-1-

208 10 0
                                    

Düşüncelerimi kapının arkasında bırakıp hava almaya çıktım. Biraz yürüdükten sonra arkamdan düşüncelerim de çıkıp geldiler. Onlardan kurtulamayacağımı nasıl da unutmuştum. Sokakta bir sinek sesi bile yok. Bu benim için bir yandan güzel bir yandan korkutucu... Güzel, çünkü insanlardan uzak olmak istiyorum. Korkutucu olan kısmı ise her an tehlikeli bir şeyle karşılaşabilirdim. Sahi ne işim vardı dışarda, neden çıktım yine... Eve dönmeliydim. Kendimi tehlikede hissediyordum. Koşarak eve gelip bütün kapıları kilitledim, perdeleri kapattım. Korkmamak için televizyonu açıp uyumaya çalıştım. Uyusam ne olacaktı ki kâbuslar peşimi bırakacak mıydı? Hiç sanmıyorum. Hayatım hep böyle mi geçecekti ? Yeter diye çığlık atmak istiyorum. Biliyorum ki kimse duymayacak çığlığımı...

Saat 07:30

Alarmdan önce yatağımdan düştüm, yeni bir kabus ile... Ne gördüğümü bile hatırlamıyorum. Hazırlanıp işe gitmeliydim. Gidecek gücüm olmamasına rağmen gitmek için zorla kendimi kandırdım. Çok özenmeden bir pantolon ve kazak giydim. Normalde çok uğraşmama rağmen artık içimden gelmiyordu giyinmek, süslenmek, kendime bakmak.. Çok uzak kelimelerdi bana .. Saçlarımı taradım bir ruj ve rimelle yüzümdeki hayaletten kurtulmak istedim. Montumu ve atkımı alıp çıktım. Karda yürümek zordu. Araba demeyin içinizden, arabam yok. Bata çıka sonunda ulaştım. Hiç kimseye görünmeden odama geçmek istesem de kim olduğunu bilmediğim ürkütücü mavi gözlü adamla göz göze geldik. Şirkette tanıdığım çok fazla insan yok. Tanıdıklarımla ise çok yakın arkadaşımdır. Ya hep ya hiç yani.. Hemen gözlerimi kaçırdım. Odama doğru hızlıca girip perdeleri yarım açıp çok fazla ışığın beni rahatsız etmesini engelledim. Birden kapım çalındı ve irkildim.
"Günaydın. Bugün sizi iyi gördüm. Bitki çayı ister misiniz?" diyerek asistanım içeri girdi.
"Bir papatya çayına hayır demem biliyorsun ? " dedim göz kırparak.

İnsanlara mutlu görünmek.. En büyük maskem. Bilgisayarımı açarak maillerimi kontrol ettim. Bir sürü yazı gelmiş, uzun süre şirkete uğramamanın zararı... Hepsine teker teker açmaya başladım, çoğu gereksiz mailler. Kayda değer bir iki maili bulmak için para alıyormuşum gibi hissediyorum. Oysa bir sürü yazı yazıp, dergi basılmadan yetiştirmem lazım. Çünkü mükemmel olmak bunu gerektiriyor; Ne mükemmellik ama... Hayatımı mahvediyor. Kapı tekrar açıldı ve papatya çayımda gelmişti.
"-Teşekkür ederim" dedim gülerek. Tam kapıdan çıkacakken
" Uzun zamandır dışarı çıkmıyoruz. Bir kız gecesi yapalım mı?" yüzünde büyük bir şaşkınlıkla"Ama benimle eskisi gibi bile değilsiniz?" haklıydı. Ama durumumu biliyordu. Hem de en iyi bilen oydu. "Şeyy.. Özür dilerim. Ama durumu biliyorsun. Bazen yalnız kalmak istiyorum." dedim sevimli bir bakış atarak. "Peki. Tıpkı eski günlerdeki gibi..." dedi. "Evet. Tıpkı eskisi gibi." dememle onun koşarak bana sarılması bir oldu. "Eski halinizi çok özlemiştik." dedi ve odadan çıktı. Özlemiştik derken sen ve kimler? Yine kafamı sorular meşgul etmeye başladı. Bu şirkette beni özleyebilecek başka kimse yok ki... Olsa da ne fark eder.

Bütün mailleri kontrol ettikten sonra makaleme başlamak için masaya oturduğum anda yeni bir mail aldım. Kim olduğu yazmıyordu. Mailin içine bir hikaye tutturulmuş her zamanki mailler gibi bir mail idi. Açıp okumaya başladım. Birden duraksadım, ne yapacağımı bilemeden hemen maili sildim. Bunu kim gönderdiyse hiç komik bir şaka değil. Aklıma birçok soru düştü. Kim idi bu? Ne istiyordu benden? Elim ayağım titremeye başlamıştı. Kalbim göğüs kafesimden fırlayacak gibiydi. Küçük bir kuşun korktuğu anda elinizde onun o minik kalbinin çok yüksek attığını hissetmek gibiydi. Yeni sorular, yeni krizler demek. Aklımda yeni sorulara yer olmamalıydı. Ofisimi kilitleyip koşturarak oradan uzaklaştım.

Akşam için hazırlanmam gerekti. Ne giyeceğimi bilmiyordum, uzun zamandır dışarı çıkmamıştım. Sonunda elime bir koyu yeşil yüksel bel çan etek ve krem bir gömlek alıp giydim ayağıma da kahverengi yağmur çizmelerimi giyip çıktım. Anlaştığımız kafenin önüne gelip asistanımı aradım. Beş dakikaya burada olacağını söyleyip kapattı.
Ve beş dakika olmadan gelmişti. içeri geçtiğimizde değişik bir ortamla karşı karşıyaydım. İlk kez geldiğim ortamlarda tuhaf hissediyordum, bütün kaslarım ayrı ayrı geriliyordu. Bir masaya geçtik birer çay söyledik ve konuşmaya başladık. Arada geçen zamanda birçok olay gelişmiş, konuşacak çok fazla konu birikmişti.
Bir ara şirketteki o mavi gözlü adamı bu kafede bana dik dik bakıyorken yakaladım. Tekrar göz göze geldiğimiz de elim ayağım titriyor başım dönüyordu. Başımın dönmesiyle kendimi sokağa attım. Eve kadar hiç durmadan koşmuştum, asistanım da arkamdan benle bir koşmuştu. Sesini duyuyordum ama geri dönemiyordum. Evin önüne geldiğimde durdum derin bir nefes alabildim. Elini omzuma atarak
"İyi misin? dedi titreyen bir sesle. " İyi olacağım." dedim gözümden bir damla yaş dökülerek. "Şşşttt... Ağlama lütfen. Hepsi geçecek. Hepsi bir gün bitecek... " diyerek sarıldı bana. "Umarım. Biraz dinlensem iyi olur. İyi geceler." dedim zorla gülümseyerek.

Duş alıp maillerimi kontrol ettim tekrar o mail adresinden bir mail gelmişti. Maili açtığımda midemde bir yangın oluştu, yavaş yavaş yemek borumu yaka yaka göğüs kafesimin altına kadar gelerek nefesimi kesti birden öksürmeye başladım. Nefes almak için çabalarken midem bulanmaya başlamıştı. Bu maili de sildim. Kafamı rahatlatmam lazımdı. Böyle mailler almadığımı varsayarak aşağı indim. Rahat bırak beni diye bağırdım evin içinde. Kendi sesimin yankılanmasını duydum. Deliriyordum...

ANKSİYEKOPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin