-10-

41 3 0
                                    

Korkularım benimle alay etmeye başlamıştı. Çoçukluktan gelen korkularım... Korkularımın temelinin oluştuğu yıllar. Hatırlamamak için elimden geleni yaptığım hafızamdan bile kaçtığım korkular. Beni bu hastalığa iten korkular, sürekli korku nöbetleri geçirmeme sebep olan korkular... Hepinizi teker teker öldürecektim. Ve en sonunda en büyük korkumun benimle dalga geçtiğini öğrendiğimde onu öldürecektim. Ruhumu bedenimden ayıran tüm korkularımla baş edemedikçe öldürmeyi seçtim ben. Korkularımın altında yatan derin olaylar; insanların bencilliği, düşüncesizliği ve saygısızlığından kaynaklanıyordu. Çok kırılgan bir yapım olmasına karşı insanlara bunu fark ettirmemek için çabalarken yorulmuştum. İnsanların gözünde bir dağın zirvesindeyken yavaş yavaş yuvarlanmaya başlıyordum. Duygusuz görünmek duygusuz olduğum anlamına gelmiyordu. Savaşıyordum beynim ve kalbim arasında, kalbim kazanırsa canım daha çok yanardı bunu biliyordum o yüzden önceliğimı hep beynime vermişimdir. Çok güçlü görünen bir kelebektim. Yarın ölecektim acımdan ama bugün uçmaya devam ediyordum....
....
Saat 02:43

Telefonumdaki onca mesaja cevap vermemem Alviss i iyice sinirlendirmiş olmalı. Karşımda gözlerinden bir ejderhanın ağzından çıkan ateşten daha fazla ateş vardı. Bana püskürtmek için mi beni bulmuştu. "Püskürt gözlerindeki alevi Alviss. Bu benim canımı yakmaz."
"Günlerdir seni arıyorum. Yapma böyle gel gidelim evde hem ısınırsın hem konuşuruz. Bak burnun mosmor olmuş."
"Hayır gelemem. Herşeyi duydum ben. Bunu yapamana izin vermeyeceğim." dediğim de içimdeki korkudan tek bir eser yoktu. Buz tutan sadece bedenim değildi kalbimde tutmuştu. Ona karşı bir şeyler hissetmiştim oysa ki. Onun gözünde sadece bir kobaydım. Bir defa daha anlamıştım kimseden fayda yoktu. Yavaşça yere eğilip samanların içine sakladığım cam parçasını aldım. Gözlerindeki alev bir anda korkuya dönüşmüştü. Bense buz gibi ve ne yaptığını bilmeyen bir robot gibiydim. Başkası tarafından yönetilen bir robot. Korku başkasının gözlerindeyken onunla oynadığım oyunda zafer kazanmış hissi beni yeniden yeşertiyordu. Küçücük soğuk depoda samanlarla kaplı kiremit rengi ağır metalden oluşan dikdörtgen ve uzun kenarlarından birine samanlardan yaptığım yatak ve kısa kenarlardan birinde de dışarıya açılan bir kapı vardı. Alviss kapının karşısındaydı bense kapının tam önündeydim. Üstüne yürümeyi düşünsemde bana zarar verebiliceğini düşündüğüm için vazgeçtim. Elimdeki camı kendi elime hafif batırarak kanamasını sağladım. Canımın yandığını bile hissetmemiştim. Elimden kan akmaya başlayınca bana doğru yöneldi. İyice yaklaşınca Alviss in kalbine camı geçirmiştim. Acı içinde kıvranırken cebimden çıkardığım kibriti yakıp depodaki samanları ateşe verdim. Onun canlı halde yanışını izlemek intikamların en güzeliydi. Beni kurtar diye attığı çığlıklar bana zevk veriyordu. Hayatımı inceleyip hakkımda araştırma yapmak için benim güvenimi kazanmaya çalışmak ne kadar adildi. Benim hayatımı başkalarına sergilemek ne kadar aşağılayıcıydı. Depo yanana kadar bekledim saklanmak için bir başka deponun içine girmeyi düşünürken birden sarı bir kamyona yüklenen yük varillerinin içine girdim. Araba beni buradan uzaklaştıracaktı. Etrafta kimse olmaması işimi kolaylaştırmıştı. Kamera da yoktu bu depoda, şirket sahibi için kamera işine ayrılacak bir sermaye yoktu. Şirket sahibi bu kadar geniş olduğu için buradaki depoları seçmiştim.. Alviss öldüğünde kanımdaki tüm akyuvarlar dans etmeye başlamıştı. Beynimden serotoninin hızla vucüdüma akışını hissediyordum. Serotonin yıllardır hissetmediğim duyguları canlandıracktı içimde, öldürmekten keyif almayı öğretecekti bana...

...

Alviss e sığınmak için gittiğimde öğrendiğim gerçekler evinden kaçmama sebep olmuş günlerce sokakta yaşamama neden olmuştu. İnsanların faydası olmadığı bu şehirde sokaklardan yardım istedim. Alviss için bir denektim, beni kendine aşık edeceği ve bütün cinayetlerimi kaleme alacağı bir kobay. Fare gibi hissetirmişti bana kendimi o gün.

Onu öldürdüğümde içimdeki fare bir aslana dönüşmüştü. Ormanın kralı olmuştu. Orman; korkularımdan oluşuyordu ve ben onlara hükmeden bir aslan olmuştum.

....
Saat 05:09

Montumu üzerime örttüğümde içime bahar gelmişti. Çimenler bitmeye başlamış, deniz sakinlemiş, ağaçlar çiçek açmaya başlamıştı. Ölümün getirdiği ilkbahardı bu. Gözlerimi kapadığımda yangını ve içindeki Alviss i hatırladıkça yüzüm gülüyordu. Alevlerden sonra ortaya çıkan küllerden bir parça almak için oraya gidecektim. Kalkıp hazırlandım. Dışarı çıktığımda yazdan kalma güneşli bir gün olsa da burası Norveç her yer karla kaplı ve soğuktu. Ağaçların ve duvarların üzerinde bir kayıp ilanı vardı. İçimdeki kurt onu incelemem gerektiğini söyledi. Yanına yaklaştığımda bu benim ilk eserimdi. Yokluğu farkedilmiş fakat öldüğünü henüz kimse fark edememişti. Bu cinayetin çözülmesi imkansızdı. Herşeyi özenle temizlemiş hiçbir kanıt bırakmamıştım. İçim rahat olsada kurt bir yandan yakalanırsam başıma ne geleceğini düşünmeye itiyordu beni. Düşünmemek için hızlıca yürüyüp Alviss in küllerini bulmalıydım. Depoya yaklaştığımda bir yığın polis olay yeri incelemesi yapıyordu. Hızlı düşünüp oradan geçen herhangi birisi gibi gidip ne olduğunu sordum ve yoluma devam ediyormuş gibi yaptım. Alviss in küllerini alamadım, ondan bana bir hatıra kalmalıydı ki onun bana yapmak istediğini unutmamalıydım. Hızlıca yürümeye devam ettim. Saklandığım bir diğer mavi renkli olan depoya gidip kendi kendime bundan sonra ne yapacağımı düşünmeye başlamıştım. Burada daha fazla durursam yakalanacaktım. Kusursuz cinayet yoktur. Sadece uzun süre çözülemeyen cinayet vardır. Bu ülkeyi terk etme vaktim gelmişti...

ANKSİYEKOPATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin