Zaman ebeveynlerimin çocuklarıyla birlikte hem madden hem de manen büyüdüğü yıllardı. Annem bugün benim yaşımda, yirmi altısında, üç çocuklu kocaman bir kadın, babam ise otuz yaşında beş kardeşine babalık eden en büyük ağabey. Her ikisi de kendi ailelerinin en büyük evlatlarıydı. Dolayısıyla her zaman dikkatli, kendinden çok başkasını düşünen ve daima karşılıksız verenlerdi. Hayatın erken olgunlaştırdığı kimselerdendi kısacası.
Babam ailesiyle birlikte aynı apartmanda yaşamayı ve kardeşleriyle ortak bir iş kurmayı tercih etmişti. Ekonomik anlamda iyi de oldu. Artık kendilerine ait mağazaları vardı ve araç sayısını üçe çıkarmışlardı. Büyük ve sevgi dolu bir ailede büyüdüm denilebilir. Bunun yanında baskının, gürültünün, psikolojik şiddetin en alasını yaşadığım yerdi bu aile. Hiç kimsenin özgür olmadığı, her yapılan işten önce mutlaka aile konseyinin toplanıp karar vermesi gereken bir geniş aileydi bizimkisi. Hatta bir keresinde annemin bana aldığı bir çift çorap bile kavga konusu edilmişti evde. Şimdi hatırlayınca ne demeliyim bilemiyorum. Sanırım yine o günkü gibi yorumsuzum.
**************************
Hem annem hem de babam işlerin büyük kısmının omuzlarında bulunmasından dolayı çoğunlukla sinirli ve stresli olurdu. Tabi ki çoğunlukla bu bize yansıtılırdı. Kardeşlerim daha küçük olduğundan genellikle sinirlerinin hışmına ben uğrardım. Dördüncü sınıfa geçmiştim ve artık dersler biraz daha zorlaşmıştı benim için. Hatırlıyorum bir keresinde bir ödev vermişti öğretmen: "Enflasyon nedir?" diye. "Ailelerinizden destek alın ve açıklamasını defterinize yazın." demişti. (O zaman internet denen harika buluş yaygınlaşmamış ve hayatlarımıza girmemişti. Aslında bu çağda boş yere bilgi çağı demiyorlar. Her türlü bilgiye ulaşmak artık çok daha kolay ve masrafsız.). Okuldan gelince ödevimi yapmak istedim ve ilk önce annemin yanına giderek sordum. Kendisi mutfakta bulaşık yıkıyordu ve her zamanki gibi burnundan soluyordu. Ödevime yardım edip edemeyeceğini sorduğumda "Kızım git başımdan. Yavuz'la Selim birazdan uyanıp ağlamaya başlarlar yine. Git kendi ödevini kendin yap." dedi. Dedi demesine de nasıl yapacaktım? Bu çocuklar olmadan önce ne rahattık. Annem sadece benimle ilgilenirdi ve hiç bana bağırmazdı. Ama şimdi... Neyse, ben de akşam babamın dönüşünü bekledim mecbur. Akşam saat ondan sonra gelmişti babam. Yemek yemesi ve dinlenmesi neredeyse on biri buldu. Benim yaşımda bir öğrenci için çok geç olan bir saate kadar beklemiştim ve sonuç yine hüsran olmuştu. Babam da "Kızım ben ilkokul mezunuyum. Nerden bileyim enflasyonun tanımı ne. Sen git öğretmeninden öğren." demişti. Hadi ya! Zaten ertesi gün öğretmen anlatacaktı konuyu. Ama ödevde de bir şeyler yazmam lazımdı. Dudak bükerek odama gittim ve yatağıma yattım. Ertesi gün okulda ailesinin yardım ettiği arkadaşlarıma imrenerek baktım ve annem ve babama büyük bir öfke duydum.
*******************
Dördüncü sınıfın en sevdiğim yanı artık İngilizce öğrenmeye başlamamızdı. Aslında birçok arkadaşıma işkence gibi gelen ders benim için çok eğlenceli geçiyordu. Başka bir dil öğrenmek, bir nesnenin birden fazla ismini bilmek, yeni bir kültür öğrenmek. Gelecekte bana sağlayacağı faydaları düşünmek elbette ki beni çok heyecanlandırıyordu. Ama asıl önemli olan dört beş yaşlarında kurmuş olduğum hayallere kavuşmaya başlamamdı. Daha okula başlamadan çevremizdeki herkes bize büyüyünce ne olacağımızı sorarlardı. Geçmişte de böyleydi şimdi de böyle. Bu soruya erkekler genelde "asker ya da polis olacağım"; kızlar da "öğretmen veya doktor olacağım" diye cevap verirlerdi. Erkekler silahlara ve üniformalara olan tutkusundan, kızlar ise büyüklerinin verdiği akıldan yola çıkarak bunu söylerdi. Bu soru bana sorulduğunda ise cevabım her seferinde aynıydı: "Bilmiyorum.". Hatta yıllar geçip te üniversite tercihi yaparken bile rehber öğretmenim sorduğunda cevabım yine aynıydı. Aslında kendimi bir iş yaparken hayal ediyordum ama bunun ne iş olduğunu bilmiyordum. Sadece kendimi siyah döpiyes takım içinde, elinde evrak çantasıyla arabasından inen ve yüksek katlı cam bir binanın döner kapısından içeri girerken görüyordum. Sonra yabancı dilde bir şeyler konuşuyordum. Hatta daha önceleri, İngilizce öğrenmeye başlamadan önce tuhaf kelimeler uydurup bunların anlamı olduğuna ve başka dil bildiğime sokaktaki arkadaşlarıma inandırırdım. Bu sözlerden sadece bir tanesi aklımda kalmış. O da 'Ameli kıstıpır'. 'r' harfi bastırarak söylenir. Bu sözü birini gıcık ederken 'Naber? Gördün mü?' anlamında kullanırdım. Zamanla yaygınlaştı kullanımı ve hatta kardeşlerim büyüdüğünde bile o nesilde sokakta bunu kullanır hale gelmişti. Bu yüzdendir ki İngilizce öğrenmek bana daima haz vermiştir ve hayallerimi gerçekleştirmeye başladığıma beni inandırmıştır. Çünkü dil öğrenmemin yanı sıra yurt dışına gidip gezme ve öğrendiklerimi uygulama gibi bir hayalimde vardı. Çocuk aklı işte derlerdi tanıdıklar. Ne de olsa küçüktüm onlara göre ve gerçek dünya nasıl bir yer bilmiyordum. Bekleyelim görelim hayat bana ne vadetmiş...
![](https://img.wattpad.com/cover/62465569-288-k950849.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şimdi Vazgeçemezsin
Teen FictionBu kitap diğer kitaplardan oldukça farklı. Bütün genç kızların kendisinden bir parça bulacağı ve önündeki uzun hayatı şekillendirmekte işine yarayacağı bilgileri barındıran enfes bir kaynak. Kitap sizi şu an 26 yaşında olan genç bir kadının hayat se...