Odamın hemen dibinde, merdivenin orada bilgisayar oyunu oynayan küçük kardeşim fazla ses yapıyordu.
"Deniz!"
Ben uyumaya çalışırken o ses yapıyordu ki o böyle yapınca uyuyamıyordum. Uyumak istiyordum çünkü birkaç saat sonra babama taşınacağım gerçeğini unutmak istiyordum.
Yorganımı burnuma kadar çekip gözlerimi kapattım. Uyuyamıyordum. Sorun ses değildi. Stresliydim. Sevmediğim insanlarla aynı evde uyumak, onu geçtim aynı masada yemek yemek düşüncesi bile beni sinir krizine sürüklüyordu."Odama biri geliyor."
Ayak sesleri odama yönlenmişti. Biri geliyordu. Evet, haklıydım çünkü kapım tıklatılmıştı.
"Gelme desem de geleceksin. O yüzden tıklatma!"
Annem olduğunu biliyordum. Kapım yavaşça açıldı fakat odamı dolduran yoğun parfüm kokusu anneme ait değildi. Bu BABAM(!) dı.
"Doğa?"
Babam yatağıma doğru yaklaşarak adımı söylüyordu. Yorganı tuttu ve yüzümü görmek için usulca yorganı çekti. Göz göze geldik. Simsiyah gözleri vardı. Beni korkutuyorlardı. Ondan korkuyordum. Hem de çok.
"Baba, gelmek istemiyorum."
Babam bana bakarak güldü. Samimiyetten gülmüştü, bunu anlamıştım. Onu seviyordum aslında.
"Doğa, seni özledim kızım. Yanıma gel. Orada da arkadaşların var zaten."
Yorganı hızla üstümden çektim ve ayağa kalktım.
"O gerizekalılar benim arkadaşım değil!"
Hayatımda ilk defa babama bağırmıştım. Bunun iyi sonuçlar doğuracağını sanmıyordum. Babam bana gözlerini sabitleyerek bakıyordu. Korkuyordum. Çok korkuyordum. Bana yaklaştığı için mi korkuyordum yoksa elini yumruk yaptığı için mi, bilmiyordum. Bildiğim tek şey, karşımdaki adam benim babam olamazdı. Bu kadar acımasız bir baba olamazdı.
Yumruğunu gevşetti ve bana yaklaşıp sarıldı. Hıçkırıyordu sanki. Yoksa ağlıyor muydu? Öyle içten sarılmıştı ki. Sanki birinin sevgisine ihtiyacı vardı. Babam ağlıyordu. Kollarımı havaya kaldırmıştım. Ona sarılmıyordum. Ama ona sarılmak istiyordum çünkü hiç kimse benim önümde bu kadar çaresiz olmamıştı.
"Kızım, beni affet. Sana ihtiyacım var."
Babam ağlıyordu. Sesi titremişti sanki. İçim acıyordu. Ama babamın anneme yaptıklarını unutamıyordum. Ona, ölse bile sarılmayacaktım. Belki sadece numara yapıyordu? Hiçbir fikrim yoktu.
"Neden bana sarılmıyorsun?"
Çünkü senden ölesiye korkuyorum ve samimiyetine inanmıyorum, diye haykırmak istedim. Yapmayacaktım.
Babamı kendimden kibar bir şekilde uzaklaştırdım ve ona bakarak gülümsedim. Onunla gitmekten başka şansım yoktu.
"Tamam, geliyorum."
Babam bana bakarak gülümsedi ve gözyaşlarını sildi. Benden uzaklaşarak odamdan çıktı. Bu bir "hadi, hazırlan." Mesajıydı sanki.
Dolabımın önüne geçtim ve ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm kıyafetleri aldım. Diş macunumu, diş fırçamı vb. Valizime koyup aynanın önüne geçtim.
"Şimdi evdeki aptallar benle dalga geçecek."
Dalga geçeceklerdi. O yüzden en normal kıyafetlerimi seçtim ve üstüme geçirdim. Koyu yeşil bir bluz ve şort giymiştim.
Valizimi kaldırıp merdivenlere yöneldim fakat bunu indiremezdim.
"Doğa!"
Arkamda koşuşturan ergen kardeşim tüm dikkatimi dağıttı.
"Deniz gel de yardım et bana."
Deniz bana bakarak başını salladı ve valizin bir ucundan tuttu. İç geçirdi.
"Ne koydun lan bunun içine? Bu ne? Sanki katır ölüsü."
Sinirlenmiştim. Bu çocuk ne kadar saygısızdı böyle? E tabi onca yıl babamla yaşarsa olacağı bu.
"Deniz bak uzun süre annemle kalacaksın. Ağzına hakim ol."
Deniz bana bakarak kahkaha attı ve valizi sertçe kaldırdı. Beraber indirmeye başladık. Annem de merdivenlerin ucundan bize bakıyordu. Ona çok sinirliydim. Bu yüzden onunla vedalaşmayacaktım.
"Teşekkür ederim Deniz."
Valizimi indirmiştik. Kulpundan tuttum ve sonuna kadar açık olan kapıya yöneldim. Annem ise yanımda benden bir kucak bekliyordu. Valizi bırakıp Deniz'e sarıldım ve valizi tekrar tutup kapıdan çıktım. Annem tek kelime bile etmedi. Ben ise arkama bakmadan babamın arabasına yöneldim.
"Hazır mısın Doğa?"
Hazırım ya. Ne demezsin.
"Arkaya oturmak istiyorum baba."
