••• T-K 7.B •••

821 123 39
                                    

"Tilililiii... Lorke Lorke Lorke Xanım è Lorke..."

Alarmın zılgıt sesini duyar duymaz yataktan yuvarlanıp kendimi yerde buldum. Hangi kafayla bu zil sesini seçmiştim! Daha melodisi çalmadan zılgıt çalmaya başlamıştı. Pike bana dolandığı için, mumyadan farkım yoktu.
Çiçekli ve renkli mumya!
Düştüğüm yerden doğrulup bağdaş kurarak oturdum. Kendime geldikçe omuzlarımı sallamaya başlıyor ve hala çalan zil sesime ayak uyduruyordum. Dün gece ki partide ben yokmuşum gibi bu enerjiyi nereden buldum sabah sabah bilmiyorum ki! Ya da biliyorum... Halay. Biz Kürtlerin kafa dağıtma şekli halaydır. Hele de davul zurnalıysa... Yerinde durabilene aşk olsun.

Komidinin üzerinde çalan telefonuma uzanıp aldım ve kapattığım gibi yatağın üzerine fırlattım. Partiyi kazasız belasız atlatmıştık. O yüzden gece defalarca şükür ederek yatağa girmiştim. Şimdi ise pazar gününün tadını çıkarmak yerine, geceden kalan dağınıklığı temizlemeye gidecektim. Oturduğum yerden uyuşuk haraketlerle kalkıp banyoya geçtim ve rutin işlerimi halledikten sonra odaya döndüm. Temizlik yapmaya gideceğim için rahat şeyler giymeye ihtiyacım vardı. O yüzden dolabımdan gri Minions bol bir tişört ve altına siyah bir tayt alarak üzerime geçirdim. Saçlarımı tarayıp sıkı bir at kuyruğu yaptıktan sonra spor ayakkabılarımı giydim. Siyah sırt çantama telefonumu atıp odadan çıktım.

Mutfağa geçtiğimde, Café'de bir şeyler yeme fikri daha cazip geldiği için girdiğim gibi çıktım mutfaktan. Bahçeyi toparlamıştık fakat Café'nin içerisi için aynı şeyleri söyleyemiyordum. Ecrin ve Ömür gece yeterince yorulmuşlardı. Bu yüzden her ikisine de izin vermiştim. Uzun lafın kısası tüm işler beni bekliyor...

•••

Bahçeyi süpürdükten sonra depodan deterjan ve viledayı alıp içeriye geçtim. Sıcak hava beni su gibi yapmıştı şimdiden. Café'nin kapısını kapattım ve camda yapışık olan kağıdın kapalı yazan tarafını çevirdim. Klimayı açarak mutfağa geçtim ve viledaya yarım su doldurup geri döndüm. Lavanta kokulu deterjandan üç kapak dolusu döktükten sonra yerleri silmeye başladım. Lavanta kokusu etrafa yayıldıkça, derin nefesler alıyordum. Yerleri silme işini bitirdikten sonra, masaları sildim. Temizlemediğim tek yer mutfak kalmıştı. Viledanın suyunu boşaltıp çalkaladıktan sonra bahçeye çıktım. Öğle güneşi tepemde dikilirken ben uyuşuk adımlarla depoya doğru ilerlemeye başladım.

Ama o da ne?

Depodan sesler geliyordu. Bir şeyler devrilme sesiydi. Ben deponun kapısını kapatmamış mıydım? Tabii ki hayır. Ben yaklaştıkça tıkırtılı sesler çoğalıyordu. Vileda paspasını alıp kovayı kenara bıraktım. Kendimi koruma amaçlı paspası iyice kavradım ve yavaşça depoya ilerledim.

"Kim var orada?..." Cevap yok. "Bak her kimsin bilmiyorum ama ellerini kaldırıp dışarı çık..." Hala cevap yok fakat bir patırdı sesi daha duyuldu. "Hey silahımı kullanmak zorunda bırakma beni dostum!" Sonuçta paspasta benim için bir silah. Az önce ben dostum mu dedim? Her neyse. Derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim. "Pekâlâ... Bunu sen istedin adi pislik. Geliyorum haberin olsun..." Haberin olsun ne ya... Mektup gönderseydim bir de. Kafamı sağa sola sallayıp depoya hızla giriş yapıp çığlık attım...

"Eee kimse yok burada..."

Kedi sesini duymamla kedinin üzerime atlaması bir olmuştu. Çığlık çığlığa kediyi ve patilerini yüzümden çekip dışarıya attım... Kedi tuhaf bir cırlama ile koşmaya başlamıştı. Sonra derler 'Dilda hayvanları sevmiyor!' Önce onlar beni sevsin. Korkuyla çarpan kalbimin üzerine sol elimi yerleştirip kesik kesik nefesler alıp vermeye başladım. Sol elim hala kalbimin üzerindeyken sağ elimi alev topu gibi yanan anlıma ve yanaklarıma sürdüm. Parmaklarımın ıslaklığıyla yüzümde çiziklerin oluştuğunu ve kanadığını fark ettim.

❝ TürKürt ❞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin