11. Bölüm

22 3 0
                                    

"Yapma, buna gerek yok!"
Bir rüyadaydım. Babam neler olduğunu öğrenmişti ve bana kızıyordu. Aslında uyandığımda da aynısı olacaktı. Bir nevi geleceği görüyordum işte.
"Doğa,"
Yavaşça gözlerimi açtım ve bulanık görüntüyle etrafıma baktım. Bir evdeydim, Rüzgar yanımdaydı ve kolum, kolum aynıydı. Aynı şekilde acıyordu.
"Beni hastaneye götürmedin mi?
Çok utanmıştım. Toparlandım ve Rüzgar'a baktım.
"Korkma,"
Bir evdeydik, nasıl korkmayacaktım? Ona hala güvenemiyordum.
"Güvendesin. Burası bizim evimiz. Yani babamın evi. O şu an gelemez."
Yani senle koskocaman bir evdeyim. Öyle mi? Hem de yalnız. Gerçekten çok iç açıcı oldu.
"Gitmek istiyorum."
Rüzgar yanıma oturdu ve koluma baktı.
"Sanırım hastaneye gitmeliyiz."

****

"Ben giderim." Dedim ve yürümeye başladım. Hastaneye gitmiştik. Beklediğim kadar kötü bir şey olmadığı için sadece sarıp iğne yapmıştı.
"Doğa, izin ver seni bırakayım."
Normal şartlarda benim yaşadıklarımı yaşayan biri Rüzgar'a koşulsuz güvenirdi fakat ben hala güvenemiyordum. Babamın annemi terk edişinden bu yana çok şey değişmişti. Herkese karşı paronayaklaşmıştım ve kimseye kolay kolay güvenemiyordum. Çağan'da bu olmamıştı, garip olan oydu zaten. Rüzgar değil.
"Israr etme." Dedi ve diğer kolumu yavaşça tutup beni çekiştirmeye başladı.
"Lütfen yapma. Ben kendim giderim."
Ben olsam ben de bırakmazdım ama o bırakmalıydı. Ona hala güvenemediğimi bilmesi gerekiyordu.
"İyi olacak mısın?" Dedi ve sarılı kolumu tuttu.
"Ceketini verirsen iyi olacağım."
Eve girdiğimde babam kolumu görmemeliydi. Aslında asıl sorun üşüyordum ama bunu söyleyecek kadar yakın değildi, bu da güzel bir bahane olmuştu.
"Tamam, al."
Kirlenmiş ceketini çıkardı ve bana giydirmeye çalıştı.
"Ben yaparım." Dedim. Ceketi kolumdan geçirdim ve sarıldım. Kirli olup olmaması şu an için umurumda değildi çünkü ben de kirliydim. O iğrenç adamlar dokunmuştu, kim bilir onlar nasıl kirlilerdi.
"Ceketi sonra verirsin." Dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Ben de arkamı döndüm ve eve yürümeye başladım. Zaten yakında olduğu için pek sorun olacağını sanmıyordum. Geç de olmuştu. Telefonumu cebimden çıkardım ve saate baktım. Eve gitme saatim daha dolmamıştı ama vaktim daralıyordu. Bir an önce evde olmalıydım, bu yüzden koşmaya başladım.
"Hey," dedi bir ses. Arkamdan geliyordu.
"Ne?"
Ah, hiç karşılaşmasaydım keşke. Bu Miran'dı. Eğer yaptığım şeyi öğrenirse -ki bence biliyordu- canımı okurdu.
"Güvenilir biriydin hani? Sadıktın?"
Biliyordu. Ne yapacaktım şimdi? Çağan'ın bana yaptığı şeyi söyleyebilirdim fakat inanmazdı. Hala sadıktım, fakat bana sadık olunmamıştı.
"Değilmişim demek." Diyerek onu geçiştirdim ve eve yürümeye devam ettim. Tek isteğim tek parça halinde eve girmekti.
"Ne demek 'Değilmişim.'?"
Çok sinirlenmiş görünüyordu. Zaten asabi bir kızdı, şaşırmamıştım.
"Git başımdan Miran."
Elini yumruk yaptı ve önüme geçti.
"Ne istiyorsun?" Dedim bıkkınlıkla. Açıklamıştım her şeyi, sadık olmadığımı.
Ellerini açtı ve beni itti. Ah, tam da kolumun üstüne düşmüştüm.
"AH!"
Miran dişlerinin arasından konuşmaya başlamıştı.
"Bu sana az bile! Ne tatlı canın varmış senin"
Ayağa kalkmaya çalıştım fakat o tekrardan beni itti.
"Bu üstündeki senin değil, bol gelmiş. Kimin bu?"
Ya ne istiyordu bu kız?
"Sana ne?" Dedim ve onu ittim. Daha da sinirlenmişti.
"Ne oldu sana? Şu haline bak!"
Dalga mı geçiyordu? Bunu soracak kadar yüzsüz olamazdı.
"Pisliğin tekisin! Bize, bize ihanet ettin sen."
Ah, umurumda bile değildi. Aynı şey bana da yapılmıştı. Her şey karşılıklıydı, değil mi?
"Duygularını anlıyorum." Dedim ve koşmaya başladım. Peşimden gelmiyordu bu sefer. Sanırım ondan kurtulmuştum. Aslında haklıydı fakat hiçbir şey bilmiyordu. Keşke söyleyebilseydim.

