Merak ediyorum gelecekte olacakları bilsem ona nasıl davranırdım? Yaptıklarına gülüp geçer miydim yoksa her birini itina ile başına mı kakardım? Yüzünü bile görmek istemez miydim? Hiçbirine cevap veremiyorum soruların. İçimde o klasik "nereden çıktı bu adam?" sorusu var, iç sesimi her ne kadar susturamasam da etrafına yaydığı o garip enerji onu öldürmeme engel oluyor sanırım.
"Ya yeter! Ne var bunda gülünecek! "
"Ne mi var? Gerçekten sormuyorsun değil mi?"
İlk bakışta, size sürekli muhalefet olacak, her lafınıza bir kulp bulacak tabiri caiz ise sizi zıvanadan çıkaracak birine hiç benzemiyor aslında. Gayet efendi görünümü, koyu kısa saçları, beyaz teni ve yüzüne cuk diye oturmuş kirli sakallarıyla hiçte baş belası bir imaj çizmiyor. Hatta gülerken kısılan gözlerinin kenarlarında beliren uzun çizgiler ona ayrı bir sevimlilik- Ne diyorum ben yahu! Bu mu sevimli? Az kalsın ölüyordum yahu!
"Nur Allah aşkına kov şunu! Bak katil olacağım!"
İşin garip yani herkes olayı komik buluyor. Yani büyük ihtimalle korkudan bayılan kişi ben olmasaydım bende gülerdim ama gerçekten hoş bir tecrübe değildi. Karanlıkta bir anda elime biri dokunup, açık ev kapısından gelen apartman ışığı da yüzüne vurunca aklım başıma gitti. Zaten en son hatırladığım şey iki tane pörtlek göz ve kulaklarımda çınlatan bir kahkaha.
"Hayır anlamadığım kapı niye açıktı? Sen evine girerken kapıyı kapatmıyor musun Nur!"
"Ay Hasret tamam ne büyüttün olayı ha! Herkes iyi, bir sıkıntı yok. Sana kim dedi karanlıkta yürü diye kuzum."
"Hala büyüttün diyor ya.."
Sinirle kafamı çevirdiğim de onunla göz göze geldik. Sahi neydi bu adamın adı? Yüzündeki o gülümseme de neyin nesi? Niye bana o kadar dikkatli bakıyor? Yüzüme bakıp daldığını fark edince parmaklarımı gözlerinin önünde bir iki kez şıklatıyorum.
"Hey! Nereye daldın öyle?"
"Zeytinlere.."
Zeytin mi? Nur ve Tunç'un kıkırtıları kaşlarını çatmasına sebep oluyor. Nedenini anlayamadığım bir şekilde gözlerin gittikçe daha koyu bir tona bürünüyor. Ben daha ne olduğunu anlayamadan ayağa fırlıyor. Şaşıran tek ben değilim belli ki.
"Hayırdır kardeşim?"
Sanki nerede olduğunun, ne yaptığının farkında değilmiş gibi bir hali vardı. Ağzı birkaç kere açılıp kapandı, bir şey söylemek isteyip de söyleyemiyor gibiydi. Farkında olmadan yanlış bir şey mi söylemiştim?
"Hakan? İyi misin?"
Nur'un sesini duymamla birlikte ona döndüm. Demek adı Hakandı. Adı ona yakışıyordu bence. Tipinde daha çok işletmeci hali vardı. Ama nedense mesleğinin o olduğunu düşünmüyordum. Kafamda bir anda biriktiğini fark ettiğim sorular bu adamın son günlerde birkaç kez daha aklımda girdiğini hatırlamama sebep oldu. Hiç tanımadığım , üstelik beni bir kez sinir krizine sokup bir kez de bayılmama sebep olan bir adamın aklımda yer etmesi ne kadar gereksiz bir durumdu! Buna derhal son vermeliydim. Ama o gözlerindeki karanlıkta neyin nesiydi?
"Benim. Benim gitmem lazım."
"Daha yeni geldin oğlum nereye?"
Gözleri benim üzerimdeydi. Gittikçe garipleşen hareketleri ve oldukça cansız ifadesi kafamdaki soru listesine birkaç madde daha eklememe sebep olmuştu. Acaba fazla mı yüklenmiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ellerimi Bırakma
General FictionÇocukken her şey ne kadar basit ve bir o kadar güzeldi. Düşünüyorum da en büyük dert düşük not aldığımızda ailemize ne bahane üreteceğimizdi. Şimdi keşke yine o minik bahanelerle yırtabilsem bütün korkularımdan. Keşke biri çıkıp dese ki, olsun sen h...