Günler sular seller gibi akıp giderken İstanbul'a gitme vakti gelmişti. Aslında daha çok kısa bir süre önce bu kararı almıştık ama Deniz'in aceleci davranması sonucunda mecbur bugün yola çıkmak zorundaydık.
İstanbul'a benim arabam ile gidecektik. Evden eşyalarımı arabaya yerleştirip uzun bir süredir kullanmadığım arabam da şöför koltuğuna oturdum. 10 dakika sonra Deniz'lerin evinin önündeydim. Yaz geldiğinden beri acayip trafik başlamıştı burda da resmen kısacık yolu bu kadar zamanda nasıl geldim diye düşünüyordum.
Yavaş adımlarla evin kapısının önüne geldim. Biraz çekinerek kapıyı çaldım. Hala daha alışanamamıştım. Sanki Deniz ile sevgili olunca Safiye teyzeye ve Hasan amcaya başka türlü bakmaya başlamıştım. Fazla çekinir olmuştum onlardan. Kapıyı her zamanki gibi Safiye teyze açmıştı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan kendimi içeride bulmuştum bile. Aslında çok seviyordum ikisini de. Ailemden sonra bana aile olmuşlardı bir nevi. Ama şimdi durum çok farklı gibi geliyordu bana.
Gülümseyerek salona girdim. Önce Hasan amcanın elini öptüm ardından da Safiye teyzenin elini öpüp boynuna sarıldım. Ortalıklarda Deniz gözükmüyordu. Salonda oturup muhabbet ederken arkamdan sesi geldi. "Hoşgeldin Bade'm."
"Hoşbuldum. Hazır mısın bakalım?"
"Evet hadi çıkalım çok geç olmadan." Sonra annesine dönerek "Sultanım biz gidelim artık yavaş yavaş. En kısa zamanda geleceksiniz bak söz verdiniz bana." diyip göz kırptı. Onu izlemeye o kadar dalmışım ki bana seslenmelerini duymadım bile.Evin kapısından çıktıktan sonra anahtarı Deniz'e uzattım. Bundan sonra şöför oydu bende yolculuğun keyfini sürecektim. Herkesle vedalaştıktan sonra arabada yerimize oturduk. Şehir içinden acayip bir trafik sonunda ana yola çıkabilmiştik.
Kafamı camdan tarafa çevirip düşünmeye başladım. Şu geçen sekiz ayda neler yaşamıştım. Tam her şey bitti derken yeniden tutulmuştum hayatın akışına. İstanbul'dan bir daha dönmemek üzere ayrılmışken şimdi sevdiğim insanla tekrar dönüyordum. İçimde garip bir sıkıntı, tedirginlik vardı. Kendimi Ayvalık da olduğum gibi huzurlu hissetmiyordum. Kendi kendime belki de kuruntu yapıyordum ama İstanbul bizi hiç hoş karşılamayacakmış gibi geliyordu. Belki o gelen mesajların etkisi çok fazlaydı böyle düşünmem için bilmiyorum ama görecektik gittiğimizde.
Ne kadar düşündüm bilmiyorum ama Deniz'in sesiyle kafamı ondan tarafa çevirdim. Nasılda gülüyordu bana. Gülmeye başladığında gözlerinin rengi de ortaya çıkıyordu resmen. Aynı adı gibiydi gözleri de yüzüde. Kalbim bir kez daha sevdi onu bir kez daha tutuldu aşkına.
"Oooo ben hanımefendiye kaç saattir sesleniyorum tam döndü bana konuşacak diyorum tekrar dalıp gidiyor anlamadım ki yani." diyip şen bir kahkaha attı. Onunla beraber bende gülmeye başladım. Hafifçe omzuna vurdum gülerken. "Dalga geçmesene Deniz yaa."
"Sende geçtirme napim çok hoşuma gidiyor sana takılmak."
"Biliyorum, biliyorum."
Sonra biraz konuştuktan sonra tekrar yola iyice konsantre oldu. Bende radyoyu açtım. Öyle bir şarkıda açmıştım ki gözlerim dolmaya başladı. Aslında şarkı duygusal değildi ama bu şarkı annemle babamın şarkısıydı. Eski günlere gittim tekrar. Bu sefer çocukluğum vardı gözlerimin önünde.Soframızda hep kahkahalar yer alırdı. Annemin yemeklerine babam o kadar takılırdı ki annemin resmen damarına basmayı çok severdi. Çok beğense bile illa bir şey söylerdi. Annem de her seferinde buna aldanıp kızar söylenirdi. Bir süre sonra annemin yüzü iyice açılınca babam da dayanamayıp ona sarılır "Bunca senedenberi öğrenemedin şu huyumu. En güzel yemekleri sen yapıyorsun benim için tabi ki senden bir üst düzeyde birisi var ama prensesimi kimse geçemez. Ben sana takılmak için söylüyorum hep bunları.seni kızdırmak hep çok güzel geliyor napim." derdi annemde hemen gülerdi. Sonrası ise normal bir aile yemeği olurdu. O günler canlanınca gözümde bir damla gözyaşının tuzlu tadını dudaklarımda hissettim. Bu acı tatla birlikte kendime geldim. Zaten şarkı da bitmişti.