Yatağımın tepesindeki vantilatörün üzerinde seken üç delik, yirmi dokuz vida, beş pervane, ve dört ampul vardı. Yana doğru döndüm ve acıyan kaslarım kendini belli etti.
"İzlemeni istiyorum. Ve yarın canının neden bu kadar yandığını hatırlamanı istiyorum."
Şaka yapmıyordu.
Elim farkında olmadan bedenime giderek bluzumun altından kaydı ve göğüs uçlarımı sıkıştırdı. Gözlerimi kapatarak kendi ellerimin dokunuşunu onun ellerinin dokunuşuna çevirdim. Uzun, zarif parmaklar...
Göğüslerimin alt kısmında, omuzlarımda, karın bölgemde...
Neredeyse bir buçuk sene önce Bay Auistin beni konuşmak için yanına çağırmıştı. Ofisine girdiğimde tek oğlunun son altı senedir Paris'de yaşadığını L'Oreal için pazarlama müdürü olarak çalıştığını açıklamıştı. Kariyerim için Yüksek Lisans stajımı RMG'de tamamlamam konusunda ısrar etmişti ve Bay Tomlison'un takımında olmamdan dolayı çok sevinecekti.
Auistin, bir sonraki hafta dağıtılacak ve Louis Tomlinson'un dönüşünü duyuracak olan bildirileri bana vermişti.
Büyük gün geldiğinde Auistin, o öğleden sonra yönetim kurulu toplantısının sonunda resmi olarak tanıtılacağı zamana kadar ortaya çıkmamıştı. Bütün gün stresten etrafta dönüp durdum.
Bir kaç dakika sonra Niall, gelmişti. Benim koltuğuma oturmuştu ve bir saat filmlerinin güzel yanlarından bahsetmiştik.
Çok geçmeden öyle çok gülmeye başlamıştım ki gözümden yaş gelmişti. Ofisin dış kapısının açıldığını, Niall'ın toparlandığını ve o anda arkadan da birinin dikildiğini fark etmemiştim. Niall kaşlarını aldırmıştı ve bana "Kes sesini" demek istiyordu fakat ben onu hiç dikkate almamıştım.
Çünkü açıkça görünüyor ki ben bir aptaldım.
"Ve sonra," dedim kıkırdayıp, "Siktir, bir keresinde kız terk ettiğim adamın siparişini hazırlamak zorunda kalmıştım'" diyor "Ve sonra Adam'da" yüzümü ciddileştirip sesimi kalınlaştırdım. "Evet, bende erkek kardeşine servis yapmıştım'" diyor.
Bir başka gülme krizine daha girdim ve arkamda sert ve sıcak bir şeye çarpana kadar birazcık geriye doğru sendeledim.
"Bay Tomlinson!" dedim onu fotoğraflardan tanıyarak "B-ben çok üzgünüm"
Eğlenmiş görünüyordu.
Niall ortamın gerginliğini azaltmak için ayağa kalktı ve elini uzattı "Nihayet sizinle tanıştığıma memnun oldum, Ben Niall Horan."
Yeni patronum kaşlarını kaldırarak Niall'ı süzdü "Memnun oldum." dedi elini uzatırken ardından bana döndü "Styles. İşyerine uygun davranış biçimini tartışmak için sizi beş dakikalığına ofisimde istiyorum." Konuştuğu zaman sesi ciddiydi. Ürpermeye başlamıştım. Daha ilk günden her şeyi berbat etmiştim.
Bakışları bir süre üzerimde gezdi, sonra yeni ofisine yöneldi. Kapı çarparken gidişini korku içinde izlemiştim.
Durumu yumuşatmak için aşağıdaki kafeye gidip ona koyu bir kahve aldım. Gergin bir vaziyette ofisine geldiğimde terlemiş avucumu pantolonuma sürüp saçlarımı geriye doğru attım. Kapıyı çalmamın ardından aniden "İçeri gel," dedi, ve ellerimin titrememesi için dua ettim. Dudaklarımı dostça gülümseyen bir şekle soktum, bu sefer iyi bir izlenim bırakma niyetindeydim ve kapıyı açtığımda telefonla konuştuğunu, önündeki kağıda not aldığını gördüm. İnce yumuşak sesiyle, dizlerimi titremesine neden olacak aksanıyla onu fransızca konuşurken duydum ve nefesim kesildi.
"Ce sera parfait. Non. Non, ce nest pas necessaire. Seulement quatre. Quatre. Merci, Ivan."****
(Çeviri: Bu çok iyi. Hayır. Hayır, gerek yok. Dört. Sadece dört. Teşekkür ederim, Ivan.)Telefonu kapatıp cebine koydu fakat başını not kağıdından hiç kaldırmadı. "Bir dahaki sefere Styles, işyeriyle ilgili olmayan bütün sohbetlerini ofis dışına saklayacaksın." dedi, sert ses tonuyla "Size çalışmanız için para ödüyoruz, boş dedikodularınız için değil. Yeterince açık mı?"
Gözlerini benimkilerle buluşturmak için kaldırana kadar gözlerim şaşkınlıkla büyümüş, dudaklarım aralanmıştı. Bir süre sessizce durup, silkelenip kendime geldim. Birdenbire Louis Tomlinson'la ilgili gerçeği kavradım. Fotoğraflarda göründüğünden daha nefes kesici olmasına rağmen hiç de hayalini kurduğum gibi biri değildi.
"Çok açık efendim," dedim, kahvesini önüne koymak için ona yaklaşırken.
Fakat tam masasına yaklaşmak üzereydim ki ayakkabım halıya takıldı ve öne doğru fırladım. Sessizce "Kahretsin!" diye mırıldandığını duydum. -kahve, artık pahalı takım elbisesinin üzerindeki sıcak lekelerden başka bir şey değildi.
"B-bay Tomlinson, çok üzgünüm!"
Bir havlu kapmak için banyosundaki lavaboya koştum ve geri geldim, önünde dizlerimin üzerine çökerek lekeyi silmeye çalıştım. Telaşımdan ve rezil oluşumdan durumun daha da felaket bir hal alacağını düşünmedim. Fakat birdenbire havluyu bacak arasına sürttüğümü fark ettim. Gözlerimi ve elimi çektim, pantolonun önündeki belirgin kabarıklık gözüme ilişince yüzümün kızardığını hissettim.
"Artık gidebilirsin, Styles" kalbim hızlanmıştı ve utançtan gözlerine bakamıyordum. Başımı salladım ve ofisten hızla çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beautiful Bitch || Larry Stylinson.
FanfictionNefreti ve cinsel çekimi aynı anda hisseden iki çift. Duydukları açlık bir ihtiyaca dönüştüğünde, İki bilinmeyen denklem olan X ve Y'i bulma vaktidir... (BoyxBoy) \/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\/\//\/\/\/\/\/ Hikaye smut! Ve arsız diyologlar içer...