Adam kolumu sıkıca tuttu ve çekiştirdi. O kadar acımasızdı ki bana kumun sıcaklığını anımsatmıştı, canım çok acımıştı.
"Bırak beni!"
Ne yapacaktım? Çok savunmasızdım, silahım yoktu, çaresizdim. Bana ne isterlerse yapabilirlerdi, onları hiçbir şey engelleyemezdi. Ve bunu bilmek, daha kötüydü.
Keşke kaçmasaydım.
"Bir rahat dur!"
Zayıf olan bacaklarımı kaldırdı ama ayağımla yüzüne tekme attım.
"Yakala şu lanet şeyi!"
Kilolu adam kolumu tutarken zor da olsa ısırmaya çalıştım fakat eti o kadar sertti ki ağzıma bile alamamıştım.
"Ya bir dur,"
Ne yapacaktım? Hiçbir kaçışım yoktu.
"Size para veririm! Yeter ki beni bırakın,"
Kilolu olan kahkaha attı ve kollarımı daha çok sıktı. Tanrım, çok acıyordu! Sanırım kemiğimi kırmıştı çünkü katlanılmaz bir acı hissediyordum.
Çığlık çığlığa kalmıştım.
"Ah! Bırak!"
Adam beni sağlıklı istemiyor muydu? Kolumu bırakması gerekirken daha çok sıkıyordu.
"Lütfen bırak!"
Gözümden akan yaşlar adamın koluna düşerken tiksinmiş gibi yaptı ve hafifçe yüzüme vurdu.
"Kıpraşmayı kes!"
Zayıf olan adam ayağa kalktı.
"Şunu bir bırak."
Kilolu olan yüzüme küçümseyerek baktı ve beni yere itti. Kolumun üstüne düşünce çığlık attım.
"AAH!"
Gerçekten çok acıyordu!
"Kes sesini."
Bakıştılar.
"Bunu boşver. Çok sinirlendim,"
Kilolu olan başını salladı ve bana yaklaştı. Aslında kaçabilirdim. Zor da olsa ayağa kalktım ve adamlara baktım; üstüme doğru geliyorlardı.
Tam zamanıydı. Tüm gücümü ayaklarıma verdim ve hızla koşmaya başladım, tabii ki de arkamdan koşuyorlardı fakat benim kadar hızlı değillerdi. En azından kilolu olan değildi. İşime gelirdi çünkü zayıfı alt edebilirdim sanırım.
"Rüzgar!"
Sesim çok... Çok korkmuş çıkmıştı. Titriyordum.
"Lütfen, hepsi bir rüya olsun,"
Ağlıyordum, bir yandan da hıçkırıyordum. Etrafta da hiç kimse yoktu. Sanki bilerek hazırlanmış acımasızca bir oyunun içine atılmıştım.
"Doğa!"
Karşıma baktım. Rüzgar bana doğru koşuyordu.
"Rüzgar, Rüzgar geliyorlar! Gitmemiz gerek, koş,"
Rüzgar'ı gördüğüme çok sevinmiştim. Ne kadar ona güvenmesem de, adamlardan daha güvenilirdi.
"Bak, orada-"
Sözümü kesen adamın boğazıma arkadan dolanan kolu oldu.
Rüzgar adamın koluna abandı ve çekmeye çalıştı.
"Bırak!"
Bu zayıf olandı. Rüzgar'dan birkaç adım daha uzaklaştı ve boynumu biraz daha sıktı. Adamın kolunu tutmaya çalıştım fakat gücümü yitiriyordum.
"Rüz-Rüzgar..."
Rüzgar gözümde bulanıklaşıyordu. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum, sanki Rüzgar'ın elinde bir şey vardı.
"Aptal çocuk!"
Bir şey olmuştu. Adam anında boynumu bıraktı ve geri geri yürümeye başladı.
"Ah!"
Boğazımı elimle ovuşturup nefes almaya başladım.
Ne olmuştu ki?
Adama baktım. Karnında bir bıçak vardı, duruyordu.
"Rüzgar?"
Rüzgar çaresiz görünüyordu. Bana baktı ve terleyen alnını sildi.
"Doğa, kaç."
Onu bırakamazdım. Kaçacaksak beraber kaçacaktık.
"Hayır,"
Kilolu olan bize ulaşmıştı. Rüzgar'ı çekiştiriyordu.
"Bırak onu!" Dedim ve adama arkasından vurmaya başladım. Sanırım ensesine sert vurmuştum, tökezlemişti.
"Rüzgar gel"
Arkamı döndüm ve koşmaya başladım fakat ikinci bir ayak sesi duyamıyordum. Başımı arkama çevirdim.
"Rüzgar!"
Zayıf olan bıçağı çıkarmış Rüzgar'ın üstüne yürüyordu, diğeri ise Rüzgar'ı kollarından tutuyordu.
Oraya doğru koşmaya başladım.
"Doğa, kaç!"
Rüzgar çok kötü görünüyordu. Tabii ki onu kurtaracaktım.
"Durun!"
Zayıf olanın yarasına yumruk attım ve onu yere ittim. Elindeki bıçağı alıp kilolu olanın üstüne yürüdüm.
"Bırak, yoksa,"
Adam güldü. Çok iğrenç görünüyordu.
"Yapamazsın, sende o yürek yok!"
Rüzgar bana baktı ve başını salladı. Koşarak adamın arkasına geçtim ve sırtına bıçağı saplayıp geri çektim.
Bayağı sersemlemişti.
"Kaç!"
Rüzgar adamın kollarından kurtuldu ve yanıma geldi.
"Gel benimle!"
Adamı bıçaklamıştım!
Elini tuttum ve onlara bakmadan koşmaya başladım. Rüzgar çok hızlı koştuğu için ona ulaşmak zordu ama durmamalıydım. Bir sokağa girdik ve gördüğümüz diğer sokağa girdik. Sonra diğer sokağa.
"Bekle... Biraz."
Nefes nefese kalmıştım.
"Bunu nasıl yapabildin?"
Neden şaşırmıştı ki? Kendi de yapmıştı.
"Sen nasıl yaptıysan." Dedim ve gülümsedim. Ellerimi dizimde birleştirdim ve hızla nefes almaya başladım.
"Ben yapmadım, görmedin mi? Blöftü. Adam bana çok yaklaşınca bıçağı tuttu ve yanlışlıkla kendine sapladı."
Burada cesur olan ben oluyordum sanırım.
Ona da bir özür borçluydum.
"Kaçtığım için özür dilerim,"
Öksürdüm.
"Ne bileyim, elimde değildi."
Omzumu sıvazladı ve elimi tuttu.
"O bıçağı ne yaptın?"
Cebimdeki kanlı şeyi çıkardım ve iğrenerek bıçağa baktım.
"Aldım."
Bıçağı aldı ve kanı bluzuna silip cebine koydu.
"Polise gitmeliyiz." Dedi. "Suçumuz yok."
Gidemezdik. Ben gidemezdim. Eğer babam öğrenirse hiç iyi şeyler olmazdı.
"Bunları şimdi konuşmak istemiyorum."
Doğrulup hızlı hızlı yürümeye başladım.
"Şimdi nereye gideceğiz?"
Rüzgar cebinden telefonunu çıkardı.
"Hay aksi! Ekranı kırılmış."
Güldüm. Benim telefonumu çıkarıp baktım. Garip olan, hiçbir şey olmamıştı.
"Haritadan merkezi bul. Oradan taksiyle gideriz."
Haritaya girdim ve oranın merkezini yazdım.
"Çok uzakta Rüzgar. Yürüyerek varamayız."
Rüzgar telefonuna birkaç kez bir şeyler tıkladı ve cebine koydu.
"Biri bizi bırakacak."
"Kim?" Dedim merakla. Aslında yeni yeni fark etmiştim. Güzel bir açıklama hak ediyordum.
"Beni neden buraya çağırdın? Bu, iğrenç yere."
Saçını düzeltti ve boğazına dokundu. Sanırım yeni fark ediyordum, boğazı mosmor olmuştu.
"Bizim toplanma yerimiz burası. Kimse bulamasın diye burayı seçtik ama, iyi bir seçim değilmiş."
"Kesinlikle." Dedim bir solukla. Biraz dinlenince kolumun acısını hissetmiştim. Gerçekten çok acıyordu.
"Rüzgar, kolum kırıldı."
Rüzgar anında başını kaldırdı ve hafif kızaran koluma baktı. Eliyle orayla uğraşıyordu.
"Yapma. Acıyor."
Ofladı ve yere oturdu.
"Hastaneye gitmemiz gerek."
Buraya hiç gelmemeliydim.
"Bir daha bu iğrenç yere asla gelmem."
Rüzgar'ın telefonu çalıyordu. Şarkıyı sevmiştim. Enigma her zaman iyiydi.
"Geldin mi?" Dedi ve hoparlöre aldı.
"Biraz yürüyün arabayı göreceksiniz."
Bir kadın sesiydi. Bizden büyük bir sesti.
"Gel."
Rüzgar'ı takip etmeye başladım.
"O kim?"
Sormamışım gibi yürümeye devam etti. Söylemesi gerekiyordu. Tanımadığım kişinin arabasına binmezdim.
"Söylemezsen seninle gelmem Rüzgar."
Tekrar ofladı ama bu daha büyüktü.
"Bak, her şeyi bilmene gerek yok. Her şeyi bilmek istemene de gerek yok."
Aslında haklıydı fakat tanımıyordum. Ne kadar beni kurtarmış da olsa, ona hala tam olarak güvenememiştim.
Yürümeye devam ettik ve geniş bir yola çıktık. Biraz ileride de bir araba vardı.
"İşte bu."
Eliyle cebini kontrol etti ve telefonunu çıkarıp mesaj yazdı.
"Hadi gel."
"Rüzgar," dedim acıyla. Kolum çok ağrıyordu. O kadar çok morarmıştı ki bakmaya korkuyordum.
Beni duymamıştı.
"Rüzgar!"
Çok acıyordu. Bu kadar acıya dayanabilir miydim bilmiyordum. Sanırım çok hassas bir bünyem vardı. Sadece kolum kırıldığı için bu kadar güçsüz düşemezdim.
Kolumu sıkıca tuttum ve yavaşça çöktüm. Başım dönüyordu, kolumun acısı beynimde yankılanıyordu sanki.
"Rüzgar,"
Rüzgar arkasını döndü ve beni gördü. Koşarak yanıma geldi.
"Hey,"
Sanırım bayılıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK KUMLAR~(Askıda)
Fiksi Remaja"Doğa sıcak olan her şeyden nefret ediyordu. Nedenini bilmiyordum ama anlamıştım. Yanlışlıkla üstüne kahve dökmüştüm ve öyle korkmuştu ki. Kardeşiyle yaşadığı kum kavgasını da anlatmıştı. Babasının kendine olan davranışlarını. Sevmediği insanlarla a...