-9-

47 6 0
                                    

Bütün yol boyunca ağzımdan tek kelime çıkmamıştı. Alviss korkmaya başlamıştı bu halimden. "İstersen biraz uyu, iyi gelir."
"Uyumak iyi gelmez insanı sadece uyuşturur."
"Üstüne gelmek istemiyorum ama korkmaya başladım."
"Korkacak bir durum yok. Ben iyiyim" deyip zordan gülümsedim. O da farkındaydı ona sahte bir gülüş attığımın. Aklımdan geçenleri okumaya çalışsa da fazla kapalı kutuydum. Kendimi ortaya sermeyi sevmiyordum, içine kapanık diyebilirsiniz belki.. Dünya da güvenemezsiniz hiç bir kimseye. Bu da sizi kapalı kutu yapmaya yeterli oluyor zaten.

Fazlasıyla yorulmuştuk ikimizde. Arabanın kapısını kapatıp Alviss in karşısına dikildim. Yanağına masum küçük bir öpücük kondurarak
"Herşey için çok teşekkür ederim."
"Teşekkürlük bir durum yok." ellerimi tutup kulağıma doğru eğilerek sözlerine devam etti;
"Sadece yanımda ol yeter." dediğinde içimde tuhaf bir endişe oluşmuştu. Aslında bu endişe değildi, adrenalinin tam kendisiydi. Bunu endişe olarak algılamam ise beynimin bana oynadığı bir oyundu. Yerdeki gözlerimi birden Alviss e dikerek;
"Sen benim yanımda olduğun sürece hep senin yanındayım."
Kendime kızmıştım. Yeteri kadar tanımadığım bir adama neler diyordum. Hemen utanmış pembe yanaklarımla" Görüşürüz" deyip evime çıktım.

....

Kabus görmeden iyi bir uyku uyumuştum. Banyo yapmak için kapıyı açtığımda karşımdaki aynada koyu renk bir rujla yazılmış bir "KATİL" yazısıyla karşılaşmıştım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülürcesine içimi huzursuzluk kaplamıştı. Katil olduğumu bilen birilerinin olması beni korkunun eşiğine tekrardan sürüklemişti. Öylece dona kalmıştım. Huzur istiyordum. Sadece huzur... Bu oyunu onun kurallarına göre oynamaktan sıkılmıştım. Onun kurallarını yıkmak yerine pes etmiştim. Yorulmuş ve yıpranmıştım. Üstümü giyinip banyodaki KATİL yazısının altına aynı tonda bir rujla "TIPKI SENİN GİBİ" yazıp, birkaç parçada eşya alıp evi kilitlemeden evden çıktım. Sokakta herkes bana bakıyor sanki katil olduğumu biliyorlarmış gibi hissettim. Onlar bana baktıkça başım dönmeye başlamıştı. Zorla yürüyordum bir sağa bir sola kayıyordu ayaklarım, korkudan kendimi kaybetmeye başlamıştım. İnsanların benim katil olduğumu, bir canavar olduğumu bilmelerini ve benden kaçmalarını istemiyordum. Öldürünce rahatlama hissetmiştim, herşey bitti sanmıştım. Hiç birşey öyle olmamıştı. Daha çok korkularım boynuma yapıştı, borcunuz olan bir tefeci gibi... Bu şehirden gitmek istiyordum. O kadar dar geliyordu ki artık bu şehir kaçıp saklanacak bir yerim kalmamıştı, köşeye sıkıştı beni. Korkularım beni buraya getirmişti, kapıyı çalıp başımı kapıya dayadım. Kapı açıldığında birde yere yığılmıştım, kımıldayacak gücüm kalmamıştı. Alviss korkmuştu. Beni içeri alıp yatırmıştı. Kendime geldiğimde kaçılacak başka yer bulmalıydım kendime diyr düşünmeye başlamıştım. Bütün beyin hücrelerim harıl harıl çalışıyordu. Benim katil olduğumu bilen tek kişi oydu. O yapmış olabilir mi diye bir kurt düştü içime. İçimi öyle bir kemirdi ki o kurt sanırım karnımda bir delik açmıştı.O uyurken sessizce çıktım evden, saklanacak hiç bir yerim kalmamıştı. Sokakta başı boş bir kedi gibi dolanıyordum. Evimi hayatımı terketmiştim, saklanacak bir yer güvenebileceğim bir kaç insan arıyordum. Güvenmek isteyipde içimdeki kurtları yok etmek istiyordum. Şüphe; insanı yavaş yavaş öldüren bir sigaradan farkı olmayan bir zehir...

Kendime yeni bir ev tutsam diye düşünmeye başlamıştım. Bulsam ne olacaktı ki o beni tekrar bulacaktı ben onu bulamadan...

Günlerce sokaklarda dolaşmış kim olduğumu unutmuştum. Kendimi korumak gibi bir çabam olmamıştı. Burası Norveç; dünyada en az suç işlenen ülke... Sokaklar bile evimden güvenli gelmişti bana. Yaşamaktan vazgeçmiştim; en sevdiğim işten, aklımdan, herşeyden...

....

Sonunda eve dönmeye karar vermiştim. İşimden atılmış bile olabilirdim, işe uğramalıydım. Sorumluluklarımı da korkularım yüzünden terketmiştim. Evet terketmiştim hayatımı. Korkularımı terk edemeyince hayatımı terk etmem gerekliydi.

Evimin kapısını açtığımda evim de bir sürü olay yeri inceleme malzemesi ve şeritleri vardı. Kapıyı silerek elime eldivenlerimi geçirdim. İçeri girip aynadaki yazılara bakmaya gitmiştim. Bütün yazılar silinmiş aynam parlatılmıştı. Ama evimde yerde çizilmiş bir ceset resmi vardı. Evimde biri mi ölmüştü diye düşünürken ev sahibim geldi. "Ahh! Rora yaşıyorsun." deyip sarıldı. Ölmem mi gerekiyordu diye geçirmiştim içimden. " Evine hırsız girmiş, karşı dairedeki komşun seslere uyanıp polisi aramış. Sahi sen nerelerdeydin. Gerçi bunun bir önemi yok. Yaşaıyorsun ya." deyip tekrar sarıldı. Demek gelmişti. Aynadaki yazıları o mu temizlemişti yoksa polis mi? İşte bu büyük bir soru işaretiydi. Donuk bir ifadeyle " Evet yaşıyorum en azından şimdilik diyebildim."
Yaşlı kadın söylediklerime anlam veremeyip kaşlarını çatarak " Bunu bir daha duymayayım. Daha çok gençsin."dediğinde belki vucüdüm genç olabilir ama ruhum senden yaşlı diye geçirdim içimden. Yine o büyük maskemi takıp gülümsedim. Gülümsedim ki bu konuşma burada bitsin istedim. Bunaltı gelmişti doktorun deyimiyle bir astım hastası gibi öksürmeye başlamıştım. Ciğerlerimde yaşayan küçük hücrelerin tek tek acı çektiklerini hissedebiliyordum. Mideme bir bıcak saplanmıştı o an bunu kimin yaptığına bakmak için başımı kaldırdığımda karşımda gördüğüm manzaraya inanamamıştım. Bir dakika sonra manzara yok olmuştu. Halüsinasyon görmeye başlamıştım. Elimi karnıma götürdüğümde fiziksel olarak bir bıçak yoktu, hiçbiri gerçek değildi hayat yetmezmiş gibi birde beynim benimle dalga geçmeye başlamıştı. O bilinmez kuyuya doğru ilerliyordum.

Korkularım beni uçurumdan atmak için sabırsızlanırken ben tutunmaya çalışyordum o sert kayalara. O zamanlar bilmiyordum kayaların ne kadar sert olup ellerimi yara yapabileceğini...

ANKSİYEKOPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin