"Seni seviyorum" diyen Eray'ın yüzünü görmek için başımı onun omzundan kaldırdım. Sesindeki uykulu tondan anladığım kadarıyla o da uyanalı çok olmamıştı. En son hatırladığım dün geceki konuşmamızdı ve hala bahçedeki salıncakta oturduğumuza göre burada uyuya kalmıştık.
"Bende seni seviyorum" dedim. Uyumadan önce kucağımda olan Kookie şimdi bahçenin diğer köşesinde kıvrılmış uyuyordu. Buradan bakınca beyaz bir yumak gibi görülüyordu. Eray'da benim baktığım yere bakarak
"Yakında onu kıskanmaya başlayacağım" dedi.
"Ne? Seni sevdiğimi söyledim ya biraz önce"
"Ama onu daha çok seviyorsun?" Bunun bir soru olduğunu ima edercesine kaşının birini kaldırmıştı.
"İkinizi de seviyorum" dedim. Sonra da konuyu değiştirmek için "Dün gece burada mı uyuduk?" diye sordum ikimizin de cevabını bildiğini bildiğim halde.
"Bence bizim burada uyuyakalmamızdan daha şaşırtıcı olan şey annem ve babamın buna izin vermesi. Belki de çoktan kabullenmişlerdir sevgili olduğumuzu" dedi Eray gülümseyerek.
"Bence o kadar kolay değil. Dün gece sen sevgili olduğumuzu söylediğin anda yüzlerinin hallerini gördüm. Bence benden nefret ediyorlar" dedim. Ne kadar güçlü bir şekilde söylemeye çalışsam da titrek çıkmıştı sesim. Eray yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Kimsenin senden nefret ettiği yok tamam mı? Sadece şaşırdılar. Günce onlar seni de en az beni sevdikleri kadar seviyorlar zaten. Hem sana söz verdim. Her şey güzel olacak. Bana... İnanıyorsun değil mi?"
"Sana tüm kalbimle inanıyorum" dedim hiç tereddüt etmeden. "Ama artık içeri girmemiz gerekiyor. Deniz teyze her an gelip bize kızabilir"
"Tamam" dedi ve bende koşarak Kookie'ye yaklaştım. Onun minicik bedenini kollarımın arasına aldıktan sonra Eray'a doğru dönüp "Şimdi gidebiliriz" dedim.
"Ahh Kookie... Tabii ki de onu yanına almadan hiçbir yere gitmezsin" dedi alaylı bir şekilde sonra da "Bahçede kalsa ona kimse dokunmaz merak etme" dedi.
"Ben sadece onu yanımdan ayırmak istemiyorum" dedim ve eve doğru yürümeye başladım. İçeri girdiğimizde Deniz teyze yemek masasında tek başına oturuyordu. Tüm cesaretimi toplayıp "Günaydın" dedim. Bana kısa bir bakış attıktan sonra
"Sana da günaydın" diye cevap verdi. Sesi çok soğuk olmasa da mesafeliydi. Sonra da "Dün ki konuşmamız yarım kaldı Günce. Ve sana söylemek istediğim bir şey var. Aslında ikinize birden"
"Seni dinliyoruz anne" dedi Eray ve Deniz teyzenin yanındaki sandalyeye oturdu. Bende Eray'ın karşısına oturdum.
"Öncellikle ilişkinize karışamam. İkinizde yetişkinsiniz sonuçta ve ben ne dersem diyeyim birbirinizden ayrılmayacağınızı biliyorum" dedi Deniz teyze. Eray bana bakıp göz kırptı ve bende hafifçe tebessüm ettim. Ta ki Deniz teyze tekrar konuşana kadar.
"Ama Günce'nin artık bu evde kalmasına izin veremem. Beni yanlış anlama Günce. Ben sadece Eray ile senin artık aynı evde olmanızı istemiyorum. Dışarıda istediğiniz gibi görüşebilirsiniz. Sinan senin için güzel bir ev buldu bile. Buraya çok uzak sayılmaz. İstediğin zaman bizi görmeye de gelebilirsin "
Eray ayağa kalkıp "Anne sen ne dediğinin farkında mısın?" diye bağırdı. Ben ise tepki vermeye bile acizdim. En çok korktuğum şeydi belki de yalnızlık. Annem ve babamın ölümünden sonra o yalnızlık boşluğuna düştüğümü sanmıştım. Ama Eray ve ailesi hiç yalnız bırakmamıştı beni. Oysa şimdi anlıyordum ki ben o boşluktan hiç çıkmamıştım. Hep yalnızdım ben. 'Sen de bizim ailemizin bir parçasısın Günce' sözü buraya kadar geçerli oluyordu demek ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU BENİM HAYATIM
Teen FictionHayatında tutunacak bir dalı olmayan bir kız ve git gide yaşamını tüketecek olan bir hastalık... Onu fark etmeyen ve sadece kardeşi olarak gören bir çocukluk aşkı... Yeni edindiği arkadaşları onu dünyaya bağlayan kişiler arasında. Peki ya tüm bunla...