13. Bölüm

12 2 0
                                    

"Bu ıslak kıyafetlerle eve nasıl gideceğim?" Dedim Rüzgar'a. Sanırım en çok benim ıslandığım belliydi çünkü en açık renk kıyafeti ben giymiştim.
"Gel," dedi ve kolumdan tuttu. Kolumun acısını tamamen unutmuştum.
"Diğer grupta işler nasıldı?" Dedi Barış aşağılayıcı bir sesle. Aslında hiç böyle şeyler olmamıştı, onlar fazla soğuktu.
"Daha disiplinli," dedim gözlerimi devirerek. "Onlar hakkında konuşmasam daha iyi olur."
Cemre ıslak saçlarını bıraktı ve önüme geçti.
"Bence konuşmalısın."
Aptal Cemre'yi önümden çektim ve yürümeye devam ettim.
"Bu doğuştan gelme şeysi de ne? Bu yetenek değil, zamanla kazanılan bir şey." Dedim gülümseyerek. Gerçekten öyleydi, yetenek olduğunu düşünmüyordum.
"Aslında o normal bir virüs değildi, bize pratik zeka gerek. Zeka da, doğuştan."
Barış yaklaştı ve yüzümü eliyle sildi.
"Gözlerinin rengi çok hoş."
"Bırak Barış, eve gitmem lazım." Dedim ve onu önümden çektim. "Eve böyle gidemem, babamı biliyorsun."
"Tamam o zaman!" Dedi ve tekrar gülümseyerek kollarını açtı. "Evet güzelim, diğer grup muhafazakarlar olarak adlandırılıyor. Biz ise, kötüler."
Güldüm.
"Çok iç açıcı."
Muhafazakarlar ile her şey çok daha sıkıcıydı, burada değildi. Sadece eğlenecektik.
"Birazcık şeyler yapalım mı?" Dedi Rüzgar. "Mesela, eve gidelim."
Ellerimi açtım ve anlamamış gözlerle Rüzgar'a baktım.
"Hangi eve?"
Arel "Zengin bir arkadaşınız var mı?" Dedi ve cebinden bir şey çıkardı. Anahtar gibiydi.
"Neden?"
Kahkaha attı ve kaldırımın kenarına oturup elindeki anahtarla oynadı. Sanırım iyi şeyler yapmıyorlardı, bu yüzden onlara "Kötüler" deniyordu. Amaçlarını henüz anlamamıştım fakat bu çıkarımı yapabilirdim.
"Hırsız değilim." Dedim sinirli bir sesle. "Eğer benden bunu isteyecekseniz hayır."
Barış omzuma hafifçe vurdu ve ıslanmış saçlarımı dolaştırdı, yeterince gıcık olmuştum zaten. Daha fazla yapmasına gerek yoktu.
Ve ayrıca bir şeyler çalacaksak ben yoktum.
"Hayır," dedim. "Ben bunu yapmayacağım."
"Yapacaksın." Dedi Arel. "Eğer bu grubun bir parçası olmak istiyorsan."
"Peki ya istemiyorsam?"
Her şeyi yapardım ama kimsenin bir şeyini çalmazdım. Çalamazdım.
"İstemek zorundasın." Dediler. Bundan kaçış yoktu.
"Hayır diyorum, yapmayacağım."
Rüzgar beni çekiştirdi ve kulağıma eğildi, fısıldayacaktı.
"Lütfen," dedi.
"Hayır, olmaz"
Yapmazdım.
"Peki ya ısrar etsek?"
"Neden hırsızlık yapıyorsunuz ki? Hepinizin durumu, iyi gibi. Kötü olsa bile bu, doğru değil."
Cemre sırıttı ve öne çıktı.
"Birini arkasından bıçaklamak da doğru değil."
Nereden biliyordu? Hemen Rüzgar'a döndüm.
"Nasıl söylersin?"
Sonra Cemre'ye döndüm ve bağırmak için kendimi hazırladım.
"Mecburdum!"
Gözlerini devirerek yanımdan geçti.
"Ne yapacağız şimdi? Geleneği de yerine getirdik, geri dönüş yok."
"Bunu yapmayacağım." Dedim ve hızla yürümeye başladım. Arel bağırıyordu.
"Dur! Kaçma!"
Genelde kaçtığımda başıma iyi şeyler gelmiyordu fakat hırsızlığa zorlanmaktan daha kötü bir şey gelemezdi, gelemezdi.
"Oraya girme!" Diye bağırdı Rüzgar. Ona bakmadım ve koşmaya devam ettim, geçen seferki gibi sokaktan sokağa giriyordum. Arel hala beni kaybedememişti. Biraz daha koştum ve eski bir apartmana girdim. Arel apartmanın önünde duruyordu.
"Nereye gitti bu?"
Sonra Rüzgar da geldi.
"Onu bulmalıyız. Başına bir şey gelebilir."
Cemre arkadan bağırmaya başladı. Sesine de kendisine de sinir oluyordum. Neden gruptaydı ki? Ne özelliği vardı? İnsanları gıcık etmekten ve moral bozmaktan başka bir işe yaramıyordu.
"Bulur o yolunu!" Dedi Cemre. Arel geri döndü, Rüzgar ise gittiğimi sandığı yola baktı.
"Ben onu arayacağım, siz gidin."
Rüzgar'a görünmemek için biraz yukarı çıktım. Üst kattan garip sesler geliyordu. Küçük bir oğlan bağırıyordu.
"Durun,"
Bir adam sesi duyuyordum.
"Şu çocuğu rahat tut! Biri duyacak."
Bu kadar tesadüf olamazdı, hayır olamazdı. O adamlar olamazdı.
"Halimi biliyorsun Polat. O küçük itleri bulmam gerek. Onların yüzünden Faruk hastanelik oldu. Sen de sus be!"
Benim bıçakladığım adam konuşan adamdı. Zayıf olan ise Faruk'tu.
"Buluruz ama polise gitmiş olabilirler, bu kötü olur."
Adını bilmediğim adam-kilolu olan-kahkaha attı.
"O zaman kendi yollarımızla bulacağız."
Polat da sırıttı ve çocuğun kolunu sıktı. Az da olsa bakıyordum.
"Lütfen," diye inledi çocuk. "Lütfen beni bırakın."
Çocuğun gözünden akan yaşlar yaşadıklarımı hatırlatmıştı. Beni de tutmuşlardı, aynen böyle tutmuşlardı.
O çocuğu kurtarmalıydım.
"Rahat dur velet!" Diyerek çocuğun kolunu daha çok sıktı. Yaşadıklarını anlıyordum, şu an ne kadar çaresiz olduğunu ve yardıma muhtaç olduğunu. Benden çok daha küçüktü, Deniz'den de küçüktü.
Derin bir nefes aldım ve merdivenlere ayaklarımı vurarak çıktım. Polat beni duymuştu.
"Bu ses de ne?"
Diğer adam ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye başladı.
"Bakacağım."
Apartmanın kapısına doğru koştum ve beni görebileceği bir konumda durdum. Aşağı indi ve etrafa baktı. Apartman fazla karanlık olduğu için beni görmemişti, bu yüzden hareket ettim.
"Selam!" Dedim ve apartmanın kapısını açtım. Kaçmaya hazırlıklı olmam gerekiyordu.
"Beni hatırladın mı?"
Adamın gözlerindeki kızgın aleve bakıp gülümsedim, sinirlenmişti.
"Sen!" Dedi dişlerinin arasından. "Seni küçük,"
Üstüme doğru koşmaya başladı, ben de apartmanın kapısını ona çarpıp kaçmaya başladım. Peşimden geliyordu.
"Dur lan!" Diye bağırdı. Benden yavaş koşması işime gelirdi ama anlamamıştım. Eğer bunları Ares şey ettiyse neden hala çocuk kaçırıyorlardı? Belki de Ares şey etmemişti, bilemiyordum.
"Buraya gel!"
Hızla koşmaya başladım ve tekrar sokaktan sokağa girdim, sokakları aklımda tutmuştum çünkü Polat'ı da halletmem gerekiyordu.
