Oyun!

191 21 0
                                    


"He yani sen ciddi ciddi bizim pasaklıya aşık oldun yani?"

Tunç'u boğazlamama engel olarak tek şey aramızdaki masaydı. Geldiğinde sorduğu ilk şey "ee düğün ne zaman?" olmuştu. Saatler boyu da bu muhabbet devam etti. Üstelik ciddi mi yoksa şaka mı yapıyor anlaşılmıyor, bir anı bir anına uymuyordu. Zaten kafam yeterince karışıktı , bir de bu adamın lafları üstüne gelince her şey iyice birbirine girmişti.

"Tunç iki dakika ciddi ol. Yok öyle bir şey diyorum. "

"Ya Allah aşkına palavra atmayı bir kenara bırak. Sen kaçmayı bırakırsan söz bende ciddi olacağım."

Bir kadının gözleri aklıma kazınmayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki, şimdi bir anda kanıma karışan zehir ile sarhoş olmuştum sanki. Baktığım yerde onu görmek için gözlerimi kapamama bile gerek yoktu. Ama onca yaşanandan sonra gerçekten birini hayatıma almaya cesaret edebilecek miydim?

"Peki. Pes. Kaçmak yok."

"Ha şöyle ya! Şimdi dökül bakalım kardeşim."

Tam ağzımı açmış iki kelime edecekken yanımıza yaklaşan garson çocuk ile tekrar susmak zorunda kaldım. Bende şans olsa zaten..

"Ağabey kusura bakmayın ama artık kapatmamız lazım."

Çocuğun sesindeki sıkıntıyı fark etmem ile saate baktım. Gece yarısını çoktan geçmişti. Zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştik bile. İşin kötüsü onca geçen zamana rağmen hala elde tutulur bir şey yoktu. Ben hiçbir zaman böyle karışık bir adam olmadım. Ta ki onu ve zeytin gözlerini görene kadar.

"Ee bu gece bendesin o zaman?"

"Delirme oğlum , sabah iş güç var."

"Ya senden kıymetli mi sanki kardeşim, bir gün uykusuz gezeriz alt tarafı.."

"Bak , Nur'a ötmek yok ha.. "

"Biz ne zaman öteceğini bilen kuşlarız merak etme kardeşim. "

Gecenin bir yarısı Tunç'un evine girdiğimizde kafamda azda olsa bir şeyler netleşmişti. Artık bu kızın hayatımda bir yeri olacağından emindim. Ama hayatımın yapı taşlarından biri olacağından habersiz oluşum her şeyi yerle bir edecek güce sahip bir sevgiyi de beraberinde getirecekti. İşte bu çok tehlikeliydi.

"Ee birer kahvede burada içeriz değil mi?"

"Hayır desem burnuma dayamayacaksın sanki?"

Tunç, onu tanıdığım günden beri neredeyse sadece kahve içiyordu. Çok nadir çay ya da her hangi başka bir içecek içtiğini görmüşümdür. Çok geçmeden elinde iki kupa ile yanıma geldi.

"Anlat bakalım şimdi çekirge. Alacak mısın bizim kızı?"

"Kardeşim başlamasan gene.."

"Tamam tamam , söz verdik bir kere ciddi olacağız. Sen söylemek istediğini söyle, yolumuzu buluruz nasılsa."

Kendim ne biliyordum ki ona ne söyleyeyim? Daha önce çok defa onlardan Hasret adını duymuş, birkaç kez fotoğrafını görmüştüm. Ama huy işte tanımadığım, görüşmediğim insanlarla çok ilgilenmem. Kafayı sallar geçerim. Ona da öyle yapmıştım. Ne bileyim günün birinde kucağımda bilmem kaç kiloluk kitap kolisiyle beş kat çıkıp karşımda onu şişmiş , ıslak gözleri , dağılmış hali ile göreceğimi. İlk başta epey şaşırmıştım aslında. Nur o gün evde olacağını söyleyip Kayseri deki kardeş okullarının kütüphanesi için topladığımız kitapların bir kolisini getirmemi , kitapları tek tek inceleyip, ayıracağını söylemişti. Yoksa çat kapı habersiz gitmek huyum değildir. Ne kadar yakın arkadaşım olsa da bir bayanın evi sonuçta. Karşımda onun yerine hiç tanımadığım birini görünce ister istemez dumura uğramıştım. Üstelik peşinden bir de kapıya koyulmuştum ya neyse..

Ellerimi BırakmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin