İçeri girdiklerinde yüz ifadelerinde bir bıkkınlık vardı. Liderleri olduğunu tahmin ettiğim sarışın adam yanıma yaklaştı "Merhaba." diyerek elini uzattı. "Ben John, sen de meşhur Alan olmalısın?" Uzattığı elini sıktım.
"Evet, bildiğim kadarıyla o benim."
"Senin ortaya çıkacağını beklemiyorduk."
"Anlamadım?"
"Anlamaman normal, sana bilmen gerektiği kadarını anlatacağım. Ama önce seni diğerleriyle tanıştırayım. Mason-"
"Tanıştık sayılır, zaten bundan sonra görüşeceğimizi düşünmüyorum." diyerek Claire'in yanına oturdu. Mason diğerlerinden destek beklercesine onlara bakıyordu.
Diğer kız "Mason haklı, işiniz bitince beni çağırırsınız." dedikten sonra saçlarını savura savura odadan çıktı. Sert bir mizaçı vardı, bozulduğumu belli etmemeye çalıştım ama bunu çokta başaramadım. John rahatsız olduğumu fark etmiş olmalı ki "Sen Ellie'nin kusuruna bakma, kendisi pek sıcak kanlı değildir." John'un yüzünde mahcup bir ifade vardı. "Claire'le tanıştığınızı tahmin ediyorum ve son olarak Franklin." John, arkasında duran oğlanı işaret edince, gelip benimle el sıkıştı. "Aramıza hoş geldin Alan."
Franklin bunu söyleyince Mason'ın ona attığı bakış görülmeye değerdi. Gülmemek için kendimi zor tuttum, aynı sıcaklıkla Franklin'e "Teşekkür ederim." dedim.
John, "Tanışma faslı bittiğine asıl konumuza dönebiliriz." diyerek karşımdaki koltuğa oturdu. "Öncelikle güçlerin nasıl doğduğundan başlayalım. Güçleriniz kötülüğün hâkimiyet tutkusunun artmasıyla doğanın da onu engellemek amacıyla bir cadının aracılığıyla karşılık olarak çıkarttığı güçler. Zamanında kötü ruhları çağırmakla uğraşan başka bir cadı işi mahvediyor ve kötü ruhları bulundukları hapishaneden bilerek çıkarıyor. Bunu yapması için kandıransa içindeki yıldırım gücünün kötü tarafı seçmesi. Bu cadı kötü iblisleri insanların içine yerleştirerek onların akıllarını çelip kötü şeyler yapmalarına sebep oluyordu. Kötülük bu kadar hızlı artınca, iyilik yok olmanın eşiğine gelmişti. Bunun üzerine doğa başka bir cadıya dört elementin gücünü veriyor ancak tek başına kötülüğe karşı mücadele etmesi çok zor olduğu için yapmaması gereken bir şey yapıyor, güvendiği dört insana doğadaki dört elementin gücünü bahşediyor. Bu güçleri başkalarına bahşetmesi onun ölümüne sebep oluyor ancak bunu yapmasının amacı iyi-kötü dengesini tekrardan sağlamak istemesi. Ve bunu başarmaları için her gücün gelişmesine yardım edecek koruyucular olmasını sağlıyor. Ancak kötülük hiçbir zaman yok olmuyor. Bu sayede kötülüğün artması engelleniyor ancak hiçbir zaman bitmiyor, her zaman insanların içinde var. İyi ve kötülük çatışması asırlardır bu yüzden devam ediyor. Element güçlerinden her hangi birine sahip olan beden hayatını kaybederse güç o an yeni doğan başka bir bedene geçiyor, reenkarnasyon gibi düşün. Sende bu güçlerden birine sahipsin."
"Peki, bu gücün kime geçeceğini kim seçiyor?"
"Gücü taşıyabilecek bir bedene geçiyor."
"Gücü taşıyabilecek derken iyi biri mi olması gerekiyor?"
"Kişiliğe değil de daha çok gücü kullanabilecek yetisi olmasına bağlı."
"Ya biri çok geç ölürse o zaman nasıl doğuyor?"
"Yaşıtlık gibi bir durum söz konusu değil, sonuçta savaşırken de ölebilir. Farkındaysan hiçbirimiz aynı yaşta değiliz."
"Dört element dedin, peki benim gücüm hangisi?"
"Senin gücün iyi-kötü arasındaki yeri belli olmayan tek güçtür."
"Yeri belli olmayan derken?" Kafam allak bullak olmuştu, çünkü anlattıkları hiç gerçek gibi gelmiyordu.
"Yani gücün kullanım amacı kişinin kendisine göre değişiyor."
"Peki bu gücün bir adı yok mu?"
"Yıldırım."
Başımı ellerimin arasına alıp anlattıklarını düşünmeye başladım, benim dışımdaki herkesin her şeyden haberi varmış gibi hissediyordum. Bu adama nasıl güvenecektim, sonuçta beni kurtarmaya çalışması iyi olduğunu anlamına gelmiyordu, beni kandırmaya çalışıyor olabilirdi. Başım ağrımaya başlamıştı.
"Senin gücün en son 350 yıl önce ortaya çıkmıştı. Sürekli doğan bir güç değil yani ve geliştirebilirsen çok güçlü olabilecek kapasitede ama buna gerek yok. Güçlerini ortaya çıkarmamak hepimiz için en iyisi."
"Peki bunu ben nasıl başaracağım?"
"Kolay. Hiçbir şey yapmayacaksın çünkü gücünün ortaya çıkmasını istemiyoruz."
Neden öyle söylediğini anlamamıştım. "Ortaya çıkmasını istemiyoruz derken ne demek istiyorsun?"
"Senin nasıl biri olduğunu bilmiyoruz. Bizimle mi olacaksın yoksa kötülükle mi?"
Bunlar kafayı yemiş olmalı. Ayağa kalktım, sinirden elim ayağım titriyordu. Yerimde duramıyordum, odanın içinde gidip gelmeye başladım. Beni bir yandan koruyorlar bir yandan da beni istemiyorlar. Şu an cidden her şey karmakarışık. Kendileriyle bile bu kadar çelişirlerken benim onlara güvenmemi nasıl bekliyorlardı anlayamıyordum.
John ayağa kalktı. "Oturup ve biraz sakinleşmeye ihtiyacın var."
"Nasıl sakin olabilirim? Bilmediğim kişiler tarafından takip ediliyorum sonra siz ortaya çıkıyorsunuz. Beni kurtarıp her şeyi anlatıyorsunuz ama beni aranızda istemiyorsunuz. Üstelik idrak etmemi istediğiniz şeyler fazlasıyla ağır, daha nasıl sakin olabilirim sen söyle."
"Seni istemiyoruz demedik. Senin iyiliğin için söylüyorum. Etrafındakilere zarar verebilirsin, kontrolü zor bir güce sahipsin."
"Nasıl hepimiz aynı yerdeyiz? Hep aynı yerde mi ortaya çıkıyor bu güçler?"
"Hayır, tabi ki de. Bir şekilde buluyoruz birbirimizi."
"Anlıyorum ancak ben sizinle birlikte savaşırsam daha güçlü olmaz mıydık?"
"Olabiliriz, olmaya da biliriz."
Gerçekten ne yapmak istediklerini anlamıyordum ve sinirlerimin artık dayanılmaz bir noktada olduğunu hissetmeye başladım. En iyisi bir an önce burayı terk edip bir daha bunlarla görüşmemekti.
"İyi o zaman burada işim kalmadı. Her şeyi açıklığa kavuşturdun için sağ ol. Zaten böyle bir gücü istemiyorum ve izninizle buradan gitmek istiyorum."
"Tabi gidebilirsin."
Tam gidecekken diğerlerine de teşekkür etmem gerektiğini düşündüm. "Sizlere de beni kurtardığınız için teşekkür ederim." dedikten sonra arkamı döndüm ve kapıya yöneldim. John da arkamdan geliyordu, kapıdan çıkarken sormayı unuttuğum bir soru geldi aklıma.
"Peki John, senin bu hikayedeki rolün ne?"
Gülümsedi. "Bu soruyu bekliyordum. Ben bir koruyucuyum, söylediğim gibi her elementin kendine ait bir koyucusu vardır. Seni öylece kovmuş gibi olduk ama bu senin iyiliğin için. Lütfen darılma."
Cevap vermeden arkamı döndüm ve evin yolunu tuttum. Telefonum cebimde titremeye başlayınca kim arıyor diye baktım. Dan! Ona haber vermeyi unutmuştum. Telefonu cevaplayınca direk bana püskürdü. "Nerelerdesin sen? En az 30 defa seni aradım. Ulaşamayınca başına bir şey geldiğini düşündüm."
"Babamla ilgili bir durumdan dolayı eve dönmek zorunda kaldım. Kusura bakma sana haber vermeyi unuttum, benim hatam."
"Neyse. Zaten ben de yoldayım eve dönüyorum, sonra görüşürüz."
"Görüşürüz." Diyerek telefonu kapattım.
Yıldırım, Elementler, İblisler. Kafam allak bullaktı. Eve gidene kadar John'un anlattıklarını düşündüm. Onlar benim gücümün ortaya çıkmasını istemiyorlardı, zaten ben de istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Element Varisleri (Tamamlandı)
FantasyNormal bir hayatım vardı ya da ben öyle zannediyordum... Hayatım birden istemediğim ve en ufak bir biçimde bile hayal edemeyeceğim şekilde değişti... Evet Yıldırımın Varisi bendim ve bu fazlasıyla stresli bir durumdu. Üstelik dört element daha var...