Adam izimi kaybetmişti. Gittiğim sokakları takip ettim ve tekrar apartmana girdim, sıra Polat'ındı.
Olabildiğince sert ayak sesleri çıkardım, çocuk da ağlıyordu. Sanırım beni o adam sanmıştı.
"Geldin sonunda!" Dedi ve ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. "Ses neymiş?"
Beni görünce yüzü değişmişti.
"Sen de kimsin?"
Ona da "Selam!" Diye bağırdım ve doğaçlama yapmaya çalıştım.
"O adam," dedim. Eğer doğruyu söylersem belki benim peşimden de koşardı. "O adamı ben bıçakladım." Dedim gülümseyerek. Bana yaklaştı, bu adamın da gözleri anında alev almıştı. Sanırım yaptıkları iş çabuk sinirlenmelerine sebep falan oluyordu.
Ah ne güzel.
Adam üstüme yürüdü, aynı şekilde apartmandan çıktım ve koşmaya başladım. Bu adam benden daha hızlı koşuyordu, farklı bir şey yapmam gerekiyordu.
Durdum ve adama baktım.
"Beni kovalamak mı, arkadaşını kurtarmak mı?"
Meraklı gözlerle gözlerime baktı.
"Arkadaşın şu an can çekişiyor." Dedim gülerek. Adam daha da sinirlenmişti, üstüme yürümeye başladı.
Saçmalamaktan başka bir şey yapmıyordum, biraz ciddi olmam gerekiyordu.
"Her neyse," dedim ve sokaklara girerek koşmaya başladım. Bu sokakları aklımda tuttuğum için çıkabilirdim fakat adam çıkamazdı. Yani öyle umuyordum.
"Oh be!" Diyerek tekrar sokaklardan çıktım. Bu adam da beni kaybetmişti sanırım. Koşarak apartmana gittim.
Çocuk ayak seslerimi duyunca ağlamaya başladı.
"Ağlama," dedim sakince. "Korkma."
Onu kaldırdım ve üstündeki kiri temizleyip elinden tuttum.
"Gel benimle."
Telefonumu çıkardım, iyi ki suya dayanıklıydı.
Rüzgar sekiz kez aramıştı. Sessizde olduğu için duymamıştım ve tekrar aradım.
"Alo?" Dedim titrek bir sesle. Ben de ağlayacak gibiydim.
"Neredesin? Ne oldu?"
"Konum atacağım." Dedim ve telefonu kapatıp çocuğa sarıldım.
"Annen nerede?"
Çocuk çok korkuyordu, konuşamıyordu bile. Kolundan tuttum ve koşmaya başladım.
"Şuradan bir kurtulalım."
Biraz yürüdüm ve insanların olduğu yere geldiğimde Rüzgar'a konum attım.
"Bak," dedim çocuğa gülümseyerek. "Annenin nerede olduğunu biliyor musun?"
Çocuk sulu gözlerini kirli minik elleriyle sildi ve olumsuzca başını salladı.
"Buluruz." Dedim ve ona tekrar sarıldım. İleriden de Rüzgar'ın sesini duyuyordum.
"Doğa!" Diye bağırdı, yanında Arel ve Cemre vardı.
"Ne oldu böyle?" Dedi Rüzgar. Cemre ise çocuğa bakıyordu ama çocuk yüzünü dönmüştü.
"Bu çocuk kim?" Diyerek gözlerini devirdi Cemre. Aynı anda çocuk yüzünü Cemre'ye döndü ve ona doğru koştu.
"Abi!"
Cemre eğilip çocuğa sarıldı ve başını okşadı.
"Ne oldu Ozan? Annem nerede?"
Ozan'dı adı.
"İki büyük abi, beni kaçırmışlardı." Dedi ağlayarak. Sonra eliyle beni işaret etti.
"Bu abla kurtardı."
Cemre'nin bana küçümseyici bakışları anında yok olmuştu. Ozan'a biraz daha sarıldı ve çocuğun elini tutup bana yaklaştı.
"B-Ben," dedi. Utanmış görünüyordu.
Teşekkür etmek istiyordu ama gerek yoktu. Hiç olmamıştı.

SOĞUK KUMLAR~(Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin