6. Bölüm

41 7 1
                                    

Mahvolmuştum. Dün gece aklımdan çıkmıyordu. Babam bizi yakalamıştı ve Çağan suçu üstlenmişti. Babam ona kızmadı ama (!). Şu hayatımda her zaman suçlu, hatalı ben olurdum ona göre. Bu babamın kaçıncı suçlayışıydı, saymayı bırakmıştım. Çağan'a eve gitmesi için bağırmıştı. Ben ise babamla merdivenin orada yalnız başıma kalmıştım.
"Baba...."
"Sana kurallardan bahsettiğimi hatırlıyorum Doğa."
Tartışmamız aklımdan çıkmıyordu. Babam bana hayatımda ilk defa (!) vurmuştu.
Yorganımı, tüm vücudumu kaplaması için çektim. Gözlerimi kapattım ve kendimi müziğin dinlendirici sesine teslim ettim. Telefondan saate baktım. Saat 02.05 idi. Bu saatlerde karşı grupla bir şeyler yapacaktık sanki. Ah! Mikrofon cebimde yoktu. Aradım ama bulamamıştım. Herhalde merdivenlerin orada düşürmüştüm. Kulaklıklarımı kulağımdan çıkardım ve yorganı yere ittim. Ayaklanıp gözlerimi sildim. Aşağıya inmeye cesaretim yoktu. Korkuyordum inmekten.
Hani ben cesurdum? Hani ben korkusuzdum? Bunlar yalan olamazdı. Kendime yalan söylemeyecektim. Yatağımdan kalkıp kapımı sessiz bir şekilde açtım. Açtığım anda bir karartı görmüştüm. Bağırma içgüdüm harekete geçmeden elimle ağzımı kapattım.
"Doğa, yarım saattir mikrofondan sana sesleniyorum! Duymuyor musun ha?"
Her yer karanlıktı. Önümde duran Ares'in, eve nasıl bu kadar sessiz bir şekilde eve girdiğini anlayamamıştım. Ve ayrıca Ares yüksek sesle konuşuyordu.
"Sakin ol! Mikrofonu bahçede düşürmüşüm. Çağan nerede?" Dedikten sonra Ares'in mimiklerinin değiştiğini hissetmiştim. Şaşırmış olmalıydı.
"Çağan seninle değil mi?" Diye çıkıştı bana. Hayır aptal! Gördüğün gibi Çağan yanımda değil!
Ares hemen yanımdaki odaya kapısını tıklatmadan daldı. Ağzını açmış şaşkınlıkla bakıyordu odaya. Ben de Ares'in yanına gittim. Çağan.. Yoktu. Anlayamıyordum, bu çocuk nereye gidebilirdi?
"Anladığım kadarıyla Çağan ortaya erken gitmiş."
"Ortaya mı? Orta mı?"
Ares sırıttı ve hafifçe kolumdan tuttu.
"Orta. Orası diğer grupla buluşacağımız yer. Aslında tam buluşma denemez. Her neyse, şu evden dışarı çıkana kadar beni takip et. Sonra mikrofonu düşürdüğün yere gidip mikrofonu al ve o eski eve gel. Benim acelem var. Sen de koşarak gel. Tamam mı?"
Bu karanlıkta beni yalnız mı bırakacaktı? Bu çocuğun ya aklı çalışmıyordu, ya dalga geçiyordu ya da ciddiydi. Ama bence ciddiydi. Bu yüzden onunla inatlaşmak istememiştim.
"Tamam anladım." Diyerek sinirli bir şekilde Ares'in önüne geçtim ve merdivenleri yavaş adımlarla inöeyr başladım. Anında Ares arkamdan boynumu sıktı. Bu sefer bağırmamı tutamamıştım.
"Ah! Ne yapıyorsun?"
Ares eliyle ağzımı kapattı ve kolumu sıkıca tutup merdivenlerden inmeye başladı. Hem hızlı hem de ses çıkarmadan iniyordu. Ben de koşmak zorunda kaldım. Bu çocuğun kol tutma ile ilgili takıntısı vardı herhalde.
"Sakin ol biraz geliyorum işte!' Diye geveledim. Ares takmadı. Evin arka kapısına geldiğimizde kolumu bıraktı ve kapıdan çıktı.
"Bak, mikrofonu bulup apartmana gel." Deyip koşar adımlarla oradan uzaklaştı. Ben ise kapının eve bakan tarafında birkaç saniye bekledim. Beynim durmuştu, bir şey düşünemiyordum. Kendime gelmem gerektiğini biliyordum ama bunu da düşünemiyordum. Başım dönüyordu. Yavaşça yere oturdum ve başımın geçmesini bekledim. Birkaç saniye sonra ayağa kalktım. Bu evden çıkmam gerekiyordu.
Odama çıkan merdivenin oraya gittim. Telefonumu cebimden çıkarıp ışığını açtım ve yumuşak görünen çime tuttum. Merdivenin etrafında 360 derece dönmeme rağmen hoparlör yoktu.
"Burada," diye ekledi arkamdaki tanıdık ses. Arkamı döndüm, Çağan'dı. Bana yaklaştı ve hiçbir tepki vermeden sarıldı.
"Babanın ne yaptığını gördüm, ama korktum. Engel olamadım, özür dilerim," dedi. Önce sarıldı ve nefesini vermedi. Birkaç saniye sonra hıçkırmaya başladı.
Şu an bitmiştim. Kendimi hissedemiyordum. Sanki zaman denilen kavram, yok olmuştu. O kadar garip hissediyordum ki. Ne hissettiğimi bile bilmiyordum. Hiç hissetmediğim bir histi bu. Ama güzeldi. Bana sarılıyordu, benim için endişelenmişti ve benden özür diliyordu. Bana değer veriyordu. Bunu hissetmek cidden güzeldi çünkü hayatımda ilk defa birinin bana değer verdiğini hissediyordum. Çağan'dan uzaklaşmadım. Ona sarıldım ve gülümsedim. Ona aşık değildim veya ona karşı özel bir şey hissetmiyordum. Ama onu seviyordum ve onun da beni sevdiğini bilmek bana ağlama hissi uyandırıyordu. Montaine'de okumuştum, bir insan neden ağlar? İnsan, mutluluğu ona fazla geldiğinde, o mutluluğu kaldıramadığında ağlar. Veya üzüntüsü fazla geldiğinde. Şu an ağlamak istiyordum ama sebebi mutluluktu. Beni koruyamadığı için üzüntüden mahvolmuş biri bana sarılıyordu. Bu o kadar rahatlatıcı, o kadar güzel bir histi ki. Bu anın bozulmasını istemiyordum. Ama bozmak zorundaydım çünkü geç kalıyorduk. Çağan'dan bir adım uzaklaştım ve elindeki mikrofonu cebime koydum.
"Geç kalmak istemem," diyip gülümsedim ve yürümeye başladım. Çağan da arkamdan koşar adımlarla gelip bana yetişti. Apartmana doğru yürümeye devam ettik.
***
"Geç kaldınız!" Diyerek Çağan'ın boynuna atladı Miran. Birkaç saniye sarıldılar sonra Miran geri çekildi. Amacını anlayamamıştım, bu konu üzerinde düşünmeyecektim.
Apartmanın önündeydik. Apartmandan Ares, Yağız ve Ecre çıktı. Altı kişiydik. Ares'in elinde büyük bir çöp poşeti vardı. Poşeti yere attı ve ağzını açtı. İçinden takırtılar geliyordu.
"Bu poşette silahlar var. Tüfek değiller çünkü paintball değil. Bildiğiniz silah. Ama içlerinde kırmızı boya var. Bir de uşuyturan bir şey. Bunu birine sıktığınızda sıktığınız kişinin yeri kırmızı olur ve o kısım uyuşur. Bu yüzden genelde bacaklara sıkarız. Aslında bunları Doğa'ya anlatıyorum. Siz daha önceden biliyordunuz zaten." Diyerek sözünü bitirdi Ares. Poşetin ağzını biraz daha açtı ve içinden bir tane silah alıp bana attı. Havada tuttum ve silahı inceledim. Poşetten bir paket daha çıkardı ve bana attı. Onu da aldım ve incelemeye başladım. Poşetin içinde mermi şeklinde donmuş boyalar vardı. Altı taneydi.
Ares "Eğer silahının içindeki biterse buradan koyarsın. Aksiyon filmi falan izlemişsindir, nasıl takılacağını biliyorsundur diye umuyorum." Dedi ve poşetten bir silah aldı. Cebinde zaten paket vardı.
Birkaç saniye herkes bana baktı, sonra poşetten silahları aldılar. Bir şey merak ediyordum, soracaktım fakat pot kırmaktan korkuyordum.
"Bu silah acıtıyor mu?" Diyerek silaha odaklandım. Yağız kahkaha attı ve bana yaklaşmaya başladı. Elindeki silahı bana doğrulttu ve "birazdan anlarsın" diyerek ateş etti. Koluma ateş ettiğini anında hissetmiştim. Elimi koluma götürdüm ve kahkaha attım. Ecre yanıma koştu ve kolumu kavradı.
"Yağız, biz grup arkadaşlarımıza ateş etmeyiz," diyerek elindeki ıslak mendille kolumu sildi. Yağız şaşırmıştı. Herhalde ağlayacağımı falan sanıyordu fakat katlanamayacağım bir acı yoktu ortada.
Ares birkaç saniye ıslık çaldı ve bana doğru koştu. Herkes arkama dizildi. Birkaç saniye sonra görüş alanıma birkaç kişi gelmişti.
"Bunlar karşı gruptan," diye ekledi Miran. Soğukkanlı maskemi taktım ve tek kelime etmedim. Onlar 7 kişilerdi. Tek tek saymıştım fakat sanki kız eksikti. Çünkü onlarda bir kız vardı.
Bu mu yeni üyeniz?" Diye alaycı bir şekilde konuştu içlerinden bir erkek. Bizim gruptan hiç kimse bir şey söylemedi. Karşı gruptakiler aralarında konuşurlarken sanki benimle dalga geçiyorlardı. Sinirlenmiş ve hırs yapmıştım. Hepsi gülüyordu, bana bakarak. Bu durumu en son birinci sınıfta yaşamıştım. Ve en son o zaman yaşayacaktım. Aralarında durmadan beni süzen ve dalga geçer gibi bakan bir çocuk vardı. Silahımı ona doğrulttum.
Ares anında kolumu tuttu ve indirmeye çalıştı. Ben ise Ares'i umursamadım. Nefesimi tuttum ve silahı ateşledim. Tam isabet! Çocuğun boynuna sıkmıştım. Herkes şaşkınlıkla bana bakıyordu ki bizim gruptan bir uyandık "başladı" diye bağırdı ve herkes bir yerlere saklanmaya başladı. Ben ise ortalıkta kalmıştım. Benim sıktığım çocuğa gruptan biri "Rüzgar," demişti. Bu o çocuktu. Ben ortalıktaydım. Biri bana sıksa anında uyuşurdum ama garip olan şu ki Rüzgar sandığım çocuk ta ortakıktaydı, bana bakıyordu. Silahını eliyle kavradı ve bana tuttu, o anda koşarak saklanacak bir yer buldum. Apartmanın arkasına saklanmıştım. Biri yaklaşıyordu. Başımı sola çevirdiğim an Miran'ı görmem bir olmuştu. Kolundan vurulmuştu ama hiçbir tepki vermiyordu.
"Bana bak Doğa, iyi bir başlangıç yaptın ama eğer rezil olmak istemiyorsan bugün vurulma. O zaman senden korkarlar belki," deyip geldiği yere tekrardan gitti. Korkuyordum. Arkadan sesler geliyordu. Çağan'ın "dur!" Sesi, Ares'in inlemeleri, Ecre'nin çığlıkları...
Saklandığım yerden koşarak uzaklaştım ve apartmanın içine girdim. Merdiven vardı. En üst kata ulaşabilirsem düşmanı oradan vurabilirdim. Merdivenleri koşarak çıktım ve çatı katına ulaştım. Karşı gruptaki kız oradaydı. Benim düşündüğümü düşünmüştü. Rüzgar vardı, çok şiddetli esiyordu. Bu beni cesaretlendirdi. Kıza silahı doğrulttum. Arkasını dönük olması benim için avantajdı. Silahı ateş ettim. Kızı başından vurmuştum! Kız anında yere yığıldı, herhalde bayılmıştı. Onu umursamadan uçurum noktasına geldim ve aşağıya baktım. Herkes bir çatışma halindeydi. Bir çocuk durmadan Çağan'ın bacağına sıkıyordu. Silahı ona doğrulttum ve ateş ettim ama ıskalamıştım. Derin bir nefes aldım.
"Bunu yapabilirsin Doğa," diyerek kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Nefesimi tutup silahımı doğrulttum ve tekrardan ateş ettim. Çocuğun tam kafasına isabet etmişti. Sıktığım an geri çekildim çünkü herkes yukarıya bakmıştı. Beni görmelerini istemiyordum, en azından karşı grubun.
"Demek beni omzumdan vuran sensin," diye bir ses duydum arkamdan. Arkamı anında döndüm, Rüzgar'dı. Eliyle omzunu ovuyordu. Elindeki silahı bana doğrulttu ve ateş etti. Ateş ettiği an kendimi yana attım. Yere düşmüştüm. Rüzgar şaşkındı, duygularını gizlemeye çalışıyordu. Ama başarısız olmuştu.
"Seni öldüreceğim," diyerek düşmemden yararlanıp bütün kurşunlarını bacağıma sıktı. Hepsi aynı anda bacağıma gelince acımıştı. "Ah!" Diye bağırdım ve ayağa kalkmaya çalıştım, çalıştığım an tekrardan yere düşmüştüm.
"Eziğin tekisin" diye kahkaha attı Rüzgar. Beni sinirlendiriyordu. Cebinden çıkardığı paketi açtı ve silahına koymaya başladı. O anda ayağa kalktım. Ondan, onu görür görmez tiksinmiştim. Silahım yerde savrulmuştu. Silahıma doğru koşarken Rüzgar koluma sıkmaya çalıştı ama ıskalamıştı. Silahı yerden aldım ve Rüzgar'ın herhangi bir yerine gelmesini dileyerek ateş ettim. Tam olarak bacağına gelmişti. O tökezlerken, koşarak aşağıya indim. Merdivenleri ikişee ikişer inerken önümde bir çocuk belirdi ve silahını başıma tuttu.
"Bu uyuşturur. Ama başa sıkarsam, hem de aynı yere birkaç kez sıkarsam, kötü şeyler olabilir." Dedi. Ateş etmeye hazırlanırken kaçmaya çalıştım ama çocuk silahı tekrar kafama odakladı. İşim bitmişti. Burada işim bitmişti.


SOĞUK KUMLAR~(Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin