Yürümekten dolayı ayaklarımı hissetmiyordum. Çok yorulmuş aynı zamanda susamıştım. Çağıl'ın isteği üzere hep birlikte buraya bir yürüme mesafesi olan ormana gelmeye karar verdik. Çağıl çok sıkıldığını söylemişti. Sırf onun için piknik yapmaya karar verdik ve herkes eşyalarını alıp çıktı. Hep birlikte buluştuk. Ormana çok az kalmıştı ama ben pes etmiştim.
"Ay yok daha fazla yürüyemeyeceğim sanırım." dedim elimdeki poşetleri ve sırt çantamı yere koyarken.
"Sende ne çabuk pes ediyormuşsun." dedi Çağıl yanıma gelirken.
"Uzun süredir yürüyoruz. Ayrıca her insan buraya yürürken yorulur." dedim tekrar ayağı kalkarken.
"Ben yorulmuyorum." dedi sırıtarak. Çok komikti sanki. Yorulmuş olmam bana göre çok normaldi.
"Seni insandan saymıyorum Çağıl. Kusura bakmıyorsundur umarım?" dedim kendimden hoşnut bir şekilde.
"Yok canım ne kusura bakması. Bunları pişirirken seni de pişirmekten mutluluk duyacağım." dedi eline bir domates alıp yerken.
Gözlerimi devirdim ve son gücümü kullanmaya karar vererek hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Dilay ve Barlas en önden gidiyordu. İkisi çok iyi anlaşmıştı. Cıvık cıvık hareketleri de yoktu. Bu Dilay değildi. Acaba herkes birileri ile tanıştıktan sonra değişiyor muydu? Ben farkında olmasam dahi Dilay benimde değiştiğimi söylemişti. Saçmaydı bunlar. Kimse kimse için değişmemeliydi. Bu kendine ihanetten başka bir şey olmazdı.
Düşüncelerimden kurtulmak için derin bir nefes aldım ve bizim tam ortamızda tek başına yürüyen Bilge'ye yetiştim.
"Tek başına yürümek sıkıcı olmuyor mu?" diye sordum hafifçe Bilgeyi yana ittirirken. Gülümsedi ve cevap vermedi.
"Sen iyi misin?" diye sordum bu seferde.
"İyiyim. Sadece yorgun hissediyorum biraz."
"O bende de var. Birileri yürümenin çok mantıklı olduğunu söyledi." dedim arkamdan gelen Çağıl'a dönerek. Bilge yine gülümsemekle yetindi.
"Yürü işte daha ne istiyorsun? Bunlar da olmasa hareket edeceğin yok." dedi gülerek.
"Bir kere ben hareket ediyorum tamam mı? Üşengeç bir yapım var sadece." dedim göz devirerek. Poşetler elimi kesmeye başladığında neredeyse ağlayacaktım. Bir an beni bırakın devam edin siz demeyi düşünsem de sesimi çıkartmadım.
"Çok mu acıttı?" dedi Çağıl elime bakarak. Kafamı salladım. Yanıma geldi ve elimdeki bütün poşetleri aldı.
"Ya bırak ben taşırım." dedim poşetleri geri almaya çalışarak. Kafasını hayır anlamında salladı ve konuşmaya başladı.
"Geri vereyim de sonra bütün gün poşetlerin hepsini bana taşıttın insan bari bir tanesini alır diye başımın etini ye." Bu dediğine gülümsedim ve bir şey demeyerek yürümeye devam ettim. Karşımda ormanın girişini görünce bir anda kahkaha atmaya başladım. Ben bile bu kadar sevineceğimi tahmin etmemiştim. Burası çok güzel bir ormandı ve pikniğe gelen bir sürü insan vardı. Bugünün güzel geçmesini umarak çoktan ormanın içine girmiş beni bekleyen Çağıllar'a doğru hızlı adımlarla yürüdüm.
"Şimdi, ben ve Barlas hallederiz mangalı. Kızlar sizde biz bunları yaptıkça salata falan hazırlarsınız. Tamam?" dedi Çağıl hepimize sırayla bakarak. Kafamızı onaylar anlamda salladık ve her kez bir şeyler yapmaya başladı. Dilay masa örtüsünü serdi. Bardak,çatal ve kaşıkları masaya koydu. Salata için kesme tahtasını ve patlıcanın kabuğunu koymak için bir tabak çıkardı. Eline bir bıçak aldı ve gülümseyerek etrafına baktı. Bu hali bana komik gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarmaşık
ChickLitGenellikle hep erkekler sarar bir kızın yarasını. Peki bir erkeğin kapanmak bilmeyen yarasını bir kız sarmaya çalışırsa başarılı olabilir mi? Prensin uyuyan prensesine ulaşması için geçtiği sarmaşıkları bir prenses geçmeye çalışırsa eğer, ne olur...