Midemde bir alev topu hissetmem ve bu alevin her bir damarımdan hızlıca süzülerek parmak uçlarıma kadar yayılması sadece saliseleri aldı. Ardından dışarıdan bile çok rahat duyulabilecek ses ve şiddette atmaya başlayan kalbim ve peşi sıra gelen tüm vücudumdaki halsizlik ve bitkinlik hissi. Şimdi de bu fevkalade kötü üç etkinin bende yarattığı muhteşem derecede ani ve sebepsiz gelen ağlama krizi... Gerçekten de sebepsiz yere mi gelmişti?
*******
Saat akşam 9.00 civarıydı ve kardeşimin final haftası olduğu için arkadaşının evine ders çalışmaya gitmişti. Evde sadece ikimiz kalıyoruz; ailemiz başka bir şehirde yaşıyor. Yani o gece yalnızdım. Laptopum kucağımda, ne kadar bilindik ev dekorasyonu ürünleri satışını yapan site varsa hepsini dolaşmaktaydım. Sanırım evdeki sessiz ortamı dağıtmak ve biraz da yalnız olmamın beraberinde getireceği korku ve endişeden kurtulmak için televizyon da açıktı. Kanalda uzun saatler süren, hatta öncesinde tüm bir bölüm gibi yayınlanan özetlerle birlikte yaklaşık beş saati bulan bir ses yarışması vardı. Aslında sadece kuru gürültü gibi geliyordu kulağıma. Çünkü şuan dikkatimi vermem gereken çok daha önemli bir işle uğraşıyordum. Uzun süredir planladığım evimle ilgili dekorasyon fikirlerimi hayata geçirmek üzereydim. Alışılagelmiş olduğu gibi yılbaşı sonrası elde kalan ürünleri satmak için tedarikçi firmalar nasılda indirim üstüne indirim yapmıştı. Bundan iyisi Şam'da kayısı diyerek ihtiyacım olan olmayan ne varsa bakmaya ve bir alacak listesi çıkarmaya başladım. Bazı ürünler birkaç sitede alternatif daha uygun fiyatlarla satıştaydı. Bazıları ise özel tasarım ve her yerde bulunmayan cinstendi. Dolayısıyla fiyatları da o oranda daha yüksekti. Yaklaşık üç saatlik bir araştırmanın ardından artık hangi ürünü hangi siteden alacağıma karar vermiştim. Bu iş üzerinde bu kadar titizlikle çalıştığımı annem görseydi ne derdi çok iyi biliyorum. Konu her zamanki gibi ev işine yardım ve temizliğe gelirdi. Neyse ki şimdilik burada değil ve olanlardan habersiz. Saat tamı yeni geçmişti ve bende bütün alım işlemlerimi tamamlamıştım. Çok şükür yarışma programı da bitmişti. Önce televizyonu ve sonrasında da laptopu kapattım. Kanepe de uzun oturuş pozisyonumu aldım (bu en sevdiğim oturma şeklidir) ve alışverişte aldığım ürünlerin evin hangi köşesinde nasıl duracağını gözümde canlandırmaya başladım. Mutfağımda, masanın arka duvarına asacağım ve tıpkı hayallerimdeki gibi rengârenk çiçeklerden oluşan, bahçesi ve beyaz verandalı, tek katlı bir evin resmedildiği pano, ne kadar da hoş duracaktı. Hele her sabah kıyafetlerimi giyerken "Artık bu eve bir boy aynası şart." dediğim ve mor rengiyle bana enerji verecek olan aynam hole çok yakışacaktı. Sonra kardeşim ve benim yataklarımız için aldığım en son moda yatak örtüleri. Yaşasın! Bunlarda çok güzel bir hava katacaktı. Peki, aksesuarlara ne demeli? Odamı tam bir renk cümbüşüne dönüştürecek ve her girdiğimde enerjimi vakumlayan bu kasvetli havayı dağıtacaklardı. Bunları düşünürken yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamıyordum ve saat bu kadar geç olmasaydı salonun ortasında zıplayacaktım. Fakat buna imkân yoktu. Aksi takdirde alt katımda oturan çekirdek aile rahatsız olabilirdi. Üstelik yönetimden uyarı alarak şu an ki anı bozmak istemiyordum.
*******
Evet, şuan mutluydum. En son ne zaman bu kadar keyiflenmiştim? Sanırım uzun zaman olmuştu. Evet, şu an gerçekten de mutluydum. Pekâlâ, bu ne kadar sürecekti? Kargo şirketi siparişleri teslim ettikten ve aldıklarımı daha önceden tasarladığım yerlere koyduktan sonra da mı devam edecekti? Yoksa bu seferki de kızlarla alışverişe çıktığımda, kafamı dağıtmak için bir şeyler alıp anlık yaşadığım mutluluklar gibi mi olacaktı? Evet, gelecekte yapacaklarım listesinde bir maddeye daha tik koymuş ve istediklerimi almıştım. Para harcamıştım, hafiflemiştim. Niye mutlu olmayayım ki? Aklıma nereden geldi şimdi tüm bu sorular? Ne gereği vardı? Zaten biraz olsun düşünmemek için yapmamış mıydım bu alışverişi? Aman Allah'ım yüzümdeki gülümsemeye de ne oldu şimdi? Nedir bu gözlerimdeki büyük korku? Neden bu kadar dehşet verici ve yakıcı duygular başladı ki? Her şey nasıl da yolundaydı hâlbuki.
