"Bak, beni dinle. O seni incitmek için yapmadı. Biz bir oyun oynuyorduk. Aslında oyun da değil. Daha farklı bir şey. O kaybetti, ve bunu yapması gerekiyordu. Ama yapamadı. Bu yüzden başka bir şey yapacak. Sen de bu işin içinde olmak zorundasın. Aslında değilsin, ama olmak isteyeceksin. Pekala, kabul ediyorum. O işin ne olduğunu eğer benimle otobüs durağına gelirsen hep beraber sana anlatacağız."
Daha adını bile bilmediğim Çağan'ın arkadaşı odamda benimle konuşuyordu. Neyden bahsettiğini anlamamıştım. Hiçbir şey anlamamıştım.
Ayağa kalktım ve ciğerlerimde hissedenekadar derin bir nefes aldım. Bedenimin buna ihtiyacı vardı.
"Adın ne?" Diyebildim sadece.
Birkaç saniye bekledi ve o masmavi gözlerini kıstı. Hafif kırmızıya çalan saçları gözlerinin önüne düşüyordu. Bu çocuk kesinlikle buraya ait değildi. Farklıydı. Sanki başka galaksiden gelmiş gibiydi.
"Ares."
Ares? Ares'ti demek. Zaten bu çocuğun adı Mert, Buğra veya herhangi böyle bir isim olamazdı.
"Sen Yabancı mısın?"
Bunu söylerken dilimin ucunda kalan haykırışımı bıraktım. Gülmek istemiştim çünkü hayatımda gördüğüm en görkemli çocuktu bu.
Ares odama tam olarak girdi ve elinde bir şey varmış gibi parmaklarını oynatarak bana yaklaştı. Kolunu bana doğru uzatıp elinde olan mikrofonumsu cihazı bana verdi.
"Bu sende kalsın. Bunu yastığının altına koyup uyu. İşte o zaman bizim işimize karışmış olacaksın. Tamam mı? Gece bundan ses duyduğunda Çağan'ın odasına git."
Her şey aşırı karışıktı.
"Şimdi benimle gel," diyerek kolumu tuttu ve mikrofonu cebime koydu. Beni odadan çıkarıp merdivenlerden indirdi. Tipine göre fazla güçlüydü.
"Bir dakika bekler misin?" Diyerek Ares'i durdurdum. Mikrofonu cebimden çıkarıp ona uzattım. Bana anlatanakadar onu almazdım.
"Bana olacakları anlat."
Ares beni bıraktı ve bahçeyi işaret etti.
"Gel. Bahçede anlatırım." Diyerek kapıya yöneldi. Ben de arkasından gittim. Bu çocuk o kadar garipti ki...
"Bak, bir bilgisayar oyunu gibi düşün. Bizim gibi bir grup daha var ve onlarla iddiaya girdik. Kaybeden, gruptan birini kazanana verecek. Onlarla savaşacağız. Yani silahın içine boya koyacağız. Kurşun yerine. Anladın mı şimdi? Ve her grupta en az 3 kız olmak zorunda. Bizde de 2 kız var, yani sana ihtiyacımız var. İstiyor musun?"
Sesi harikaydı. Anlattığı şeyler kötü olsa bile o sesin sahibine hayır diyebilmek mümkün değildi.
"Hey?"
Ares'in yüksek sesiyle kendime geldim. Bunu istiyordum fakat detaylar için hep beraber konuşmaya ihtiyacım vardı.
"Bak, olur. Ama tam olarak anlamadım. Durağa seninle gelirim. Orada detaylı bir şekilde bana anlatacaksınız."
Ares birkaç saniye düşündü ve gülümsedi. Başını sallayıp beni takip et, sinyali verdi. Ben de onun peşinden gittim.
***
Arkadaşlarının olduğu yere varmıştık sanıyordum fakat durakta değillerdi.
"Neredeler?" Diye sordum Ares'e.
"Burada buluşmayacaktık zaten. Seni ikna etmek içindi burası. Her neyse şu evde toplandılar. Gel benimle," dedi ve durağın tam karşısında tahtadan yapılmış, eskimiş ve terk edilmiş apartmana doğru yürümeye başladık. Buralar fazla ıssızdı. Beni öldürseler kimsenin ruhu duymazdı.
"Tık,tık."
Ares kapıyı çaldığı an garip bir ses geldi.
"Şifre?" Diye seslendi biri kapıdan.
Ares derin bir nefes aldı ve ağzını kapıya biraz daha yaklaştırdı. Sanki şifreyi benden saklar gibiydi.
Ağzında bir şey geveledi ve birkaç saniye sonra kapı açıldı. Ares içeriye girdi, sonra onunla beraber ben de girdim.
Ares bana döndü.
"Sana şifreyi söylemedim çünkü bizden biri değilsin. Hatta casus bile olabilirsin. Gel." Diyerek beni büyük bir odaya götürdü. Burası terk edilmişti. Yaşlı kokuyordu. Tahtaların çıtırtısı kulaklarımı doldururken Çağan'ın sesi de kulağımı acıttı. Odaya girdiğim an sıra şeklinde masaya oturmuş 5 kişi görüyordum. Üçü erkekti, diğerleri kızdı. Çağan en uca oturmuştu. Ares en ortaya geçti. Hepsi dikdörtgen masanın bir köşesindeydi. Ben ise hiç kimsenin oturmadığı yere oturmuştum. Sanki beni sorgulayacaklardı.
"Beni tanıyorsun, Çağan. Ben Ares ile kurdum bu grubu." Diye söze başladı Çağan. Ares'in yanında oturan oğlan kendini tanıttı.
"Yağız."
Tek söylediği buydu. Yağız cılız biriydi. Bana Deniz'i anımsatmıştı.
Yağız'ın yanında oturan kız çok güzeldi. Bu grubun en güzel kızıydı. Sarı saçları kahverengiyle buluşmuştu.
"Adım Ecre. Memnun oldum Doğa. Çağan bize seni, sen buraya gelmeden yarım saat önce falan anlattı."
Ecre elini uzattı. Ben de uzattım ve tokalaştık. Ecre'nin yanındaki kız ise, kısa ve siyah saçlı, ela gözlüydü. Normal bir kıza benzemiyordu. Çok kuralcı bir tipti sanki.
"Bak Doğa. Burada bizimle olmak istiyorsan dediklerimizi anında cevaplaman gerekecek. Benim adım da Miran."
Dediğim gibi, Miran kuralcıydı.
Çağan öksürdü ve bana odaklandı.
"Antalya'ya daha önce hiç geldin mi? Geldiysen kiminle ve ne için geldin?"
Anlamıştım. Eğer düşünürsem yalan söylediğimi anlayacaklardı. Ama düşünmeden cevap vermem gerekiyordu.
"Kardeşimle, tatile."
Ares Çağan'ın kulağına bir şey söyledi ve ardından bana döndü.
"Cesur olduğunu düşünüyor musun? Mütevaziliğe gerek yok."
Ben cesurdum. Bunu biliyordum. Bundan emindim.
"Cesur olduğumu biliyorum." Diyerek gözlerimi devirdim.
Ecre bana odaklandı ve soru sormak için doğruldu. Bunlar benden ne istiyorlardı? Kendimi suçlu gibi hissediyordum, polis sorgusunda gibi.
"En yakın arkadaşının adı ne?" Dedi Ecre.
"Koray," diye cevap verdim. Amaçlarını anlayamamıştım. Keşke yalan söyleyip bir isim uydursaydım. Aslında uydursam anlarlardı.
"Koray sana ihanet ederse, yani yalan söylerse onunla konuşmaya devam eder misin?"
"Hayır. Asla." Dedim sakince. Bunu da anlamıştım. Dürüst olup olmadığımı ölçüyorlardı.
Ares ayağa kalktı ve Yağız'ı çağırdı. Yağız'ın arkasından Ecre ve Çağan da gitti. Onlar farklı bir odada toplanıp konuşurken ben Miran'la aynı odada hapsolmuştum. Miran bana gülümsedi ve ellerini masaya vurup yüzüme yaklaştı. Korkmamıştım ama tedirgin olmuştum.
"Seni kabul edecekler. Genelde bizden biri olmak için onlar gelirdi ama onlar seni seçti. Seni kabul edecekler." Diyip yerine geçti. Miran manyağın tekiydi. Garip tavırları beni tedirgin ediyordu.
"BAM!" Diye bir ses geldi üst kattan. Aynı saniyede bir zil çalmaya başladı. Ares odaya telaşlı bir şekilde girdi.
"Bu yangın alarmı! Herkes dışarı çıksın!" Diye bağırmaya başladı ve orada olanlar dışarı çıktılar. Alarm sesi artınca kulaklarımı hissedemez olmuştum. Yerimden anında kalkıp kapıya yöneldim.
"Yardım et," diye bağırdı biri arkamdan. Bu Miran'dı. Ona yardım edecek vaktim yoktu çünkü Ares dışarıdan telaşlı bir şekilde bağırıyordu. Ama Miran'ı bırakamazdım! Ne yapacağımı bilemedim. Başım dönüyordu ve içeriyi duman sarmıştı.
Derin bir nefes almak isterdim ama dumandan dolayı alamadım. Kendime acilen gelmem gerekiyordu.
Kendime sert bir tokat attım. Bilincim yerine gelmişti. Miran sıkışmıştı, onun yanına doğru koştum ve onu çıkarmaya çalıştım. Yarı baygındı.
"Yardım edin!" Diye bağırmama rağmen kimse duymadı. Burada ölmeyecektim. Miran'ın kolunu omzuma attım ve kapıya doğru yavaş yavaş yürüdük. Kapıyı açtım ve Miran ile beraber yere düştüm. Ares anında kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. Miran da anında ayaklandı. Olanları anlamamıştım. Apartmana baktım, yanmıyordu. Sonra Ares ve Çağan'a baktım.
"Denedik." Dedi Çağan. "Seni denedik."
Anlamıştım. Sadık olup olmadığımı denemişlerdi herhalde. Sadıktım aslında. Bunu sormaları yeterdi(!) bence.
"Bizimle olacaksın artık," diye geveledi Miran. Bu çocuklar çok farklılardı. En azından artık samimiyetime inanmışlardı.
Ares "telefon numaranı ver," diye üzerime geldi. Çağan Ares'i durdurup gülümsedi.
"Ben veririm size. Hadi Doğa, eve gidelim. Sana detayları anlatırım. Hem çok geç olmuş. Saat 21.25."
Kurallar vardı. Çağan'ı onayladım ve evin yolunu tuttuk.
"Ares falan nasıl gidecek eve?" Dedim. Biliyordum saçmalamıştım.
"Onların evi bizim eve yakın değil. Durağın ilerisinde oturuyorlar. Şimdi beni dinle. Ares ile aranda hiçbir bağ olmamalı, tamam mı? Ona güvenme. Her neyse konumuza dönelim. Yarın akşam diğer grupla Ares'in de dediği gibi yarışacağız. Mikrofonu yanından ayırma."
Şaşırmıştım. Ares güvenilir gibi görünüyordu. Değildi. Ya da Çağan yalan söylüyordu.
Her neyse, her şey rayına oturmuştu ama aklımı kurcalayan bir şey vardı. Rüzgar neredeydi?
"Rüzgar'a ne oldu?" Diye sordum Çağan'a. Hava karardığı için Çağan'ın yüz ifadesini seçemiyordum.
"Rüzgar bizim gruptaydı. İddiayı kaybettiğimiz için karşı gruba geçti. O istedi geçmeyi. Onunla bu yüzden konuşmuyoruz. Onların grup başkanı benim hakkımda yanlış şeyler anlatmış Rüzgar'a. O da bunlara inandı. Sonuç bu işte."
Her şey yapboz parçası gibi yerindeydi. Rüzgar bana tanıdık geliyordu fakat, artık önemsizdi. O benim umurumda olmamalıydı.
***
Eve varmıştık. Saatime baktım. Saat 22.05'ti. Ah! Yatma saatine gecikmiştik.
Çağan tedirgin olduğumu anlamış olmalı ki bana döndü ve ne olduğunu sordu.
"Saat geçmiş!"
Evde olmamız gerekiyordu. Korkuyordum, babamdan.
Kapının önünde çaresizce herhangi bir şey düşünmeye çalışıyordum ama yapacak hiçbir şey gelmiyordu aklıma. Çağan bana bakıp gülümsedi.
"Bak senin odana çıkan bir merdiven var. Sen oradan gir." Dedi. Nefes nefese olmuştu.
"Sen ne yapacaksın?" Dedim. Sustu.
"Klik"
Kapıdan, yani içeriden bir ses geldi. Ya babamsa? Çağan'ı çekiştirdim ve odama çıkan merdivene doğru koştuk. Merdivenin köşesinde beklerken arkamızdan bir ses geldi. Parfüm kokusundan tanımıştım. Bu babamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOĞUK KUMLAR~(Askıda)
Novela Juvenil"Doğa sıcak olan her şeyden nefret ediyordu. Nedenini bilmiyordum ama anlamıştım. Yanlışlıkla üstüne kahve dökmüştüm ve öyle korkmuştu ki. Kardeşiyle yaşadığı kum kavgasını da anlatmıştı. Babasının kendine olan davranışlarını. Sevmediği insanlarla a...