime oyunu yapmanın sırası değildi. Ama naparsınız her koşulda zekiydim. Sonra zaten kendimi boğmaktan vazgeçtim. Çünkü ölümümün zaten kısa sürede gerçekleşeceği aklıma geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Farklı Bir Aşk: Altın Kız
RomanceBencildim ve kendimden başkasını düşünmeyi sevmem. Çünkü şimdiye kadar kimse beni düşünmedi. Herkes acımasızdı. Sıra bende. Hepinizin bildiği bir kötü çocuk hikayesi değilim ben. Altın kız hikayesiyim. Toprak Soykan'ım ben. Mazhar Kolejinin a...