*******
Belki de Türkiye'ye döndüğümden beri hiçbir şey yolunda değildi? Kesin dönüşümü yapmama yakın oldukça heyecanlıydım? Gerçekleştirmek istediğim yığınla planım vardı. Arasında kolaylıkla hayata geçirebileceklerim olduğu gibi gerçekten çabalamam gereken zor olanları da vardı. Ama hepsinden öte benim bunları yapmayı isteyecek ya da en azından deneyecek tutkum ve enerjim vardı. Peki, ne oldu da bu kadar bıkkınlık çöktü yüreğime? Hangi ara yenilmişleri oynamaya başladım ben? Neden elimi attığım her dal elimde kalıyormuş gibi hissediyorum şimdi? Cevabını veremediğim o kadar çok soru birikti ki zihnimde; aslında zihnime, kalbime ve tüm benliğime bir virüs gibi yayılan bu sorular beni günden güne daha da zayıf biri haline getirmekteydi. İyi de ben zaten bunun için profesyonel bir yardım alıyordum ve psikiyatri ilaçlarımı da düzgün kullanıyordum. Bu soruları ve olumsuz düşünceleri baskılamama yardımcı olmuştular. Demek ki yanılmıştım. Sandığım kadar iyi değildim. Esas sorunun kaynağına ulaşmalı ve çözümü de orada aramaya başlamalıydım. Zira dedemin (annemin babası) de dediği gibi "Kişi kendisinin doktorudur.". Gerçi bu da parlak bir fikir mi emin değilim. Çünkü doktordan korktuğu için kontrollerini ihmal etmiş ve ilaçlarını da kullanmadığı için ameliyat olmak zorunda kalmıştı. Kalbindeki tıkalı üç damarı değişmiş ve bypass ameliyatı olmuştu. Neredeyse bir ay hastanede yatmıştı. Teknik olarak ben uzun süredir psikolojik destek almama rağmen hala böyle bir duruma düşüyorsam; bu seferde dedemi dinlemeyi tercih ediyorum. Zaten bu zamana kadar genelde verdiği tavsiyeler hep işime de yaramıştı. O zaman tamam bu yöntemi denemeliyim bende.
Tüm bu yaşadıklarım ve hissettiklerim mademki Londra'dan döndükten sonra başladı; o zaman benim sorunum basit bir adaptasyon sorunu olarak açıklanabilir miydi? Londra'yı gerçekten bu kadar çok mu özlüyordum? Evet, çok özlüyordum. Hem de rüyalarımda görecek, oradaki hatıralarımı düşündüğümde gözlerim dolacak ve düşünürken saatlerce dalacak kadar çok özlüyordum. İyi de biraz para biriktirip yine sevdiğim yerleri gezmeye gidebilirdim. Bunun için bir işe girmem yeterliydi. Aslında sadece kendimi kandırıyordum. Bunlar yakın çevremin beni telkin ederken söylemiş olduğu sözlerdi. Evet, Londra'daki yaşamımı özlüyordum; sevdiğim aktiviteleri yapmayı, gece rahatça tek başına dışarda dolaşmayı, arkadaşlarımı ve daha pek çok şeyi...
Fakat benim sorunum daha derin bir şey olmalıydı. Kendimi en değerli şeyimi kaybetmiş ve yerine yenisini koyamamış gibi hissediyordum. Sonra yıllarca kendim, ailem ve çevremle vermiş olduğum mücadelelerin verdiği yorgunluk; adeta bir şehri kaplayan sis bulutu gibi çökmüştü benimde zihnimin üstüne. Siste nasıl göz gözü görmüyorsa; ben de şimdi zihnimin içimde kaybolmuştum ve hayallerimi, umutlarımı, gelecek planlarımı göremiyordum.
*******
Bu gece yaşamış olduğum kriz beni yine tüm bu sorunun kaynağını bulmaya yönlendirmişti işte. Gerçeği bulma isteğim beklemediğim bir anda tetiklenmişti yine. Daha önce hiç bu kadar etkileyici gelmemişti. Ama bu kez kararlıydım. Bende ne kadar hasara yol açacak olursa olsun, yeni ataklara sebep olacak bile olsa bu sorunun kaynağını bulacaktım. Evet, gerçekten de kararımı vermiştim. Sadece ilk nereden aramaya başlayacağımı bilemiyordum. Sonra bir ampul yandı kafamda ve psikolojide en klişe noktadan; çocukluktan başlamaya karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şimdi Vazgeçemezsin
Teen FictionBu kitap diğer kitaplardan oldukça farklı. Bütün genç kızların kendisinden bir parça bulacağı ve önündeki uzun hayatı şekillendirmekte işine yarayacağı bilgileri barındıran enfes bir kaynak. Kitap sizi şu an 26 yaşında olan genç bir kadının hayat se...