Sarmaşık-3

194 25 3
                                    

Onu daha fazla böyle görmek istemediğimden yerden kaldırdım. Tam o sırada adının Barlas ve Bilge olduğunu öğrendiğim ikizler içeriye girdiler. Bizi bu şekilde görmüş oldukları için şaşırdıkları belliydi. En azından beni burada beklemedikleri kesindi. Kolumun altında olan Çağılı,Barlas kendi kolu altına aldı. Ve daha sonra konuşmaya başladı.

"Ne oldu burada böyle? Ne yaptın kardeşim gene kendine." Dedi Çağıl'a bakarak.

"Sonra konuşuruz Barlas sırası değil şuan." dedi oda ona bakarak.

"Sarılı olan eliyle bardağı kırmış. Hastaneye götürelim." dedim bende Çağıl'ın diğer kolunun altına girerek. Perişan haldeydi. Yürüyecek gücü kalmamıştı. Bu yüzden ona yardımcı oluyorduk.

Barlas kafasını salladı ve hep beraber bulunduğumuz kafeden çıktık. Bu olanlar sırasında Bilge hiç konuşmamıştı. Arabada Çağıl ve ben arkada, Barlas ve Bilge'de önde oturuyordu. Dilay'a kafeden ayrıldığımı yarın her şeyi söyleyeceğimi anlatan bir mesaj attım. O kesin merak eder her yerde aramaya falan kalkışırdı. Huyunu biliyordum.

Hastaneye vardığımızda Barlas yanıma geldi ve Çağılı taşımamda yardımcı oldu. Yine hastanede karşılaştığımız acil bölümüne girdik. Bu sefer onu benim olduğum yere yatırmışlardı.

"Sen yatmıştın burada değil mi?" dedi. Kafamı sallayarak onu onayladım.

O sırada içeri hemşire girdi ve elinin durumuna baktı. Şanslı olacak ki bu sefer eline cam parçası girmemişti. Hemşire dikkatli bir şekilde yarığın olduğu yeri dikti. Eline pansuman yaptı ve sardı.

"Lütfen elinizi kullanmayın. Yarık olan eliniz gittikçe kötüleşiyor iyileşeceğine. 1 hafta sonra gelin dikişinizi çıkaralım. O zaman krem de vereceğim daha çabuk iyileşmesi için. Geçmiş olsun." Dedi ve uzaklaştı. Doktor gibi konuşmuştu. Kim bilir kimler geliyordu buraya aynı Çağıl gibi. Alışmış olmalıydı.Hemşireye teşekkür ettikten sonra bizde hastaneden çıktık. Saat çok geç olmuştu. Eve gitsem iyi olacaktı.

"Benim gitmem gerek şuradan taksiye binerim. Kendine dikkat et. Hoşça kal." Dedim Çağıl'a bakarak.

"İstersen biz bırakırız seni." dedi oda bana bakarak.

"Hiç gerek yok görüşürüz sonra yani belki." dedim bende elimi saçlarımın arasından geçirerek. Ve arkamı dönerek taksi durağına doğru yürümeye başladım.

Eve geldiğimde kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki. Tarif edilmez. Def edilmez. Ne kadar uyursan uyu geçmez. Beden yorgunluğu değil çünkü. Ruhum yorgun. Tek bir duyguyu daha barındıramayacak kadar yorgunum.

En azından pijamalarımı geçireyim dedim kendi kendime. Pijamalarımı da giydim ve kendimi yatağa attım. Bir an önce uyumam lazımdı. Yoksa düşünmekten kafayı yerdim.

***

Sabah uyandığımda baş ağrısından öleceğim sandım. Başım çok fazla ağrıyordu. Yavaşça yataktan doğruldum. Saate baktığımda 7'ye geldiğini gördüm. Üstümü değiştirip, elimi yüzümü yıkadıktan sonra evden çıktım. Okulda bir şeyler yerdim. Zaten annemde işe gitmişti anlaşılan. Evde yoktu çünkü. Her zaman ki gibi kulaklıklarımı taktım ve okula doğru yürümeye başladım.

Okuldan içeri girdim ve karşımda Çağıl'ı gördüm. Oda beni gördü ama kafasını geri çevirdi. Ne vardı da her karşılaştığımızda kafasını çeviriyordu ki? Bazen çok saçma hareketlerde bulunuyordu. En azından benim için saçmaydı.

Sınıfa doğru ilerledim ve kapıda Dilay'ı gördüm. Gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Birini arar gibi bir hali vardı. Beni arıyordu muhtemelen. Dün ki olan her şeyi anlatmamı isteyecek, sorguya tutacaktı beni. Bunların hiç birisini anlatmak istemiyordum. Belki daha sonra olabilirdi. Dilay beni gördüğü gibi yanıma geldi ve konuşmaya başladı.

SarmaşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin