Bölüm 4

43 11 0
                                    

30 Eylül Çarşamba 2015

İnsan sevdiklerini neden kaybeder ?
Sanırım bunun cevabını veremeyeceğim.
Bazen hayat alır onu ellerimizden,bazense nedenini bilmediğiniz bir şekilde avuçlarınızın içinden çekip gider.

30 Eylül 2004
Daha o zaman 6 yaşındaydım. Kabul ediyorum küçüktüm. Ama zaten insanın en masum sevgisi o yaşlarda olmaz mıydı ?
İlk başlarda bahsettiğim "o". Artık ona "o" demek istemiyorum. Onun adı Boran.
Boran,benim ve Mercan'ın çocukluk arkadaşı. Hatırlıyorum da ne güzel oynardık.
Ben anne olurdum. Boran baba ve Mercan çocuk olurdu. Evet başlıyoruz.
Hatırlıyorum hava o gün çok güzeldi. Keşke hava gibi o günde güzel olsaydı.
Boran her zamanki saatimizde oynamamız için bizim eve gelmişti tabi Mercanıda yanında getirmeyi ihmal etmezdi. Biz diğer günler gibi bu gün evcilik oynamak istemedik. Ah ah keşke ama keşke o gün gene evcilik oynasaydık. Ama bu sefer de benim saklambaç diye tutturmamla,saklambaç oynamayı kabul ettiler. Ben yumdum.
Ve o zamanlar 10'a kadar saymayı bildiğimden 10'a kadar saydım." 1 2 3.....9 10 iste geliyorummmm" diyerekten aramaya başladım. Her zaman ki gibi ilk başta Mercanı buldum. Fakat daha Boranı bulamamıştım. En sonunda Mercandan da yardım alarak aradık. 1 saatin ardından iyice korkmaya başlamıştık. En sonunda ağlayarak annemin yanına gittik. Anneme anlattık.Hemen Boranın annesini,Sibel teyzemi aradı. Yanımıza geldiğinde çok kötü gözüküyordu. Saniki böyle bir şey saklıyomuş gibiydi yada bana o zaman öyle geldi. Artık hiç birimiz bulamayınca durumu babalarada anlattık,polise gittik. Aklınıza gelebilcek her şeyi yaptık.

18 Ekim 2004
Boran'ın kaybolmasından 1 ay geçmişti.
Ve ben hala şoktan çıkamıyodum.
Çünkü benim hayatımda ilk defa babamdan sonra sevdiğim bir erkekti. Kendimi eve kapattım. Kimseyle konuşmadım. Mercanla bile. Zaten o zaman bizim grup diye bir şey yoktu. Ve ben bugün acı bir haberi daha öğrendim ki oda Boranı kaçırmalarının sebebi annesinin bir fidyeciye bulaşmasıymış. ( hani borç paraya ihtiyacımız olduğunda böyle yer altında gizli gizli yasal olmayan yollardan borç para alırız ve sözleşme imzalariz ya umarım anlatabilmişimdir). Ve ben o gün yıllardır annem gibi gördüğüm Sibel teyzeden nefret ettim. Zaten Fatih amca bunu duyunca mahvoldu ve hemen boşanma davasını açtı ilk celsede boşandılar. Asıl yere gelecek olursak ben o gün bugündür asla doğum günümü kutlayamadım. Benim doğum günümde öğrendiğim için kutlayamadım. O gün yaşadığım nefreti,hüznü hic bir yerde yaşamadım. Ama ben hala kendimi suçlamaya devam ediyorum çünkü saklambaç oynamak isteyen bendim. Bi nevi kaçıranlara velinimet gibi bisey oldu. Allah'a o kadar yalvarıyorum ki ölmemiş olsun diye.
Eğer ölmüşse çok üzülürüm. Hele ölmüş ama başında ağlayabilecegim bir mezarı olmassa iste bu daha da kötü. Bizim gruptan kimse bilmiyor. Sadece Boranın taşınmasına üzüldüğümü sanıyorlar. Mercan hariç.
Bunları onlara söylemeyemedim. Eğer benden değil de başkasından öğrenirlerse cidden güvenleri sarsılır. Zaten bu olaylardan sonra Fatih Abide buralardan gitti. Koptuk, bilmiyoruz nereye gittiğini.

~~~~~~~~~~~~~~
Günümüz

Bugün Boranın kaçırılmasının 11 sene geçti.
O koskoca 11 sene bana neden daha dünmüş gibi geliyor ? Bugün kendimi cidden çok kötü hiseediyorum. Hani böyle bedenen yaşıyorsun ama aslında ruhun ölmüş.
Iste benim ruhumun öldüğü,yitirildiği tarih.
30 Eylül bu günden nefret ediyorum. Bide kendi doğum günümden. Nefret az bile.
Acaba okula gitmesem mi düşünürken annem kapıyı çaldı ve bana bir kutu getirdi.
Kutuya başka zaman olsa meraklı gözlerle bakardım ama suan hiç bakamıyorum.
Annem " al bu senin" dedi ve çıktı.
Kutuyu açtığımda çok şaşırmıştım. Gözümden yaş aktığını bile farkedemedim.
Kutuda benim hüznüm,mutluluğum,nefretim,çocukluğum ve en önemlisi de boranım vardı.
Kutu bizim ilk andan itibaren son ana kadar çekilmiş fotoğraflarımızı bulunduruyordu içinde. Fotoğraflara tek tek bakarken gözüme bi şey takıldı Boranın hep gülmesi.
Bizim somurttuğumuz fotoğraflarda bile gülümsemesiydi. Sanki o zamandan hissetmiş belli bi yere geldiğimde gülemicem diye. Fotoğraflara bakarken bir fotoğrafta hıçkırdım fotoğrafta ben gelinlik,Boran ise damatlık giymişiz ve koskoca kadın, adam gibi dans ederken çekmiş. Kutunun en dibinde ise. Boranın o fotoğrafta taktığı küçük siyah kravat vardı.
Bi dakka yaa b-bu kravat nasıl olurda bizde olur ? Hemen annemin yanına gittim. "A-anne bu kravatın bizde ne işi var ? "
Annem"o gün kravatı burda unutmuştu bende vermeyi unuttum. Sonrada sana bir kutu hazırlamak istedim o zamandan beri biriktirdiğim fotoğrafları bastırdım. Sonrada bunu benim sandığımda buldum ve senin için bunuda koydum." ( annemin sandığında her şey vardır. Sakladıkları, fotoğraflar vs.)
Anneme sadece"çok ama çok teşekkür ederim anne.. Haa anne bugün okula gitmesem zaten ders işlemiyorlar" annem sadece kafasını sallamakla yetindi. Bende fotoğraflara baktım. Hemde tüm gün. Tabi bu arada telefonumu uçak moduna almayı unutmadım.Sanırım fotoğraflara bakarken ne kadar bencil olduğumu farkettim. Neden Mercanada bunları göstermiyorum. Neden sadece benim kaybımın olduğunu düşünüyorum. Hem hem Mercan daha hassastır. Ben hemen Mercanlara gidip bunları göstermem lazım. Onunda görmeye hakkı var.

Bu hikayeyi tam 1 gün önce yazmaya başladım ve 1 günde 60 kişi okumuş.
O kadar mutlu oldum ki anlatamam.
Okuyanlar hikayeyi nasıl bulduklarını belirtmelerini çok isterim. İster yorumla ister vote ile belirtin. Ama lütfen belirtin.


Limonata AğzıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin