İşte, şimdi de buradayız yusufçuk.
Bak, gördün mü? Beni öylesine delirttinki sahip olduğum son aklımıda yitirdim işte. Göz önünde olmayı seviyorsun diye kendi tabularımı yıktım senin için. Burası, burada yok edeceğim ve içimde sindireceğim seni yusufçuk.
Tam burası, başka bir yer değil.
Seni pişman edeceğimi söyledim yusufçuk, defalarca kez haykırdım bunu. Ama görmedin, gördüğünü sanmıyorum. Sen ne zaman beni görmeyi kabullendin ki zaten yusufçuk? Hiç denedin mi beni görmeyi? Ben seni defalarca kez gördüm yusufçuk. Defalarca ve defalarca.
İlk başta sana tapıyordum yusufçuk, diğer herkes gibi hayrandım sana. Ama yusufçuk, olmadığın biri davranmak büyük bir günah. İnsanlar sevdikleri kişinin aslında hiçte öyle olmadıklarını görünce nasıl yıkılırlar haberin var mı?
Ah yusufçuk, yusufçuk.
Beni delirtiyorsun.
Beni görmen için dizlerimin üzerine çöküp inanmadığım tanıya yalvardım ve ellerimin arasına keskin kenarlı bir nefret kondu. Bu nefreti kıskançlıkla yoğurdum yusufçuk. Sonra ne oldu biliyor musun?
Keskin bir çizgi çiz, resim çizmeyi sevdiğini biliyorum. Simsiyah, keskin uçlu bir çizgi çiz beyaz kağıda. İşte, bu çizginin ucu benim kalbime dayalı yusufçuk. Oraya saplanıp zavallı nefesimi çalmak için gün sayıyor. Ama yalnız başıma ölmeyeceğim; ölürken, senin o iğrenç bedeninide yanımda sürükleyeceğim.
1, 2, 3, 15, 18, 25, 37, 61.
Bugünde görmedin beni yusufçuk.
Sahi
Sen kanatlarına kondurduğun o iri siyah noktalardan başka bir şeyi görür müsün yusufçuk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Libellule
Short StorySıcak bir yaz sabahı uyandığımda karşılaşmıştık ilk defa senle. Sonra bir bakmışımki sinsice süzülmüşsün zihnime yusufçuk.