Babam başını onaylarmışcasına salladı ve ben de arkaya geçtim. Çantamdan kulaklığımı çıkarıp telefona taktım. Babam o sırada valizi bagaja yerleştiriyordu.
Bagajın kapısını kapatıp yerine geçti ve simsiyah arabayı çalıştırdı.
"Doğa kulaklıkları çıkar sana anlatacaklarım var."
Imagine Dragons- I Was Me dinleyememek ne kadar acı olsa da babamı dinledim ve kulaklığı çantama deptim.
" Ne konuşacağız?"
Babam arabayı sürmeye başladı. Önce 10 ile gitti, sonra da 20 ile. Arabanın camından evimize baktım. Deniz oradaydı. Annem oradaydı. Sıcak kum oradaydı. Sanki her şeyimi orada bırakmışım gibi hissediyordum. Çünkü her şeyimi orada bırakmıştım.
"Evet, baba? Ne konuşacaktık,"
Bitkin bir tavır sergiledim çünkü konuşmak istemediğimi babamın anlamasını istiyordum. Fakat her zamanki gibi, anlamamıştı.
"Sana onlardan ve evin kurallarından bahsedeceğim."
Babam ciddiydi ve beni korkutuyordu çünkü daha ana yola çıkmamamıza rağmen 70 ile gidiyordu. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.
"Müge'yi tanıyorsun ama biz ona evde Eylül diyoruz. Hep 2. Adını kullanıyor. Eylül sakin bir kız. Kibar ve nazik. Siz iyi anlaşırsınız Eylül ile. Ama Çağan daha agresiftir. Çağan'ın üstünde fazla durma hemen sıkılan birisi. Çağan, iyidir ya. Ukala veya vurdumduymaz değil. Gelelim Lina'ya..."Babam boş boş evde olup biteni anlatırken cama kafamı yaslamış dışarıyı izliyordum. Bir sessizlik oluşunca başımı kaldırdım ve babama döndüm.
"Baba acaba sen de onlara benim için böyle bir konuşma yaptın mı?"
Babam cevap vermemişti. Evet, onu hep böyle sustururdum. Onu seviyordum fakat o üvey çocuklarını öz çocuklarından daha çok seviyordu.
"Tamam baba. Ben cevabımı aldım. Şimdi, müzik dinleyebilir miyim?"
Babam arabayı kenara çekti ve elini direksiyona savurdu.
"HAYIR!"
O bunu yaptığı an kaslarım titremişti. Ölesiye korkuyordum. Anneme yaptığını, koskoca kadına yaptıklarını bana hayli hayli yapardı.
"Sana daha Lina'yı anlatacağım! Sus ve dinle!"
Babam sinirlenmişti ki hiç şaşırmamıştım çünkü her zamanki haliydi.
"Tamam."
Çıtımı çıkarmadan yerin dibine girip orada usulca bekledim. Babam arabayı çalıştırdı ve sürmeye devam etti, bir yandan da Lina'yı anlatıyordu.
"Lina iyidir. O beni her zaman destekler. Onu seviyorum. Lina'ya saygılı davran ve ona sesini yükseltme. Ha bir de, evin kuralları-"
Öksürerek babamın sözünü kestim.
"Keşke sen de anneme saygılı davransan. Biliyorsun bu devirde her şey karşılıklı babacığım."
Bunu söylediğim için egom tavan yapmıştı çünkü böyle bir şey söyleyeceğim aklımın en ıssız sokağına bile uğramamıştı. Babam birkaç saniye sustuktan sonra evin kurallarını anlatmaya başladı. Bu adam beni takmıyordu.
"Evin 5 kuralı var. Herkes saat 10'da yatacak ve saat 10'dan sonra kimse odasından çıkmayacak."
"Ya tuvaletim gelirse?"
Babam ofladı.
"Odanda banyo var."
Bunu duyduğuma sevinmiştim çünkü bir avuç tanımadığım insanla aynı banyoyu kullanmak iğrençti.
"Birinci kuralı söyledim. İkinci kural ise, odanı hep sen temizleyeceksin. Mutfak, salonu da hep beraber temizleyeceğiz. Üçüncü kural, hiç kimseyle tartışmayacaksın. Eğer tartışırsan evin tamamını sen temizleyeceksin."
"Baba ben külkedisi değilim karıştırdın herhalde."
Babam kahkaha attı. Gene sinirden, gene sinirden...
"Sen zaten külkedisi olamazsın. O saat 10'dan sonra dışarı çıkıyor."
Ahh baba.
"Dördüncü kural, yemek seçmeyeceksin. Lina ne yaparsa o yenecek."
"Yani tabağa sıçsa bile yiyecek miyim?"
Babama cins cevaplar vermek fobimdi. Çünkü onu susturmayı seviyordum. Ama beni takmıyordu.
"Ve son kural da, bu dört kuralın birine dahi uymazsan sana ceza vereceğim."
Ahh. İçim çok ferahlamıştı. Ne kadar da Chirstian Grey bir erkek.Babam konuşmasını bitirince kulaklıklarımı çıkardım ve başımı cama yasladım. Gözlerimi kapatıp kendimi o derin müziğe bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK KUMLAR~(Askıda)
Teen Fiction"Doğa sıcak olan her şeyden nefret ediyordu. Nedenini bilmiyordum ama anlamıştım. Yanlışlıkla üstüne kahve dökmüştüm ve öyle korkmuştu ki. Kardeşiyle yaşadığı kum kavgasını da anlatmıştı. Babasının kendine olan davranışlarını. Sevmediği insanlarla a...