Bu güzel uykumu bölen başucumdaki saat olmuştu. Bugün okul vardı ve canım hiç gitmek istemiyordu. Saatin alarmını kapattığım sırada masanın üzerinde olan bir notla karşılaştım aynı zamanda.
"Ben işe gidiyorum. Kahvaltını hazırladım. Bugün okula gitmek istemiyorsan gitme zaten hala rahatsız sayılırsın." Notu okuduğumda gülümsemiştim. Annemi bu yüzden seviyordum. O her zaman düşünceli bir kadındı.
Açıkçası şuan okula gitmeyeceğim için ve hasta olduğum için büyük mutluluk duyuyordum. Sahi hasta olmasam da gidesim yoktu ya neyse.
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra annemin hazırladığı kahvaltıyı afiyetle yiyerek sofrayı topladım. Bugün kütüphaneye gidecektim. Kitap okumayı çok seven bir insan olarak neredeyse her gün kütüphaneye giderdim. Saatlerce kütüphanede kitap okur, beraberinde beğendiğim bir kitap olursa satın alır geri dönerdim. Bugün de aynısını yapacaktım.
Kitap okumanın tadını bilenler bilir ki, okumak deniz suyu içmek gibidir. İçtikçe susarsınız, susadıkça içersiniz. Bende de kural buydu işte. Bol bol kitap okumak. İnsanın okudukça okuyası gelir. Sadece bunun güzel bir duygu olduğunu hissetmeniz gerekiyor. O kadar.
Düşüncelerimi bir kenara bıraktım ve üzerime bir pantolon tişört geçirerek evden çıktım. Zaten giyime kuşama çok önem veren bir insan değildim. Bana kalırsa pijamalarımla da çıkabilirdim. Ama biri burada pijamasıyla dışarı çıksa 'Ne yapıyor bu böyle' derdi muhtemelen. Umursadığımdan değil. Diğerleriyle uğraşamayacağım için.
Kütüphane evimize çok uzak değildi. Bu yüzden yürüyerek gidiyordum. Zaten dünyanın en saçma konusunu düşünerek yolu yarılamıştım. Etrafıma bakarak geçirdiğim yolun gerisinde sonunda kütüphaneye gelebilmiştim. İçeri girdim ve kendi köşem ilan ettiğim masaya doğru ilerledim. Bu tarafa daha az insan oturuyordu. Bende bundan yararlanıyordum.
Çantamı ve montumu masanın üzerine bıraktıktan sonra önümde duran kitaplık rafına doğru ilerledim. Belki beğendiğim bir şey olur ve alırım diye düşünmüştüm. Arka tarafa doğru geçtiğim sırada onu gördüm. Onu. Dün hastanede karşılaştığım çocuk. Oda beni fark etmiş olacak ki bana bakıyordu. Yanına doğru ilerledim ve kendime hakim olamayarak saçma bir soru yönelttim ona.
"Senin ne işin var burada?" Hadi ama kitap okuyan erkek bulursan öpüp başına koy. İlk önce bakışları sertleşti. Sonra da çözemeyeceğim bir hal aldı. Dudağını yaladı ve konuşmaya başladı.
"Ne o? Kitap okuyamaz mıyım? Hem ne var da buranın sahibi senmişsin gibi bana bu soruyu soruyorsun?"
"Sadece şaşırdım. Erkeklerin kitap okuduğunu çok görmedim hayatımda."
"İnsanların ön yargıları gerçekten fazla." dedi bana bakarak. "Ne için kitap okuyorsun?" diye bir soru yöneltti sonra.
"Hayallerim için."
"Biliyor musun benimde hayallerim vardı söndürdüler. Derhal gelebilirsin ölüm; Kapı açıktır, lamba sönük." dedi yine bana bakarak.
Gerçekten çok etkileyici konuşuyordu. Onu biraz daha inceleyim derken sargılı olan elini fark ettim. Acaba hala çok acıyor mudur? Ben bunları düşünürken o hızla yanımdan uzaklaştı ve elinde olan bir kitapla kütüphanenin çıkışına doğru ilerledi. Onu bir daha hiç göremeyeceğimi düşünmüş hayal kırıklığına uğramıştım ben oysa ki. Meğersem bir şeyi gerçekten dileyip düşlersen eğer, yapamayacağın ve gerçekleştiremeyeceğin hiç bir şey yokmuş.
Düşüncelerim arasında hiç kitaplara bakmadan kendi köşeme geçtim. Zaten şuan okuduğum bir kitap vardı. Bir sürü okumam gereken kitapta vardı. Kitap bakma işini başka bir güne erteleyebilirdim. İlerleyen saatlerde havanın karardığını fark edip telefonumdan saatin kaç olduğuna baktım. Yaklaşık 3 saattir buradaydım ve kafamı eğmekten boynum tutulmuştu. Artık eve dönmenin vakti gelmişti anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
ChickLitGenellikle hep erkekler sarar bir kızın yarasını. Peki bir erkeğin kapanmak bilmeyen yarasını bir kız sarmaya çalışırsa başarılı olabilir mi? Prensin uyuyan prensesine ulaşması için geçtiği sarmaşıkları bir prenses geçmeye çalışırsa eğer, ne olur...