Bu sabah seni göremedim yusufçuk.
Ama biliyorum, akşam yine ortaya çıkacaksın ve beni nefretimden kudurtacaksın.
Çünkü güzelim, sen ancak böyle yaşarsın. Nefretimle beslenmen gerek yaşamak için, içime saldığın kaos ve delilikle.
Seni küçük fahişe, beni böyle delirtmeye hakkın var mı sanıyorsun?
Bu sabah yorganların altında saklanıp apartmanın tıkırtılarını dinledim. Sabahlardan hoşlanmam, ben bir gece canlısıyım; güneşten nefret derecesinde hoşlanmam. Ama tıkırtıları severim, insan seslerini ve daha nicesi. Sen, beni bir deliye çevirirken insani kılar tıkırtılar beni.
Bu sabahta dünün aynısı oldu işte. Üst kat komşumuz yine çocuklarına bağırırken alttaki çift kavga etti yine.
Seninle benim varlığımızda böyle bir kavga işte yusufçuk. Varlığın bas bas bana bağırıyor ve bende sinirden bütün tırnaklarımı yiyorum. Diplerine kadar kemiriyorum onları, böylece daha fazla kendime tırnaklarımdan bir yol kazıyamam; aynı zamanda o ilgi çekmeye çalıştığın kanatlarını koparıp atamam. Çünkü acır, öyle derinden kemirdim ki bu mektubu yazarken sızlıyor her biri.
Artık baş parmağımı rahat kullanamıyorum yusufçuk. Bu seni mutlu etti mi? Kesinlikle etmiştir. Sonuçta baş parmağımı kullanamazsam yazı yazamam.
Ah, özür dilerim senden. Lakin gerekirse elimi kessinler, zehrimi kelimeler aracılığı ile sana ulaştırmadan duramam. Artık öyle bir seçeneğimiz kalmadı seninle benim.
Senden nefret ediyorum yusufçuk.
Senden nefret ediyorum.
Çünkü canımı yakıyorsun yusufçuk.
Canımı çok fazla yakıyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Libellule
Short StorySıcak bir yaz sabahı uyandığımda karşılaşmıştık ilk defa senle. Sonra bir bakmışımki sinsice süzülmüşsün zihnime yusufçuk.