****

Evin kapısını çalmadan önce saatime baktım. Geç kalmıştım. Işıklar yanıyordu. Ne yapacaktım? Belki camıma tırmanabilirdim fakat düşersem, iyi olmazdı.
Zaten gerek kalmamıştı. Kapı yavaş yavaş açılıyordu.
"Gel." Dedi Müge. "Sonuçta artık bizdensin. Bu aramızda."
İşime gelirdi.
"Sağol." Dedim ve koşarak onu geçip merdivenlere ulaştım. Garip sesler duyuyordum.
Ares evdeydi ve Çağan ile konuşuyorlardı. Aslında tam bir konuşma değildi, birbirlerine bağırıyorlardı. Bunu yapmamalıydım fakat, bilmek istiyordum. Bu yüzden kapılarına biraz yaklaştım.
"Ne demezsin! İddiayı kaybettin işte, sonucuna da katlan!"
Bu Ares'ti.
"Sırf bana olan güvenini kaybetsin diye ona zarar vermek zorunda kaldım."
Bu da Çağan'dı.
"Ne bekliyordun? Bu kadar korkak olmasaydın eğer, o aptal adamla yüzleşecek cesaretin olsaydı kimse incinmeyecekti. Korkak!"
Ne olduğunu anlayamamıştım. O aptal adam kimdi?
"Evet korkağım." Dedi Çağan. "Koca bir korkak."
Ares kahkaha attı.
"Doğa'nın güvenini kaybettirmek için, sırf bunun için her şeyi yaptım! Ya iki sarhoş adam bile,"
Çağan sözü kesti.
"Bir dakika, sen ne yaptın?"
Ares susmuştu. O iki iğrenç adam mıydı yoksa?
"Söyle, ne yaptın!"
"Bir önemi yok," diye geçiştirdi ve ofladı. "O gerizekalı dengesize güveniyor işte. Bunu bil yeter."
Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun. Anlamıştım. Tökezleyerek odama geçtim ve kapısını kitleyip lanet ceketi çıkardım. Bir korkak yüzünden başıma iyi şeyler gelmemişti. Bir korkak yüzünden yanlış kişiye güvenmiştim. Rüzgar da, Çağan da, Ares de yalancıydı. Çağan korkaklığı yüzünden yapmıştı. Sanırım pişmandı. Rüzgar ise, ah. Kime güveneceğimi bilmiyordum. Sanırım yapacağım şey hiçbir şey yapmamaktı. Yarın Rüzgar ile konuşup grubundan çıkmayı isteyecektim çünkü buna daha fazla dayanamazdım. Kendimi büyük bir çıkmazın içinde bulmuştum, benim hatamdı. Sadece benim hatam.

SOĞUK KUMLAR~(Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin