3. Bölüm

57 10 6
                                    

"Doğa,uyan. Geldik."
Babamın sesiyle uyandım ve uyuşmuş gözlerimle babama baktım. Çok uykum vardı. Elimle gözlerimi ovuşturdum ve telefonuma baktım. Saat 7 idi. 3 saat daha nasıl dayanacaktım? Kurallar...
"Tamam baba saçımı toplayıp geliyorum. Sen valizi çıkar istersen."
Babam gözlerini devirdi.
"Çıkardım zaten. Hadi, acele et. Yemek yiyeceğiz."
Arabadan çıktım ve çantamdaki aynayı çıkarıp şişmiş gözlerime baktım. Dayak yemiş gibi olmuştum. İyi ki yanımda suyumu getirmiştim. Aynayı çantama geri koyup suyu çıkardım ve kapağını açıp elime biraz döktüm. Sonra suyu gözlerime götürüp ovuşturdum. Suyu çantama koyup dağılmış saçlarımı toplayıp kapıya yöneldim. Babam çok sinirlenmişti. E ne yapayım yani? Beni dövmüş olmak istemezsin baba.
"Acele et Doğa."
Koşarak babamın yanına gittim. Evin kapısını anahtarla açmaya çalışıyordu ama anahtarı bir türlü sokamıyordu.
"Bırak baba ben yapayım," dedim ve babamın elindeki anahtarı almak için babama yaklaştım. Babam anında beni durdurdu.
"Ben yaparım."
Anahtarı soktu ve kapıyı açtı. Ayakkabılarımı çıkaracakken babam engelledi. Ben de çıkarmadan girdim eve. Doğrusu ev çok güzeldi. Büyüktü ve mobilyalar birbirleriyle kapışacak kadar fazla değildi.
Merdivenlerden inip bana doğru yaklaşan Lina, güzeldi. Saçları kızıldı ve gözleri kahverengiydi.
"Merhaba canım. Ben Lina."
"Evet! Biliyorum. En son bir yıl önce görmüştüm sizi. Saçlarınızı kestirmişsiniz. Çok yakışmış." Diyerek kadının havada kalan elini sıktım ve tokalaştık.
"Doğa sen ellerini yıka. Sonra da mutfağa gel. Yemek orada."
Babam emrini verdi ve mutfağa yöneldi. Lina ise yanımda kaldı.
"Gel sana odanı göstereyim."
Lina'yı takip ettim. Merdivenlerden çıktık ve valizimi o taşıdı. Beni bir kapının önüne getirdi.
"Burası senin odan. İstediğin gibi dekore edebilirsin. Duvarı boyama yeter. Çocuklar da aşağıda. Onlarla aşağıda tanışırsın."
Teşekkür edip odanın kapısını açtım. Beyazdı. Bir yatak, bir çalışma masası ve bir de dolap vardı. Ayrıca banyosu da vardı. Bu odayı sevmiştim. Valizimi alıp içeri girdim ve çantamı yatağımın üstüne bıraktım. Oda gerçekten ferahtı. Penceresi genişti. Perdeyi açıp baktım, bahçe görünüyordu. Cidden çok güzeldi.
"DOĞA!"
Babamın bağırışıyla irkildim. Koşa koşa banyoya girdim ve ellerimi yıkadım. Yıkarken aynaya baktım. Gözlerimin şişliği geçmişti.
Banyodan çıktım ve saçımı tekrar topladım. Odanın kapısına doğru koşup odayı baştan aşağı süzdüm. Cidden güzeldi. Annem, ben ve Deniz bu evde yaşasaydık keşke.
Odadan çıkıp merdivenleri hızlı adımlarla indim ve mutfağa yöneldim. Mutfağın yerini bilmiyordum fakat yemek kokusu gelen yere doğru gitmem gerektiğini biliyordum. Ev o kadar büyüktü ki koşuşturmaktan ayaklarım yorulmuştu. Mutfağın da kapısı vardı. Kapıyı açacaktım fakat utanıyordum.
"Klik"
Kapıyı mutfaktan biri açtı. Orada çakılı kalmıştım. Kapı ardına kadar açıldı ve bir çocuk önümde belirdi.
"Çekilir misin?"
Bu Çağan olmalıydı. Saçları kumraldı, gözleri ise kahverengi. Normal bir tipi vardı fakat ben onu uzun süredir görmediğim için tipini unutmuştum.
"Merhaba. Ben Doğa."
Çağan başını salladı ve gülümsedi. Kolumu kavrayıp beni kenara çekti ve nereye gidiyorsa yoluna devam etti. Ben de mutfağa girdim. Müge oturmuş yemeğine başlamıştı. Lina ise su dolduruyordu. Babam, Müge ile şakalaşıyordu.
Müge'ye yöneldim ve elimi uzattım.
"Merhaba."
O da elini uzattı ve tokalaştık.
"Merhaba. Baba bu senin bahsettiğin kız mı? Doğa?"
Babama "baba" diyordu. "Baba."
Babam başını salladı. Ben de masaya oturdum.
"Ah! Çağan gene gitmiş. Doğa rica etsem onu çağırır mısın? Senin odanın solundaki odada."
Bunu istemiyordum. Ama mecburdum. Babam kuralları ciddi bir şekilde saymıştı.
"Tamam." Diyip masadan kalktım ve merdivenlere yöneldim. Çıkarken bir yandan da düşündüm.
"Babamın tek kızı var fakat onlar da babama baba diyor." Bu acıtmıştı.
Merdivenleri koşarak çıktım ve Çağan'ın odasının önünde dikildim. Kapıyı çalsamıydım? Yoksa direk mi girseydim? En iyisi çalmaktı.
"Tık tık."
Ses çıkmadı. Ben de kapıyı açtım. Kapıyı yavaş yavaş açarken burnuma yanık kokusu geliyordu. Kokunun kaynağını merak ettiğim için kapıyı hızla açtım ve hiç istemediğim bir manzara ile karşılaştım.
"Bunlar ne?!"
Çağan yere oturmuş cam kasenin içindeki kumaş parçalarını yakıyordu. Bana sorgulayıcı gözlerle baktı. Şaşırmıştı.
"Hemen çık!"
Çıkmaya hiç niyetim yoktu. Onun neden bunları yaktığını öğrenmeden şuradan şuraya gitmezdim.
"Hayır, çıkmıyorum."
Çağan bana kahkaha attı.
"Zorla çıkartırım o zaman."
Ayaklandı ve hızlı adımlarla üzerime yürüdü. Kolumu tutup kapıya götürmeye çalıştı ama başarılı olduğu söylenemezdi.
"Beni bırak."
Çağan saçma biriydi. Beni bıraktı ve kafasını kaşıdı. Sonra gözlerime odaklandı.
"Eğer şimdi odadan çıkmazsan gece saçını keserim."
Bunu duyduğumla kahkaha atmak istemem bir olmuştu.
"Kesersin. Kes."
Çağan şaşırdı.
"Çık odadan Doğa."
Çıkacaktım zaten.
"Bunları neden yakıyorsun?"
Çağan gözlerini devirdi ve odadan kendisi çıktı. Ne yaktığını merak ediyordum. Bu yüzden tam olarak yanmamış bir parçayı elime alıp göz gezdirdim. Bunda kan vardı!
"Hayır olamaz! Bu da ne?"
Şaşırmış ve korkmuştum. Aklıma saçma sapan şeyler geliyordu. Kumaş parçasını cebime koydum ve odadan hızla çıkıp koşar adımlarla odama girdim. Kumaşı valizime tıkıştırıp kanlı ellerime baktım. Bir an için de olsa katil gibi hissetmiştim kendimi. Banyoya geçip ellerimi yıkadım ve aşağıya indim. Çağan önümde dikilmişti. Meraklı gözlerle beni süzdü.
"Ne var?"
Gözlerimi devirdim ve o yokmuş gibi yanından geçtim.
"Korktun, değil mi?"
Durakladım. Evet, korkmuştum fakat Çağan'dan değildi.
"Evet, korktum."
Çağan kolumu tuttu ve gözlerimin içine baktı.
"Eğer bunu babana söylersen beni öldürür. Sen onu tanımıyorsun!"
Kolumu çekip Çağan'a bağırdım.
"O benim babam! Senden daha iyi tanıyorum onu. Ve merak etme ispiyoncu değilim. Aptal olsaydım söylerdim."
"Yani zeki olduğunu düşünüyorsun."
Evet, ama hayır.
"Öyle bir şey söylemedim."
Çağan gülümsedi ama isteksizceydi. Arkasını döndüğü an gülümsemesi kayboldu. Hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. Ben de onun peşinden gidercesine yürüdüm.
"Kumaştaki kan neyin nesi?" Diye bağırdım. İşte bu, aptallıktı. Çağan bir süre durdu ve bana döndü.
"O kanı görmedin, tamam mı?"
Bu çocuk harbi salaktı. Kumaşı ortalıkta bırakıp odadan çıkan ben değildim. Herhalde hepsinin yandığını falan sanmıştı.
Bana yaklaştı. Çok sinirliydi. Aşırı sinirliydi. Korkuyordum, bunu istemesem de korkuyordum.
"Tamam mı!"
Çağan'dan bir adım uzaklaştım ve "tamam" dedim.
"Tamam,"
"Sana inanmıyorum Doğa. Ama korktuğun için birine söylemeyeceğini biliyorum. Şimdi benle mutfağa gel lütfen. Ve bir şey olmamış gibi davran."
Adımlarımı hızlandırarak Çağan'ın önüne geçtim ve mutfağın kapısını açtım. Babam gözlerini bana dikmişti. Müge ise aptal gibi, her şeyden habersiz yemeğini yiyordu. Lina da babamla konuşmaya çalışıyordu.
Sıkılmıştım. Odaya geçip biraz dinlenmek istiyordum.
"Baba ben odaya çıkabilir miyim? Çok aç değilim de."
Babam bir bakış attı. Bunun bir cezası olacak, der gibiydi. Ama başını salladı. Ben de masadan kalkıp koşarak merdivenlere vardım. Merdivenlerden de koşarak odama geçtim. Kapıyı kitledim ve valizime tıktığım kumaşa baktım. Kanlıydı. İnsan kanı olduğu belliydi ama kimin kanı, bilmiyordum.

Bu ev ve bu evdekiler beni korkutuyordu. Müge'yi sevmemiştim. Çağan psikopat gibiydi. Lina iyiydi ama o da babamdan farksız değildi. Babam ise, babamdı işte. Belki bu kan sadece, ah. Kendimi avutacak bir şey bulamıyordum. Kumaşı valizime tıktım ve yatağıma uzandım. Ellerim biraz kanlıydı ama yıkamaya üşeniyordum. Şu an kurallar falan umurumda değildi. Yorganımı başıma kadar çektim ve gözlerimi kapattım.

SOĞUK KUMLAR~(Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin