8.bölüm lise

21 5 6
                                    

Medyada:Beren

Naberlerr?

Küçücük bir hatırlatma yapayım; Diren diğer kızlardan 1yaş büyük. Aslı'da.

Sabah tahmin ettiğiniz üzere hastanede uyandım. Ama hava biraz karanlıktı. Muhtemelen erken kalkmıştım. Bacaklarım uyuşmuştu. Ve bu en nefret ettiğim histi. Yavaş hareketlerle kalkıp Yârel'in odasının cam kısmından baktım. Uyuyordu. Kendi yansımamı görünce gerçekten tiksindim. Lavaboya yönelttim ayaklarımı. Saçlarımı aynaya baka baka yandan ördüm ve elimi yüzümü yıkayıp serinledim. Rahatım yerindeydi. Ama çok uzun sürmedi

"Inanmıyorum! Bugün okul var."diye mırıldandım. Saate bakınca daha 5:30 olduğunu gördüm. Bizim ders 7:35 de başlıyordu. Lavabodan çıkıp hastanenin kantinine gittim. Açlığımı yatıştırsın diye çubuk kraker ve küçük keklerden aldım. Kekimi, kızların yanına vardığımda bitirmiştim. Sırasıyla dürtükledim. Ilkin mızmızlansalar da kaldırdım hepsini.

"Uf hadi, acele edin. Okul var bugün ayrıca dün de Yârel'in yanindaydıķ diye gitmemiştik."

"Ama ek not düşelim; rapor almıştık."dedi Beren. Bu kız uykusundan yeni-veya zorla-uyanınca daha mı çekilmez oluyor ne?

"Ama ikinci kez ek not düşelim; rapor zırtpırt alınmaz Berenciğim."

"Aynen. Hadi kalkalım artık. Saat kaç?"dedi Suel. Ben normalde saati söyleyecektim ama ağzımdan iğrenç bir espiri kaçtı. Benim suçum değil ki!

"Yakalayacak mısın peki?"

"Ya kızım, ben seni şuracıkta dövsem beni tutmazlar değil mi?"

"Saat 5.30 du ama siz kalkana kadar 5.35 olmuştur."dedim çarçabuk. Hızlı adımlarla taksi çevirip eve, giyindikten sonra da okula gittik. Ve saat 7:00 dı. Kızları kantine doğru çekiştirdim. Bir masaya oturduk. Ben bir çay almak için ayağa kalktım, Diren ise kendi arkadaşlarının yanına gitmek için ayağa kalktı. Sıraya girdim. Normalde amacım kendime bir çay almaktı. Ama masaya döndüğümde elimde 3 çay vardı. Neden tahmin edin bakalım?

Sandalyeye oturunca herkese çaylarını verdim ve yanımda olan-hastaneden aldığım-çubuk krakerleri masaya çıkardım. Tabi kızlar çubukları görünce 'ooo, kanka!'sesleri çıkarttılar. Her neyse, biz tam kalkarken zil de çalmıştı zaten. Direk sınıfa gittik. Toplamda 1gün devamsızlığımız vardı ve o gün de raporluyduk. Evet, çok akıllı ve çalışkanız biliyorum.

40 dakka çabuk bitti. Teneffüs zili çaldığında-ben Beren ile oturuyordum. Suel ise başka bir kızla-Suel yanımıza geldi. Ardından da Diren. Diren bize Aslı'nın bu ders derse girmediğini söyledikten sonra öyle havadan sudan konuşurken 2k geldi. Tabi siz şimdi 2k kimler bilmiyorsunuz. Söyleyeyim o zaman. Hani ceyda kokoş ya, Simge de kezban. Bunlar 2k oluyo yani. Yanımıza yaklaştılar ve gıcık gıcık konuşmaya başladılar.

"Ayy! Sizin geri kalanınız nerde!"

"Ay aynen! 8 kişiden 4 kişi kalmışsınız."

"Bravo Ceyda! Matematikte ilerlemişsin."dedim dayanamayarak. Okulda olmasak o saçlarına yapışırdım ama...

"Hadi canım hadi. Basın gidin!"dedi Beren de. Ikisinin de yüzü düşmüştü. Içimden kahkahalara boğuldum. Ders zili çaldı, sonra teneffüs sonra yine ders falan filan olarak çıkış zili çaldı. Üçümüz yanyana yürümeye başladık. Nereye gittiğimizi birbirimize söylemeye gerek yoktu.

Yârel'in odasından içeri girdik. Hemşire yeni serumu takıyordu. Ve Yârel uyanmıştı. Hemşire bize açıklamalar yaptı. En son;

"Süpriz haberi de arkadaşınız verir artık."diyerek çıktı. Gözlerimizi Yârel'in üstüne diktik.

"Süpriz haber....2gün sonra çıkıyorum burdan!"

"Ayy, gerçekten mi!?"diyerek sarıldım. Mutlu olmuştum. Yârel'in çıkacağı güne kadar her şey normal gitti. O gün hastaneye giderken Beren bankaya uğrayacağını söyleyip bizden ayrıldı. Icimden ince bir ses 'sürüden ayrılanı kurt kapar' dedi ama anlamadım tabii ki. Açıkçası...takmadım.

Hastaneden 4 kız olarak (ben, Suel, Diren ve Yârel) çıktık ve bizim Yârel ile kaldığımız evimize gittik. Beren'e de hangi evde olduğumuzu mesaj attım. 1-2 saat geçti ve Beren hâlâ yoktu. Bankada ne uzun sıra varmış meğer (!).

Mutfağa geçip aradım. Çaldı, çaldı, çaldı ve açılmadı. Ben napacağım diye düşünürken biri kapıya vurmaya başladı. Yerimden sıçramış halde korkarak kapıya yöneldim.

"Kim o"

"Nurçiçek aç çabuk şu kapıyı. Çabuk!"

Kilitleri hızlı bir biçimde açarak onu içeri aldım. Beren nefes nefeseydi.

"Noldu? Beren!? Neredeydin sen?  Birimi kovaladı ne bu halin!?"dedi Yârel. Suel de gelmişti. Beren en sonunda konuştu.

"B-ben...ben...gördüm...onu gördüm..." Titremeye başlamıştı. Ben de gerçekten onun için korkmaya başlamıştım.

"Neyi gördün Beren?"diye sordum sakince.

"Ben...ben artik b-biliyorum. O da gördü...k-kaçtım."dedi beni duymamış gibi. Bir noktaya odaklanmış yani dalmış gibiydi. Üstüne gitmek onu daha da...bozardı? Psikolojik olarak çökertirdi? Ya da öyle bir şey işte.
Kolundan tutarak koltuğa oturttuk. Suel gidip su getirdi. Ben de kendi yerime oturacaktım ama gözüme Beren'in bacağındaki, kolundaki yaralar, çizikler takıldı. Yanına gittim. Yaralarına bastırmadan dokunurken konuştum.

"Beren, bunlar ne böyle? Canın acıyor mu?" Bunu söylerken istemsiz olarak kaşlarım çatılmıştı. En sonunda bana bakıp ara ara kekeleyerek;

"O, o arkamdan koştu, duymadın değil mi diye bağırdı. B-ben düştüm. Duydum deyince," yüzünü buruşturdu, devam etti.

"Sinirlendi. Beni de götürecekti onların yanına ama ben t-tekme atıp kaçtım. O da b-bana vurdu."dedi. Hâlâ titriyordu.

"Neyse, geçti zaten. Şimdi biraz dinlen tamam mı. Bir şey ister misin?"dedi Suel en sevecen sesiyle. Beren kafasını sallayıp koltuğa uzandı. Titremesi geçmemişti ama azalmıştı. Bir şeyler mırıldandı ama duydum denemez. Zaten uyku sersemiydi şu anda ,kendi bile ne dediğini bilmiyordur diye düşündüm. Cevabını alamayacağımı bildiğim halde sordum sorumu.

"Kimdi peki o?"

Ama aldığımız cevap dördümüzü de yere çakılı bıraktı.

              "Psikopat Aksel..."

G.PHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin