Bu gece nasılsın yusufçuk?
Çoktan uyudun mu yoksa uykuya dalmak üzere misin? Eğer uyumadıysan, bu gece neler düşünüyorsun?
Eğer benim nasıl olduğumu soracak olursan (ki sormayacağın acı bir gerçek), sana iki mahalle aşağımdaki harabeyi gösteririm.
Onunla benim aramda, birimizin nefes alması dışında hiç bir fark yok.
İkimizde, yıkılmak için son darbeyi bekliyoruz.
Ben ve bir türlü rayına oturmayan düşüncelerim, zor bir sınavdan geçirildik.
Yine.
Ah yusufçuk, senin gibilerin hiç bir acıması yok. Gözlerinize baktığımda bir parça merhamet göremezken basit bir şeymiş gibi onu seslerinize iliştirmeniz beni mahvediyor.
Tıpkı beni defalarca kırıp basit bir hediye ile kırıkların onarmasını bekleyen onlardan hiç bir farkınız yok bu konuda.
Ben manevi şeylere açım yusufçuk.
Maddi şeyler ne beni doyurur ne de üç gün önce özenle bedenine bırakılmış izleri yok eder.
Yoruldum yusufçuk, anlıyor musun?
Çizikler bile artık yöne değiştirdi, lakin uğurböceği bunları fark etmedi (görmezden geldi.).
Onları ve diğer şeyleri gör(e)mediği için onu suçlamıyorum.
Artık, birilerini suçlamak için bile gücüm kalmadı, buna sende dahilsin.
Senden nefret edecek gücü bile kendimde bulamıyorum, yaşananları kelimelere dökemiyorum. Anlatamıyorum, sen hiç anlatamamanın yükünü bilir misin? Kendimde insanların yüzlerine bakacak gücü bile bulamıyorum artık. Kendimi uykunun kollarına bıraktım, bir zırh gibi ona dolandım ve iyileşmeyş umdun.
Ama yusufçuk,
Ne senin açtığın yaralar ne de diğerleri hiç bir zaman iyileşmiyor.
İ y i l e ş m e y e c e k t e
Sadece sana, uğurböceğine ve sayın tırtıla asla ellerine geçmeyecek mektuplar yazıp duruyorum.
Çünkü bir şekilde günah çıkarmazsam,
Y o k o l a c a ğ ı m.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Libellule
Short StorySıcak bir yaz sabahı uyandığımda karşılaşmıştık ilk defa senle. Sonra bir bakmışımki sinsice süzülmüşsün zihnime yusufçuk.